15.02.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:
Sultanahmetteki Four Seasons Otelinin bodrum katındaki şık salonun çarşamba akşamki manzarası böyleydi. "Yıllanmış Grand Cru şaraplar tadım gecesi"nde, çoğu Türkiyede ilk kez tadılan şaraplardan oluşan yedi ayrı "büyük" şarabın en iyi rekolteleri yudumlandı, şarapların özellikleri üzerinde söyleşildi.Geceyi düzenleme teklifi, Londranın en dinamik şarap kavı Farr Vintnerstan gelmişti. İngilizlerin yaptığı kısaltmayla "Farr", Türkiyeye şarap ithalatının serbestleşmesinin ardından, Türklerin de yabancı şarapları daha iyi tanıyacağını ve Türk şarapseverler arasından da tutkulu koleksiyoner ve yatırımcıların çıkacağını düşünüyordu. Türkiyedeki hatırlı müşterileri vergi uzmanı Mustafa Çamlıcanın büyük bir şarap yatırımcısı olması da onları biraz cesaretlendirmişti. Farrın Türk şarapseverlerinin önde gelenleriyle bir araya gelme isteği, şarapları Farrın getirdiği, organizasyonunu içki kültürü dergisi Gustonun yaptığı, Four Seasonsın da evsahipliğini üstlendiği böyle bir yemeği doğurdu. Gümüş şamdanlarda yanan mumların aydınlattığı upuzun bir masa... Masanın etrafında ise sadece 22 kişi... Servis yemekle değil, şarapla başlıyor. Önce bir garson, elinde tuttuğu etiketi sararmış şişeyi konuklara teker teker gösteriyor. Hemen arkasından, bir başka garson karaftan o şarabı azar azar servis ediyor. Üçüncü garson ise aynı şarabın gümüş bir kasedeki uzun, şarabın yıllar içinde iyice yürüdüğü mantarlarını konuklara gösteriyor, isteyen mantarı hatıra olarak alıyor. Ardından, yıllarını bu şaraplarla iç içe geçirmiş bir uzman, ayağa kalkarak şarabı anlatıyor... Gece, "Hoşgeldiniz şampanyası" olarak Fransanın en seçkin şampanyalarından Bollingerın 1996 rekoltesinin servisiyle başladı. Sofraya geçildiğinde, önce kırmızı şarap ağırlıklı yemeğin tek beyaz sek şarabı servis edildi. Bıldırcın göğsü eşliğinde gelen Louis Latour Corton Charlemagne 1999, Burgonyanın en iyi beyazlarından biriydi. Zarif meşe, narenciye ve beyaz meyve kokularıyla içeni büyüleyen, gövdenin dolgunluğunun 14 derecelik alkolün sivriliğini asla hissettirmediği bir şaraptı.Kırmızılar ise ikisi Bordonun "sağ yaka" denilen St. Emilion ve Pomerol bölgelerinden, ikisi de "sol yaka" denilen Medoc bölgesinden seçilmiş dört ayrı şaraptan oluşuyordu. Şaraplar ikişer ikişer kadehlere kondu, böylece yakın bölgelerin şarapları mukayese edilerek tadılabildi. İlk gelen ikili, baharlı kırmızıların beşiği Pomerolün en ünlü şatolarından Vieux Certanın, asrın rekoltelerinden olan 90ının ürünüydü. Yanında servis edilen St. Emilionun 89 Chateau Canonunu doğrusu biraz gölgeledi... Canon meyvemsiliğin ve tatlımsılığın öne çıktığı bir kırmızıyken, Certan rüstik, baharlı ve tanenli bir şaraptı. Adeta "egzotik" tatlara sahipti ve hâlâ uzun seneler yıllanmaya uygundu.Görkemli şaraplarıyla ünlü Medoc yakasını temsil eden iki şarap ise 1855te yapılan resmi sınıflamada Bordonun en büyük 5 şarabı olduğu tescil edilen 5 şatodan ikisinindi: Chateau Mouton- Rothschild 1988 ve Chateau Margaux 1985... Mouton her zamanki stilinde, is ve meşe kokuluydu. Frenküzümü kokuları ve tatları, bu ağaçsı tonların ardından beliriyor, şarabın damaktaki taneni ve gücü, "Beni en az 20 yıl daha mahzeninizde unutabilirsiniz!" diyordu. Güçlü şaraplarıyla tanınan Pauillac apelasyonunun Moutonuna karşılık, "parfüme" denebilecek zarif şaraplar veren Margaux apelasyonunun Chateau Margauxsu, hakikaten çok daha ince, narin yapılı ve zarif bir şaraptı. Bence, tadımdaki tüm kırmızıların en heyecan vericisiydi...Bu arada Farr Vintners uzmanlarından Thomas Hudson da yıllanmış şarap yatırımcılığının inceliklerini anlattı: "Eğer en az 500 sterlinlik bir meblağı birkaç yıl unutmayı göze alıyorsanız, yatırım olarak size yıllanmaya uygun bu tür büyük şarapları, özellikle büyük Bordoları tavsiye ederim. Bunları yatırımcı adına daha fıçıdayken satın alıyor ve yıllık 12,5 sterlin karşılığında mahzenimizde saklıyoruz. Birkaç yıl içinde sterlin başına bire 10 prim yapabiliyor bu şaraplar. Müşterimiz istediğinde, cüzi bir komisyon karşılığı satış da yapıyoruz..."Yemek, Bordonun bir başka büyük şarabının, dünyanın en pahalı ve nadide beyaz tatlı şarabı olan Chateau dYquemin efsanevi 1988 rekoltesinin tadılmasıyla son buldu. Kaz ciğeri ve rokfor peynirine uyumu ile bilinen Yqueme, Four Seasons mutfağının isabetli bir tercihi olarak bir "Rokfor brüle" eşlik etti. Böylece Türkiyede ilk kez toplu bir ortamda Yquem tadıldı ve şarapseverlerimizin "creme de la creme"i, bir asmanın iyice kurumuş üzümünden ancak bir kadehi yapılabilen, 300 yıla kadar eskitilebilen bu büyük beyazı tanımış oldular.Kısacası, rüya gibi bir geceydi... Ama gecenin bu sınırlı topluluğa verdiği hazlardan da önemlisi, ithalatın açılmasından sonra, Türkiyenin şarapta "dünyanın taşrası" olmaktan çıkmaya başladığını görmek oldu. Bu gibi etkinlikler artacak, daha geniş kitlelere de ulaşacak ve biz Türkler de dünyadaki şarap kültürünün inceliklerini, sofistikasyonlarını tadarak, yaşayıp görebileceğiz, şarapta dünyayla bütünleşebileceğiz... Rüya gibi şaraplar