Burcu Kapu

Burcu Kapu

burcukapu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bu güzel pazar gününe size birkaç soru sorarak başlamak istiyorum.
Futbol ülkesi olmak ne demektir? Kaliteli bir lig sadece pahalı transferlerden oluşan takımların mücadelesi midir? Ve bir ülke çıkıp, bir futbolcuya kafasına göre bir rakam ödeyebilir mi, futbolda serbest piyasa koşulları geçerli midir?
Ligler sona erdi, heyecanlı transfer sezonu başladı. Başladı da, bu yaz takımlarımızın yüzü pek de gülecekmiş gibi durmuyor. Suudi Arabistan’ın futbol piyasasına hızlı sortisi, transfer denizini dibinden dalgalandırdı. Cristiano Ronaldo’ya verdikleri yıllık 200 milyon dolar meğer sadece bir başlangıçmış.
“FIFA bu rakamlara müdahale etmeli” diyen bir grup ile, “laissez-faire” yani “bırakınız yapsınlar”cı diğer grubun tartışmaları daha neticelenmemişken, Suudiler arka arkaya yeni transferleri patlatıyor. Şimdi burada Arap yarımadasına kısa bir es verip, Asya kıtasına, Çin’e doğru gidelim.
Bundan on yıl önce devlet politikası olarak futbola dev yatırım yaptıklarını hatırlarsınız. Hatta o dönem, Wanda projesi kapsamında (ki bu Wanda’nın, Galatasaralıların yengesi Wanda ile hiç alakası yok!) üniversite giriş sınavına bile bir seçenek olarak eklemişlerdi futbolu. Çin Devleti dev yatırımlar ve fonlar sağladı, sırf Çin, Dünya Kupası’na gitsin, Dünya Kupası düzenlesin ve hatta kupayı alsın gelsin diye... Ama ne oldu? 2002’de grup aşamalarına kalmak dışında bırakın bir başarı, turnuvaya bile katılamadılar. Sonra da zaten koronavirüs derken proje patladı.
Şimdi Suudi Arabistan yönetimi de benzer projelere soyunmuş durumda... Hükümete ait Kamu Yatırım Fonu, 4 kulübe 4 milyar dolar sübvansiyon sağladı. Bunun diğer kulüplere de yayılma ihtimali var.
Bu fon aynı zamanda Premier Lig ekiplerinden Newcastle United’ın da sahibi... Son olarak Benzema yıllık 200 milyon euro garanti ücretle Arabistan’ın yolunu tuttu. İnsan bir an içinden, ne yaptılar, petrol falan mı buldular diye geçirmeden edemiyor. Şaka tabii ki... Bu kadar yüksek rakamları görmek bünyede artık şakaya vurma ihtiyacı doğuruyor.
Şu sıralar büyük menajerlerin telefonu Arabistan’dan çekiyor. Her gün futbol piyasasında yeni bir teklif rakamıyla gündeme geliyorlar. Hem de öyle bizim verdiğimizin iki katı, beş katı falan değil. Oyuncunun son maaşının yanına bir sıfır ekliyor, daha olmadı beşle çarpıp on ekliyorlar. Akıl, mantık dışı paralarla futbolcuları topluyorlar.
Biz de burada vay Icardi kalır mı, vay Kante gelir mi diye kovalıyoruz. Adamlar baktı ki, futbol muazzam bir ülke tanıtım aracı, kitlesel güç. Dünya futbol pastasından pay alabilme ihtimalleri de pek yok. Avrupa bütün pastanın üzerine oturmuş. O zaman dediler biz de o pastanın üzerine kendi katımızı çıkar, gerekirse üstünü de çilekle süsleriz.
Şimdi bu güzel pazar gününde bir kez daha sormak isterim. Futbol ülkesi olmak için, sadece pahalı transferler yapıp, yıldızları doldurmak yeterli midir? Yani Suudi Arabistan Ligi, önümüzdeki yıllarda İngiltere Premier Ligi ile rekabet edebilecek mi? Taraftarlar çocuk, genç, kadın-erkek (bakın özellikle burası önemli, kadın-erkek) demeden tribünleri doldurabilecek mi? Bir derbi olduğunda ülkede hayat duracak mı? Ligin yayın hakları, Avrupa ülkeleri tarafından satın alınıp yayınlanacak mı?
Hiç sanmıyorum. Tıpkı Çin gibi, bu proje de pek uzun soluklu olacakmış gibi durmuyor. Ama Katar’ın başarılı geçen Dünya Kupası organizasyonu sonrasında Suudi Arabistan’ın iyice gaza geldiği kesin. O Dünya Kupası turnuvası bu ülkeye ya gelecek ya gelecek kafasıyla şu an her adımı atıyorlar.
Artık yeni global futbol düzeni bize geniş bir dünya müziği sunuyor. Suudi bir patron, Brezilyalı bir sportif direktör, Portekizli bir hoca, İngiliz-İspanyol oyuncular...
Mustafa Sandal’ın pek güzel şarkısının sözleriyle bitirelim: Onun arabası var güzel mi güzel, şöförü de var özel mi özel, bastı mı gaza gider mi gider, ama maalesef ruhu yok.