Pazar Yakın çağın muhasebesi

Yakın çağın muhasebesi

04.05.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ne yazık ki biz yakın tarihimizi bilmiyoruz. Bu dönemi yeniden yorumlayan yazarlara ve rejisörlere şiddetle ihtiyacımız var. Ziya Öztan da bunlardan biri

Yakın çağın muhasebesi

Ziya, Yeşilçamın tarihi filmlerdeki bilgisizliğinden sıyrıldı. Zira 19uncu asırda; sırmalı kordonlu büyük üniformalı paşalara eşkıya kovalatan; sır içinde geçen dergah hayatını ve entelektüel diyalogları kendi sayısız filmine ucuz malzeme yapan rejisör grubu işi götürüyordu. Şüphesiz herkes aynı değildi. Metin Erksan, Halit Refiğ üstatlar gibi entelektüel olanlar ve tarihi düşünenler de vardı. Ziya yeni kuşak içinde tarihe yönelen biri oldu. Yakın tarihle ilgilenen öbür rejisör ise Yücel Çakmaklıydı. Titizliğe varan bir bilgisi vardı Ziya Öztanın. Bu, onun başarı hanesini oluşturur. Ziya Öztan benim okul arkadaşımdır. O dönemin okumaya meraklı takımındandı. Kendisi bir kitap okumasa, okuyanların tepesine dikilir, göz atar ve okuyanı haşin yöntemlerle sorguya çekerdi. Yıllar sonra onu "Bugünün Saraylısı", "Kurtuluş" gibi filmlerin rejisörü olarak gördüğümde benim için bir sürpriz oldu. Zira Ziya okuldayken şimdiki TVlerin ünlü genel müdürü (büyük tiyatro adamı!) Nuri Çolakoğlunun tiyatro kumpanyası gibi yerlerde de pek takılmazdı. Bizim okuduğumuz dönemde okulda tarih meraklısı çoktu. Mülkiye memurun yanında tiyatrocu ve sinemacı da yetiştiriyordu. Basındaki bazı çalakalem yazılara bakıyorum, neler diyorlar. "Abdülhamidi yüceltiyor" vs. gibi hükümler. Hele bir tanesi rejisörü itham ediyor. Çizdiği portre okulda okudukları Abdülhamide uymuyormuş. Ben okuldaki tarih kitaplarını hiç okumazdım. Doğrusu Abdülhamid bu filmde görüldüğü gibi pek marifetli bir marangozdur. Eğer kaldıysa İ.Ü. İktisat Fakültesi koridorunda konak biçimli bir evrak dolabı, bir de müftülükteki Şeriye sicillerinin saklandığı raflar onun elinden çıkmıştır. Tersimi çok özeldir, mobilyacılık yapsa İstanbulda milyarlar kazanırdı.Osmanlı hanedan geleneğidir; mesela Kanuni Sultan Süleyman iyi kuyumcuydu. Bazıları Üçüncü Selim için "Part-time padişahlık yapar, asıl müzisyendir" derler. Abdülhamid polis romanları okur ve çevirtirdi. Borsadan ve para hareketlerinden iyi anlardı. Mahmud Nedim Paşanın ilan ettiği moratoryumun üstüne iflas eden bir maliye vardı; bu sırada tahta çıkması bir talihsizliktir. Bazı şeyleri iyi bilmek zorundayız. Mesela Sultan Abdülaziz de bir kuzuyu devirip güreş tutma laflarının ötesinde niteliklere sahiptir. "Valse Davet", "Gondol Şarkısı" orkestrasyonu yapılıp keyifle dinlenen eserleridir. İyi resim yapardı. İmparatoriçe Eugenie, Sultan Abdülazize boş yere hayran olmamıştır."İnkılapçılık" veya "gericilik" bilgisiz olmayı gerektirmiyor. İkinci Abdülhamid, Türk müziğine karşı kampanya açmamıştı ama dinlemezdi, operetleri tercih ederdi; lakin resmi davetlerde, Kaiser Wilhelm gibi yabancı hükümdarların ziyaret programlarında Türk müziği yer alırdı. Abdülhamid devrinin en çekilmez ve ters neticeler yaratan kurumu sansür ve hafiyeliktir, o yüzdendir ki Meşrutiyetin ilanıyla sansür derhal kaldırılmış ve meşum sansür komiseri Ebul Mukbil Kemal basının önünde adeta maskara edilmiştir. Filmdeki bu görüntüyü çok beğendim, ne var ki 1876 Kanuni Esasisindeki; "Matbuat kanun dairesinde serbesttir" gibi garip ve geri bir hükmü anayasaya koyanlar sansüre çanak tutmuşlardır. İnkılap için iyi niyet yetmiyor, bilgi ve vizyon lazım. Bu film Abdülhamidi methetmiyor, İttihatçıları da yermiyor. İnkılapçının çelikten değil, zaaflarla örülen insan olduğunu ve rayından çıkacağını göstermeye çalışıyor.Şüphesiz Nahid Sırrının eseri "Üç İstanbul", "Ateşten Gömlek" vs. gibi bir sinema ürününü besleyecek hareket ve renklilikten uzaktır. Sorun biraz da metinden kaynaklanıyor. Talat Paşada Halil Ergün başarılı bir kompozisyon çiziyor. Abdülhamidde Çetin Öner öyle. Başrolde Mehmet Kurtuluş başarılıydı. Altan Erkekli uzun kariyerinde başarılı bir rol daha oynadı. Türk sineması oyunculukta gerilemiş değil. Rejisörler entelektüel dünyadan uzak. Bu bakımdan Ziya Öztanın yeri çok ayrıdır. "Abdülhamid Düşerken" yakın çağın bir muhasebesi. Ne var ki, kendi başbakan olma imkanı olmayan ama erkekler kadar okumuş bir kadının ihtirası çok ağır bir eksen teşkil ediyor. Bugün üçüncü dünya ülkelerindeki politikacıların ve darbecilerin eşleri arasında böylelerine çok rastlanır. Tarihi tiyatro ve roman gibi eserler bu kadar ağır bir ekseni kaldırmaz. Başka olayların, insanların ve duyguların da vurgulanması gerekir. Bu nedenle düz çizgide gelişen ve fazla ayrıntı içermeyen roman; sinemanın istediği renk cümbüşünü veremiyor. Ama biz yakın tarihi bilmiyoruz. Kafamızdaki modellerin gerçekle ilgisi yok. Onun için yakın tarihi yeniden yorumlatan bu gibi yazar ve başarılı rejisörlere ihtiyacımız var. Nahid Sırrı Örikin "Abdülhamid Düşerken"i devrimcilerin arasına kadın aşkı ve para hırsı ile nasıl yozlaşmanın girdiğini ifade etmek için kaleme alınan bir romandı. Nahid Sırrı; Naciye Sultanın aşkıyla bocalayan Enver Paşayı tenkit için bunu yazmış derlerdi. Daha önce Şehir Tiyatrolarından Kemal Bekir bey, "Düşüş"ü başarılı bir şekilde tiyatro sahnesine taşımıştı. Oyun Devlet Tiyatrolarında sahnelenirken, rahmetli Suha başarılı bir Abdülhamid portresi çizmişti.