Futbolun ‘Big Bang’i

FIFA Başkanı Infantino, Dünya Kulüpler Kupası’nı, gelecek yıllar için futbol evreninin yapısını şekillendirecek bir big bang olarak görmemizi istiyor. Gerçekten de bu oyunun bir büyük patlamaya ihtiyacı var mı? Yoksa yakın gelecekte duyacağımız patlama, patlayan bir balonun sesi mi olacak?

Futbol her geçen yıl daha fazla şey istiyor. Daha fazla maç, daha fazla yıldız, daha fazla içerik, daha fazla izleyici... Fakat asıl soru şu: Futbolseverler gerçekten bu kadar fazla futbol istiyor mu?
FIFA’nın bu yaz başında ABD’de başlattığı yeni formatlı Kulüpler Dünya Kupası, işte tam da bu sorunun cevabını arıyor. Ama cevabı sahada değil, boş kalan tribünlerde, düşen bilet fiyatlarında ve sezon sonu kamp yorgunluğu yaşayan oyuncuların yüz ifadelerinde bulmak mümkün.
Bu turnuva, eskiden sadece bir yılın kıta şampiyonlarını buluşturan küçük ve hızlı bir organizasyondu. Genellikle Avrupa temsilcisi finale kadar rahat yürür, Güney Amerika takımıyla nostaljik bir dünya finali oynanır, kupayla poz verilir ve herkes evine dönerdi. Ama şimdi öyle değil.
Artık FIFA bu turnuvayı, Avrupa’nın Şampiyonlar Ligi kadar prestijli, Süper Bowl kadar izlenir ve NBA All-Star kadar gösterişli bir hale getirmek istiyor. 32 takımlı, haftalar süren dev bir futbol festivali... Kağıt üstünde etkileyici duruyor. Fakat pratikte yaşanan, kağıdın kaldırabileceğinden çok daha ağır bir yük. Bu genişleme hamlesi, birçok kişi için FIFA’nın UEFA’ya karşı kendi “Şampiyonlar Ligi alternatifi” yaratma çabası olarak yorumlandı. Zira FIFA’nın doğrudan kulüp organizasyonu içinde rol aldığı nadir projelerden biri bu.
Infantino, bu turnuva için, dünyanın en büyük sporu olan futbolun, tarihinin big bang’i (büyük patlaması) yakıştırması yapmayı uygun buluyor. 3.2 milyon takipçili kişisel instagram hesabını her oynanan maçtan sonra kontrol edip, ergenler gibi paylaşım yapmadan da duramıyor; “inanılmaz, destansı, sürprizlerle dolu, olağanüstü” en çok kullandığı kelimeler. Hatta şimdiden 2029 yılı için 48 takıma genişletmeyi düşündüklerini de ağzından kaçırıveriyor.
Peki taraftarlar da onun heyecanını paylaşıyor mu? Bu organizasyon gerçekten de olağanüstü mü? İlk dikkat çeken şey, turnuvaya yönelik ilginin beklentilerin çok altında kalması. ABD gibi dev bir spor pazarında düzenlenmesine rağmen bilet fiyatları turnuvanın ilk gününden bu yana kademeli olarak düşüyor. Çeyrek final bilet fiyatları maçlar oynanmadan iki gün önce 11 dolara kadar düştü. Ocak ayında yaklaşık 500 dolar olan biletler, en fazla 140 dolara satıldı. O da sadece dün oynanan PSG - Bayern maçı için. Final bileti şimdilik 892 dolar ama tarih yaklaşınca bu piyasa dalgalanmasıyla kaça düşer belli olmaz.

Haberin Devamı

‘Az biraz’ duygusu

Haberin Devamı

Bernardo Silva, takımı Manchester City, Al Hilal’e elenince, “Az biraz Şampiyonlar Ligi’nden elenmek gibi bir duygu” dedi. Az biraz lafı önemli. Çünkü bu turnuvada aslında her şey “az biraz.” Özellikle de seyirciler... Bazı karşılaşmalarda binlerce koltuk boş kaldı. Ne yerel halk ne de Avrupa’dan gelen futbolseverler, sezon bitmişken kendilerini yeniden tribünlere atmak konusunda çok da hevesli görünmüyor. Haliyle şu soru giderek daha yüksek sesle soruluyor: “Bu turnuva gerçekten şart mıydı?”
Parayı projelerin merkezine koyan FIFA, bu turnuva için 1 milyar dolarlık bir ödül fonu oluşturdu. Başta Apple TV ve Amazon Prime olmak üzere toplam 2.5 milyar dolar yayın geliri beklentisi var. Katılımcılardan Palmeiras ve Fluminense çeyrek finallere ulaşarak 40 milyon dolar kazandı bile. Bazı kulüpler için transfer piyasasına bir damlama etkisi yaratabilir. Ama bu kazanç, dünyanın geri kalanıyla rekabet etmek için mi faydalı olacak, yoksa sadece kendi yerel liginde rakiplerine karşı bir avantaj sağlamak için mi?

Haberin Devamı

Para topluyorlar

Ödülün büyük kısmını yarı finalistler ve finalist alacak. O halde, Avrupa’nın devleri, 100 milyon dolarlık bir ödül kazansa, futbol gerçekten de Infantino’nun dediği gibi daha eşitlikçi bir oyun mu olacak? Ve daha da önemlisi, bir oyunun ruhunu yitirdiği yerde kazanandan hala ne kadar söz edebiliriz?
FIFA, bu turnuvayı “futbolu dünyanın her yerine götürme” projesi olarak pazarlıyor. Ancak bu söylemin ardında başka bir gerçek yatıyor: Futbol artık dünyaya yayılmıyor, dünyadan para topluyor. Ve bu süreçte en çok yıpranan, futbolun duygusal bağları.
Turnuvanın ABD’de düzenlenmesi elbette tesadüf değil. FIFA, bu pazarda yeni bir futbol nesli yaratmak istiyor. Ancak taraftarlar oyuncuların kim olduğunu bilmiyor, tezahürat kültürü eksik, turnuva coşkusu yok. Dekor tribünler ve yerel ruh eksikliği, maçları yapay bir gösteriye dönüştürüyor.
Bunun ötesinde, turnuvaya katılan kulüplerin çoğu kendi içlerinde başka mücadeleler veriyor. Kimisi sezonun hayal kırıklığını unutturmak, kimisi teknik direktör değişikliği sonrası yeni bir hava yakalamak, kimisi de sadece oradaydık diyebilmek için sahada. Ama bu “katıldık, oynadık, döndük” ruh hali, turnuvaya olan inancı da sorgulatıyor. “İsim var, içerik yok” hissiyatı giderek güçleniyor.

Oynanıyor, yaşanmıyor

Ne tribünler dolu ne de taraftarlar duygusal olarak bağlı. Maçların büyük kısmında sanki dostluk maçı havası var. Rekabet seviyesi düşük, hikâye eksik. Bu da futbolseverlerin turnuvaya ilgisini azaltıyor. Maçlar oynanıyor ama “yaşanmıyor.”
Infantino’nun 2023’te yaptığı açıklama, aslında niyeti net şekilde ortaya koyuyordu: “Bu turnuva, dünya çapında tüm kıtaların kulüplerini buluşturan gerçek anlamda küresel bir futbol festivali olacak. Amacımız sadece spor değil, aynı zamanda eğlence, büyüme ve paylaşım.”
Bu cümledeki anahtar kelimeler futbolun geleceğini tarif ediyor: “spor” değil, “eğlence”; “rekabet” değil, “büyüme”; “tutku” değil, “paylaşım”. Yani futbol artık sadece topun yuvarlandığı bir oyun değil; Netflix dizisi gibi izlenmesi gereken bir “ürün”.
Infantino, kendi çocuklarını yiyen Kronos gibi dünya futbolunu ve yıldız futbolcuları yiyip bitirmeyi kafaya koymuş. Bu turnuvayı bir Sıfır Yılı, gelecek yıllar için futbol evreninin yapısını şekillendirecek bir big bang olarak görmemizi istiyor. Gerçekten de bu oyunun bir büyük patlamaya ihtiyacı var mı? Yoksa yakın gelecekte duyacağımız patlama, patlayan bir balonun sesi mi olacak?

Davet mi, mecburiyet mi?

Kulüpler bu turnuvada gerçekten olmak istediler mi, yoksa şartlar mı onları zorladı? Turnuvaya katılan kulüplerin büyük çoğunluğu, önceki yıllarda kıtalarındaki şampiyonlukları sayesinde bu hakka kavuştu. Ancak turnuvanın tarihinin, süresinin ve formatının çok geç açıklanması nedeniyle birçok kulüp bu planı sezon başında hesaba katmamıştı. Ligler sona erdi, kupalar kaldırıldı, milli takımlara oyuncular gitti ve sonra birdenbire, “Hadi şimdi de Amerika’ya gidiyoruz” dendi.
Bazı kulüpler için bu, oldukça plan dışı ve yorucu bir durumdu. Kadro derinliği olmayan, sezonu sakatlıklarla bitiren, teknik direktör değişikliğine giden ya da iç transfer planlamasına odaklanmış ekipler için bu turnuva adeta bir angarya gibi görüldü.
Avrupa’nın dev kulüpleri ise farklı bir çelişki yaşadı. Bir yandan her kuruşu önemseyen yönetimler ve büyüklerin olduğu ortamda olma zorunluluğu, diğer yanda ise “sezon bitti, artık dinlenmeliyiz” diyen oyuncu grupları. Bu zıtlık turnuvaya yansıdı: Takımların çoğu tam kadro gelmedi, bazıları genç oyuncularla sahaya çıktı. Kupa motivasyonu yerini katılım formalitesine bıraktı.

Türkiye geride kalabilir

FIFA’nın belirlediği katılım kriterleri gereği, UEFA organizasyonlarında başarı göstermeyen kulüplerin bu turnuvaya katılması oldukça zor. Şampiyonlar Ligi çeyrek finali bile göremeyen Türk takımları için bu organizasyon, şimdilik bir vitrinden izlenen lüks tüketim ürünü gibi duruyor.
Ancak uzak olmak, etkilenmemek anlamına gelmiyor. Çünkü bu turnuvanın getirdiği para, Avrupa futbolundaki ekonomik uçurumu daha da derinleştirecek. Real Madrid veya Chelsea gibi takımlar sadece kendi liglerinde değil, bu tür turnuvalardan da milyonlar kazanırken; bizim takımlarımız gelir uçurumunun gerisinde kalacak.
Ayrıca bu turnuva, yaz transfer dönemlerinin takvimini de değiştirebilir. Avrupa devleri bu turnuva için kamp programlarını öne çekmeye başlarsa, transferler daha erken bitebilir. Bu da Türkiye gibi liglerin transfer yarışında daha da geride kalmasına yol açabilir.

"Tarihin en kötü fikri"

Turnuvaya dair en net eleştiriler teknik direktörlerden geldi. Bazıları doğrudan turnuvanın anlamsızlığına değinirken, bazıları diplomatik cümlelerle yoğun takvimi ima etti. Örneğin Pep Guardiola şöyle dedi:
“Oyuncuların vücutları değil, zihinleri yoruldu. Dinlenemeyen bir beyin, kaliteli futbol oynayamaz. Bu turnuva belki de bizim önümüzdeki yılımızı mahvedecek.”
Jürgen Klopp ise daha net konuştu:
“Futbol tarihinin en kötü fikri. Bu futbol için değil, başka bir şey için oynanıyor.”
Bazı teknik direktörler ise turnuvayı, sezonun kötü gidişini unutturmak için fırsat olarak gördü. Ancak bu da ayrı bir sorun: Bu kadar yüksek ödül konulan bir organizasyon, yalnızca sezonu kurtarmak isteyenlerin oyun alanı olmamalı. Zira turnuvanın itibarı, katılanların ciddiyetiyle ölçülür.
Futbolcu sendikaları da bu konuyla ilgili sert açıklamalar yaptı. FIFPro, FIFA’yı oyuncu sağlığını gözetmemekle eleştirdi. Oyuncuların mental ve fiziksel tükenmişliğini vurgulayıp şöyle dedi:
“Tüm dünyada yıldız isimlerin sezon sonu dinlenme hakkı vardır. FIFA bu hakkı göz ardı ederek yalnızca ekonomik çıkarları gözetiyor.”