İtalya’ya gidip kül krizi nedeniyle dönemeyen Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören için, olabilecek yenilgilerin en güzeli (!) gerçekleşmiştir Saracoğlu Stadı’nda...
Bu maçı, Beşiktaş’ı şampiyonluk yolundan döndüren bir felaket olarak değil, bir hakemin ev sahibine tanıdığı avantajlarla... Verdiği hatalı kararlar, vermediği penaltı ve gaddarca gösterdiği kartlarla hatırlayacaktır kamuoyu.
Hüseyin Göçek’in hem de UEFA’daki İsviçreli mentorunun önünde sergilediği kariyerinin en kötü performansı, FIFA hakemi olarak yolunu uzatmıştır... Onu dik yokuşlarla karşı karşıya bırakmıştır.
Ama Yıldırım Demirören’i rahatlatmıştır.
Kendisinin ve kulübünün “mağdur ve mazlum” olduğunu göstermiştir.
Yenilgileri elbette kimse istemez...
Ama kaderde varsa böylesi olsun!
Hüseyin Göçek ve Yunus Yıldırım’a karşı bir hafta önceden açıklama yaparak bu iki hakemin maçlarında görevlendirilmesini istemeyen Beşiktaş yönetimi, Göçek’in trajik kararlarından sonra “haklılığını” kanıtlamıştır.
Mustafa Denizli’nin maçtan iki gün önce gergin ortamı normalleştirmek için verdiği “Göçek güvenilir, iyi bir hakemdir” demeci, uzayıp giden sms krizinin gölgesinde kalmış ve Beşiktaş yönetimi internet sitesinden yaptığı sert açıklamayla “çatışma”da ısrarcı olmuştur.
Şimdi “hakem faciası”na dönüşen derbi maçı, çatışmanın gerçekliğini ortaya koymaktadır Beşiktaşlı yöneticilere göre... Federasyon’un Beşiktaş’a karşı “kasıtlı tavrını” kanıtlamaktadır.
Beşiktaş mazlum ve mağdur olmuştur!
Böylece Beşiktaş’ın kendi gerçeklerinin, kendi yanlışlarının üzerine de “kalın bir şal” örtülmüştür.
Beşiktaş yönetimi, TFF ile kavga stratejisini uygulayıp kaybederek yara almıştır.
Göçek ve Yıldırım’a karşı giriştiği “veto” hareketi MHK’nın “de facto” kararıyla geri püskürtülmüştür.
Sezonun en kritik haftalarında başkanın Quaresma’yı transfer etmek hevesiyle yoğunlaşan seyahat programı, halen “dondurulmuş” fazladan yabancı sorunu olan kadroda, elbette tedirginlik yaratmıştır. Sivok, Fink,Tello, Bobo, Ernst, Ferrari, Holosko ve Tabata’nın bu arayıştan nasıl etkileneceği hesaplanmamıştır.
Beşiktaş yönetimi, kongreden aldığı enerjiye rağmen yanlışlar yapmaya devam etmektedir.
Özellikle başkandan başkana sms mesajı, Beşiktaşlıları derin bir üzüntüye boğmuş, o çok ünlü “Beşiktaş duruşu”nun yeniden tanımlanması gereği ortaya çıkmıştır.
Bu yanlışları “mazlum ve mağdur” pozisyonuyla geçiştirmek mümkün değildir.
Demirören ve yönetiminin soğukkanlılık ve akılcılıkla dürüst bir değerlendirme yaparak yeni bir strateji belirlemesi, çatışmasız ve tutarlı bir geleceğe karar vermesi gerekiyor.
Emre ve Bilica
Kulüplerin federasyonu mu, futbolun federasyonu mu?
Beşiktaş Başkan Yardımcısı Erdoğan Toprak, “TFF sesini yükseltene taviz veriyor. Otoritesini kaybetmiş federasyon gereğini yapsın” diyerek Haziran’da mali kongre ile birlikte olağanüstü seçim kongresi istiyor.
Önünü arkasını hiç sorgulamadan kolaycı bir ezberle tekerlediğimiz “kulüplerin federasyonu” kavramı, sonunda kaçınılmaz biçimde federasyonla kulüpleri karşı karşıya getirdi.
Elbette Beşiktaş’ın çıkışı ilk değil... Fenerbahçe ve Galatasaray da federasyonla çatışma halindeler. Üslupları farklı ama, başka kulüpler de var...
Kulüpler, genel kuruldaki ezici çoğunluklarıyla bugüne kadar her türlü dayatmayı yaptılar. Kulüpler Birliği, genel kurulda “tek başına iktidar” gücüne erişti. Kendi içinde yayın ihalesi gibi konularda birleşip bütünleşirken, Türk Futbolu için bir vizyon üretemedi.
Başı ağrıyan her kulüp, ipleri elinde tutma dürtüsüyle federasyona karşı savaş açtı.
Bu çatışma ortamı anlaşıldı ki bize huzur vermiyor. Çok üzerinde durulan “marka değeri”ni de artırmıyor, aksine düşürüyor.
Çünkü o genel kurulda futbolun tüm unsurları temsil edilmiyor. Sembolik temsiller de demokratik bir tartışmaya yetmiyor.
Ana statünün değişmesi gerek. Futbolcuların, antrenörlerin, hakemlerin ve bilim insanlarının o genel kurulda bir ağırlık oluşturması gerek.
Ne yazık ki futbolcular susuyor, antrenörler ekmek derdinde... Hakemlerin ağzını açacak hali yok.
O yüzden “kulüpler federasyonu”na devam...
Kavgaya da!