Burcu Kapu

Burcu Kapu

burcukapu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Eğer, “Real Madrid sizi çağırıyorsa reddede-mezsiniz.” Farkında mısınız? Bu cümleyi bize kurduran Real Madrid Kulübü’nün tarihinde yatan büyüklük müdür, yoksa Başkan Florentino Perez midir sorusu; tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan sorusu kadar karmaşıktır. Milenyuma bir adım kala başkanlık koltuğuna oturan Perez’in o dönemki vaadini hatırlarsınız. Ezeli rakip Barcelona’nın kaptanı Figo’ya Real forması giydirmek. O dönem için güldürecek kadar abartılı gözüken bu seçim vaadinde ne kadar kararlı olduğunu ise “Eğer alamazsam tüm kombine sahiplerinin parasını ben öderim” diyerek dev bir güç gösterisiyle yapmıştı.
Perez bu vaadiyle mi yoksa ekonomik ve siyasi gücüyle mi başkan seçildi konusu bir kenara, o Figo’ya formayı giydirdi. İspanyol futbol tarihinin en büyük ihaneti olarak tarihe geçen filmde başrolü Figo oynadı. Ama bu sadece Perez’in yönetmenliğini yaptığı filmin birinci bölümüydü. Devam serilerinde Los Galacticos adı altında adeta Yıldız Savaşlarına dönen hikayede o beyaz formayı kimler giydi, şöyle bir gözünüzün önünden geçirsenize.
Siz o isimleri tek tek hatırlamaya çalışırken, ben de Barcelona-Real Madrid transfer yarışlarında Real’in Katalan ekibine attığı çalımlarla size eşlik edeyim. Kaptan Figo’nun ihanetinin acısını hiçbir Barcelonalı henüz içinden atamamışken, 2003 yılında iki rakip bu sefer İngiltere’den gelecek bir oyuncu için birbirine düştü, David Beckham. Ferguson tedrisatından geçmiş, Manchester United’da parlamış Beckham için İspanya’da yine cüzdanlar çarpıştı. Ya da biz öyle sandık, farkında değildik belki ama o gün de konu aynıydı: “Real Madrid sizi çağırıyorsa reddedemezsiniz.”
Düşünsenize takımda o tarihte Raul var, Fenomen Ronaldo, Zidane, Figo, Guti, kimi ararsan var. Bir seçenek de Ronaldinho’yu almak ama Perez başkan çıkıp Beckham için “Adam yakışıklı bize çok forma sattırır,” diyerek Ronaldinho’yu Barcelona’ya bırakıyor. Doğru veya yanlış, karar önemli değil. Önemli olan, kimin nereye gideceğine Real Madrid Başkanı’nın karar vermiş olması. 
Filmin üçüncü bölümünde ise takvimler 2010 yılını gösteriyordu. Perez yine başkanlık koltuğunda yine Barcelona ile bir transfer yarışındaydı. Bu sefer başrolde oynayan oyuncu bizim de yakından tanıdığımız bir isim, Mesut Özil idi. Barcelona ile neredeyse anlaşmak üzere olan Mesut, yıllar sonra anlaşmanın bozulma sebebi olarak Guardiola’nın ilgisiz tutumu ve kendisini bir yıl başka bir kulübe kiralamak istemesi olduğunu söyleyecekti. Ya da Perez yine devreye girmiş, “Alınamayacak oyuncu yoktur, az para vardır” demiştir, bilemeyiz. Ama bildiğimiz bir şey vardı ki, Real Madrid çağırmıştı, reddetmek olmazdı. 
Mesut hikayesine belki de en yakın hikaye Arda Güler’inki. Filmin dördüncü sezonu birkaç gün önce vizyona girdi. Başrolde Arda oynuyor. Bu filmi izlemeye başlamadan önce geçmiş sezonlarını bir hatırlayalım istedim.
Dünyanın her yerinde futbolseverler mutlaka ikiye ayrılır, Realciler, Barcacılar diye. Çok büyük iki kulüp ama bir yandan da çok farklı iki kulüp. Barcelona’da alt yapıya, sisteme, oyun felsefesine dayalı bir yapı, kulüp anlayışı var. Büyük olan oyun gücüdür, oyuncular, sistemin çarklarıdır. Real’de ise yönetime, renklere, değerlere dayalı bir yapı var. İmza töreninde Perez’in de dediği gibi “Sadece futbol olarak değil, kişilik olarak da oyuncuları büyütmek” hedeflerden biri.
Yetenekleri sebebiyle Real kapısından giren oyuncuların hepsinin, kapıdan çıkarken kişilikleriyle de bambaşka bir seviyeye ulaştıkları kesin. Arda’ya yapılan tören, Perez’in genç oyuncuyu ve ailesini takdim edişi, Ancelotti’nin Arda’ya söyledikleri... Hepsini arka arkaya ekleyince anlıyoruz ki, Real, Arda’ya sadece futbolunu geliştireceği bir zemin sunmuyor. Tepside yepyeni bir hayat, ideale en yakın bir yaşam felsefesi var. Şimdi Türkiye’den bu filmi izleyecek ama kalbinde kırgınlık, burukluk olan herkese sormak istiyorum:
Real Madrid sizi çağırıyorsa reddedemezsiniz, farkındasınız değil mi?