Siyasette tansiyon yüksek, art arda sıcak gelişmeler yaşanıyor. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e yönelik saldırıyla da gerilim pik yapmış durumda… Neyse ki bu son saldırı olayında iktidar ve muhalefet cenahında da liderler aynı refleksi anında gösterdi “saldırı Türk siyasetine yapılmış” diye tepki verdi, herkes lanetledi... Bu anlamda Özel’in olayın sıcaklığında yaptığı sağduyu açıklaması da son derece kıymetliydi... Ama daha sonrasında süren olayın nedenleri, saldırganın profili, güvenlik önlemleri ve koruma zafiyetine odaklı tartışmalara bakıldığında tam anlamıyla bir ideolojik körlük durumu olduğu da ortada. Birinin ak dediğine diğeri hiç sorgulamadan, soruşturmadan anında “Hayır, o kara” yanıtını veriyor. Ya da biri siyaseten yanlış dediğinde, hiç kimse bunun doğruluğuna, yanlışlığına bakmadan, “Tezgâhtır” diyerek savunmaya geçiyor, hatta umursamadan “Ama geçmişte de şu oldu” ya da “öteki de şunu yaptı veya yapmadı” diye pozisyon alıp olayın gazını almaya, kendi lehine çevirmeye çalışıyor. Yani siyasette, kişi ve kurumlar son zamanlarda sıklıkla yaşandığı gibi olayı değerlendirirken nesnel gerçekliği aramak yerine daha çok kimliklerinin, ön yargılarının, duygularının, psikolojik ve sosyal benliklerinin etkisiyle hareket ediyor yine. Evet bu geçmişte de vardı ama insanlar bugünkü kadar körü körüne savunma noktasında değillerdi. En azından arada bir de olsa “Eleştiriler ya da açıklamalar doğru mu, haklı mı acaba” diye merak ederlerdi. Şimdilerde ise doğruluğuna, yanlışlığına bakılmaksızın anında yalanlama geliyor. Ve hem siyasi taraflar, sözcüler arasında hem de sosyal medya platformlarında karşılıklı karalama ve kusur arama bombardımanı yaşanıyor. Hem de eskilerdekinin aksine çok kaba bir dil ve üslupla, hatta nefret boyutuna varan, birbirleriyle ilgili büyük şüpheler yaratacak ifadelerle...
★ ★ ★
Dolayısıyla her geçen gün sertleşen siyaset dili, partilerin karşılıklı yaptığı açıklamalar, suçlamalar daha da ayrıştırıcı olmaya başladı. Siyaset dünyasında bir “kutuplaştırma pandemisi” var sanki... Kimse söylenen sözün önüne arkasına bakmıyor arasından bir kelime cımbızlayıp, işine geldiği gibi senaryo yazıyor, üretiyor... Kendi politika ve projelerini anlatmak yerine rakibini “suçlayarak” tabanına mesaj göndermekle yetiniyor. Taraftarlar da buna hazır zaten, hoşuna gideni kafasına yatanı destekliyor, ona inanıyor, diğerini doğru da olsa dinlemiyor kesinlikle. Siyasilerin karşılıklı olarak birbirlerine yönelik sıkça dillendirdikleri bu ağır ithamlar, polemikler de toplumdaki sessiz çoğunluğu hepten germiş, rahatsız etmiş durumda. Zira bu her türlü provokasyon riski içeren bir durum aynı zamanda. Üstelik sadece siyasi taraflar değil, bunu fırsat bilen içeriden ya da dışarıdan başka gruplar veya kötü niyetli mihrakların manipülasyon olasılığı söz konusu. Özellikle de toplumun fay hatlarını tetiklemek anlamında. Nitekim bu bağlamda “Provokasyona dikkat” ya da “Oyuna gelmeyin” diye uyarılar da geliyor zaten...
★ ★ ★
Yani türbülansa giren siyaset dünyasında kullanılan kaba dil ve üslubun giderek yükselen ivmesi endişe veriyor. Herkes kendi taraftarını tatmin edebilmek için her seferinde dozajını artırarak kaba söz kullanıyor. Realite değil, algıyı önceleyen taktiksel hamlelerle toplumda zaten var olan kutuplaşmayı körüklüyor, kutuplaştırıcı oluyor. Ama kimse kendisinin bunda payı olduğunu kabul etmiyor diğerini kutuplaştırmakla suçluyor, kendileri çok makulmüş gibi... Siyasetin her kademesine yayılan bu kutuplaştırma pandemisi de toplumun fay hatlarını tetikliyor... Bununda hiçbir partiye, siyasiye yararı yok. Ülkeye vereceği zarar da malum... Hele de çok sıkıntılı bir dönemden geçildiği şu günlerde…