Pazar “Oynadığım karakterler benim oyuncaklarım”

“Oynadığım karakterler benim oyuncaklarım”

04.11.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:

Ata Demirer’le iş birliğinin yeni ürünü “Hedefim Sensin”de “gelgitlerle dolu” diye tanımladığı Hafize’yi oynayan Demet Akbağ, “Tek kişilik işler bana göre değil. Ben ekip seviyorum, göz göze oynamak istiyorum” diyor.

“Oynadığım karakterler benim oyuncaklarım”

Memlekette “usta oyuncu” deyince akla gelen ilk birkaç isimden biri, Demet Akbağ. Yıllardır oynadığı her rolde bir şekilde seyirciyi şaşırtmayı başarıyor. Ata Demirer’in yazdığı, Kıvanç Baruönü’nün çektiği 30 Kasım’da vizyona girecek “Hedefim Sensin”de de tam istediği gibi ‘ters köşe’ bir karakterle, aldığı antidepresanlarla arada huy değiştiren Gökçeadalı Hafize ile izleyeceğiz onu.

Haberin Devamı

- Nasıl başladı “Hedefim Sensin” macerası? Yazılma aşamasından beri siz hep içinde misiniz?

Ata’yla bizim profesyonel hayatımız dışında yakın dostluğumuz da olduğu için, tabii ki paylaşıyordu. Ben ona ne istemediğimi söyledim. O da isteyebileceğim bir karakter üzerine yoğunlaştı.

- Ne istemediğinizi soracağım tabii.

Her bir şeyi bilen anaç kadın. Hani işte tipik Türk kadını, fedakar Türk annesi karakteri dışında olsun, bir macerası olsun, biraz da safça olsun, dedim. “Hükümet Kadın”lardan sonra ben deyince akla güçlü kadın, bilge kadın, hâlâ onlar geliyor, biraz ona ters köşe bir şey olsun istedim, öyle de oldu. Hafizemiz biraz gelgitlerle dolu. Yani antidepresanlar içiyor, o ilacı kullandığında bazen azıcık huyu değişiyor. Ata’yla filmlerimizde adalı olan o olurdu, bu sefer adalı olan benim. Gökçeada’da bir kafeleri var peynir, zeytin, yağ sattıkları ve kafe olarak işlettikleri. Hafize, annesi, erkek kardeşi, kız kardeşi, böyle bir aileyiz biz. Ata’nın da boşboğazlığı sebebiyle İstanbul’dan kaçması gerekiyor, Gökçeada’ya geliyor, bizimle tanışıyor ve ondan sonraki macera beraber devam ediyor.

Haberin Devamı

- Gene bir aksiyon, heyecan, polisiye durumu var yani.

Bizde olmazsa olmaz o. Öyle bir kaçış durumu var Ata’nın. Tabii ki o kaçış onun hayatını başka türlü etkiliyor. Hatta Ata’nın yaptığı bir tespitle birazcık hani kaderin hedefindeki insanlar gibi de anlaşılıyor, “Hedefim Sensin”. Hepimizin, filmdeki bütün karakterlerin hayatına dokunan bir durum oluyor bu.

- Ata Demirer’le çalışmak belli ki sevdiğiniz bir şey, ama dostluğunuz ve “ne istemediğiniz” dışında bu filmde olmak istemenizi sağlayan, sizi cezbeden şeyler oldu mu?

Bir kere hikaye örgüsünü ve senaryoyu sevdim. O maceranın içinde olmayı istedim. Oyuncu komedyenler senaryoyu yazınca, ister istemez oynayacakları karakter zaten onların cebinde olduğu için, onun üzerinden gider ve etrafındaki oyuncuların o kadar da şahanelikler yapması beklenmez. Ama Ata bu sefer öyle bir şey yapmamış. Sürprizleri de var hikayenin. Yani ben sevdim, “Bu tamamdır,” dedim, “Bu filmin içinde biz güzel ilerleriz”. Güzel bir iş çıkardı Ata yine. O gidiyor Bozcaada’ya, kapanıyor film bittikten sonra, yapmak istediği hikayelerin sinopsisini düşünüyor, sonra da hepimiz burada kışı yaşarken o ufak ufak başlıyor yazmaya. Bu da öyle hikayelerden biri olmuş. BKM işin içinde, çok iyi bir ekiple çalıştık, iyi oyuncu kadrosu, sevdiğimiz insanlar, inandığımız senaryo, film çekmek için yeterli sebepler bence fazla fazla.

Haberin Devamı

- Ben sizin bu kadar başarılı bir kariyeriniz olmasının iyi yol arkadaşları seçmekle de alakalı olduğunu düşünüyorum yeteneğinizin yanı sıra.

Ben de öyle düşünüyorum. Ben kuliste mutsuz olduğum zaman işime konsantre olabilen biri değilim. O dostluğu, o sevdiğin insanlarla çalışmayı aynı Ata gibi ben de seviyorum. Evet profesyonelim ama “ne yapalım artık köprüyü geçene kadar”cılardan değilim yani. Bu da çok iyi bilinir, istiyorum ki herkes tanıdığım insanlar olsun, belki de işlerin enerjisi de o yüzden iyi oluyor.

- “Bir Demet Muhabbet” diye tek kişilik bir gösteriniz vardı.

Haberin Devamı

Birkaç kez genel istek üzerine yaptık. Ama ben kendimi anlatmaktan sıkılıyorum. Başkaları olmayı seviyorum sahnede, kalabalık olmayı, göz göze oynamayı seviyorum. Tek kişilik işler bana göre değil. Kendimi geri plana itip oynadığım karakterleri ön plana koyuyorum ya, bu benim hoşuma gidiyor, onlar benim oyuncaklarım, o kimliklerin içine girip çıkmayı seviyorum. Kendimi de çok beğensem belki bu işi yapmazdım zaten, hep söylemişimdir bunu farklı şekillerde. Bir başkasını keşfetme macerası benim hoşuma gidiyor. O yüzden tek kişi olarak sivri dilli laflar edip ona buna bulaşmak bana göre değil, yapamıyorum ama yapanları da gayet güzel alkışlıyorum, o ayrı.

- Bir sürü iyi oyuncunun aslında utangaç bir yapıya sahip olduğu söylenir. Sizin için de geçerli mi bu?

Geçerli. Eğer bu mesleği yapıyor olmasaydım utangaç biri olarak bilinirdim. Bu işin oyunculuk dışında geri kalan tarafı bana göre değil. Bazen derler bana arkadaşlarım, bir yerde oturuyoruz, “Bunlar niye bakıyorlar bize, diye düşündüm, sonra senin kim olduğun aklıma geldi, o kadar unutturuyorsun” diye. Öyle olmayı seviyorum, işimi yaparken bir başkası olayım, onun dışında da arkadaşı grubu olan, sevdiği şeyler yapan biri olayım. Yataktan kalkıp da kendi adıyla soyadıyla yaşayan biri değilim. Bizleri belki dışardan seyirci biraz öyle görüyor, “Ben yaptım,” diyorum mesela, zeytinyağlı fasulye, “Aa senin fasulye yapacağın aklımıza gelmezdi”. Neden yapmayayım canım? Herkes gibi ben de normal bir vatandaşım.

Haberin Devamı

“Oynadığım karakterler benim oyuncaklarım”

“Evde birbirimize gülen bir aileyiz”

- Anne olarak nasılsınız? Oğlunuz güler mi size?

Güler. Ama ben de ona gülerim. Biz evde birbirimize gülen bir aileyiz, Zafer de öyledir. Hatta evin komiğidir. Ben biraz daha organizeyim, derli topluyum. O daha kalender, daha “aman yaparız, canım ne olacak?” diyen bir adamdır. Çok sıradan cümleler kurulmuyor evde, şaka düzeyi biraz yüksektir. Oğlan şimdi 18 oldu. Onunla vakit geçirmeyi çok seviyoruz, o da bizimle vakit geçirmekten çok hoşlansın istiyoruz. O yüzden de onun çağını yakalamak zorundayız.

- Ayşe Arman’la röportajınızda “Gülünce romantizm bozuluyor” demişsiniz. Halbuki bana birlikte gülmek çok romantik görünüyor.

Şimdi ben de öyle diyorum, iyi ki gülüyorum. İnsan hayatını paylaştığı insana gülmese vallahi çekilmez, sıkılırsınız bir süre sonra. Gülmek iyi yani. O romantizm bir yerinden yine yakalanır, o kadar önemli değil. Aşık olup bir yuva kurduktan sonra arkadaşlık devam ediyorsa sürüyor. İlk tanıştığınız zaman da bence arkadaşlık olmazsa olmazı işin ama, bazen heyecan insanın gözünü öyle bir kör ediyor ki bir sürü konuda anlaşamasan da görmezden geliyorsun. O büyü bozulunca arkadaşlık kalıyor. Arkadaşını uzun süre sevebilirsin çünkü, kaşına gözüne vurulduğun adamı sevemeyebilirsin. Saç uzar, kısalır, değişir, beyazlaşır, kel olur, ona olan aşk biter ama kalbini, aklını, ruhunu sevdiğin adamla hayat sürüyor.

- Aynı röportajda “Nadide Hayat’tan bahsederken “Bir yere kadar flört edebilir bir anneanne ya da anne, ötesi hoş karşılanmaz,” diyorsunuz. Yani yatağa giremez... Meryl Streep giriyor, Diane Keaton giriyor...

Bizde böyle. Biz Meryl Streep’i alkışlarız, onun başına gelen benim başıma gelse “Bu da mı yaptı,” derler. Bu toplum böyle, bunu değiştiremem ki ben.

“Yaşımla derdim yok”

- Siz bunu aşabilmiş birisi olduğunuz için rahatça sorabiliyorum, yaş almak kadın oyuncudan bir şeyler götürüyor genellikle. Siz bunu nasıl kırabildiniz?

Yaşımla bir derdim yok benim, büyük çabalar sarf etmiyorum genç görünmek için. 40 yaşımdaydım, babaanne oynadığımda “Vizontele”de. Sadece daha uzun süreler, daha fazla rol oynama açlığıyla kendime iyi bakmaya çalışıyorum, birazcık genetik miras da olabilir bu. Hani uzun süre kendi yaşımın rollerini oynayayım diyorum.

- Belli bir yaş üstü kadınlar için çok doğru düzgün rol yazılmıyor...

Kıvanç Tatlıtuğ’un ya da Kenan İmirzalıoğlu’nun annesini oynamak için genç, sevgilisini oynamak için yaşlıyım. Sorunum burdan kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Aslında annelerini oynamak için genç değilim ama görüntü olarak söylüyorum. Ne bileyim benim çocukluğumda bir Mürvet Sim, bir Şaziye Moral vardı, onların yaşı benim şimdiki yaşımdı ama onlar daha yaşlı görünürdü ve anne rollerinde hiç sırıtmazlardı. Çünkü bizde yazılan anne rolleri hep yaşlı, anaç, hep tombalak ya, şimdi bakın sokağa, genç anneler var.

“Oynadığım karakterler benim oyuncaklarım”

Röportajın tamamı Milliyet Sanat’ın kasım sayısında.