Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Aziz başkan, futbolcuyu  vergi mükellefi yap


İki hafta önce astronomik ücretlerle transfer yapan futbolcuların vergilerini kimlerin ödeyeceğini sormuştuk.
Hedefi yoktu.
Aynı gün akçeli konulardaki duyarlılığını bildiğimiz Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım aradı;
“Yaptığımız transferlerin vergisinde en ufak bir usulsüzlük olmaz”.
“Eminim. Örneğin Mehmet Topuz. Diyelim ki, üç kuruş aldı. Vergisini kendisi mi ödeyecek, siz mi?”.
“Futbolcuyla yapılan anlaşmaya bağlı”.
“Türkiye’de futbolcunun vergiyle işi olmaz diye biliyorum”.
“Nasıl anlaştıysak öyle. Bu kulüp, devletin vergisini son kuruşuna kadar öder”.
“Demek ki futbolcunun kulübe maliyeti aynı oranda artar!”
Aziz Yıldırım’ın söylediği gibi, Fenerbahçe’nin vergi konusunda- geçmişteki acı  deneyimlerine de bakarak - özenli davrandığı ortada.
Sözlerinden, vergileri kulübün üstlendiğini algıladım. Algıda hata varsa, başkan düzeltir!
Peki ya diğerleri?
Anımsarsınız, üç yıl önce Süper Lig’de 200 trilyona yakın vergi ve SSK borcunun önemli bölümü silinmiş, kalanı uzun vadeye yayılmıştı! Ötelemenin önderliğini de dört büyükler yapmıştı!
Kimi kulüp, futbolcuya verdiği parayı düşük gösterip vergi kaçırmış, kimi ise hiç ödememişti.
Sonrası batak!
Haberin Devamı

Vakıf devreye girmeli
Bu ülkede 86 yıldır vergi adaletsizliği yaşanıyor. Yüzde 45’lik emekçi kesim, el mahkum devlet gelirlerinin yarısından fazlasını üstleniyor.
Öte yandan futbolcu ve teknik adamlar için tam bir vergi cenneti Türkiye.
Vasat bir oyuncu 500 bin liradan kapıyı açıyor. İş inada binince rakam 3 milyon euroya yükseliyor! Sıradan bir teknik adam 1 milyon dolardan aşağı imza atmıyor.
Bir transfer döneminde dönen para 500 milyon dolara yaklaşıyor..
Ve bunun asgari yüzde 15’lik bölümü, vergi yükü olarak kulüplere kalıyor.
Onlar ise futbolcuya vergi dairesinin yolunu öğretmek bir yana, masaya yumruğunu vurup “Madem kazanıyorsun, vergini de öde” diyemiyor.
Peki sistem değişir mi? Zor ancak, imkansız değil.
Konu yıllardır kamu vicdanını sızlatıyor.
Kulüpler Birliği Vakfı bu soruna çözüm üretebilir. Tabii, ortak ve kesin bir tavır şart.
Vakıf başkanlığını bırakmaya hazırlanan Aziz Yıldırım,  diğer başkanlar gibi rahatsızlık duyuyor, kurumsallaşmanın ve sağlam bir kulüp yapısı gerekliliğine inanıyorsa, futbolcuyu “gerçek vergi mükellefi” yapabilir.
Baksanıza;
Lafa gelince takkiyeciler bile gizli hedeflerine varabilmek için Avrupa Birliği söyleminin ardına sığınıyor bu memlekette.
Bu insanlar demokrasi tramvayından inecekleri durağı dahi AB saatine göre ayarlıyor.
Sayın Yıldırım, işte fırsat.
Giderayak futbolcu vergilerine bir balans ayarı yapıp tarihe geçseniz diyorum, fena mı olur hani?



Ekincik’i teğet geçmemiş!
Yıllardır vazgeçemediğimiz cennet mekan Ekincik koyu. Doğa mükemmel.
Ekincik Otelin güzel insanları Mehmet  ağabey, Tahsin ve Emrah  da öyle.
Cem Müdür (Şengül) 7 günlük tatile “telefonun açık olsun” koşuluyla onay verince, soluğu saklı cennette aldık yine.
Ancak bu sene Ekincik’te bir farklılık var. Hafta sonu dolu olması gereken plaj neredeyse bomboş.
Çevre koylara müşteri götüren küçük gezi motorlarından sadece birkaçının patırtısı geliyor.
Bize kalsa, böylesi süper!
“Nerede çokluk, orada... ” derken, Tahsin dayanamadı;
“Eskiden her gün sadece yatla gelenlerden üç-beş masamız olurdu”.
“Kriz onları vurmaz, başka koyları keşfediyorlardır”.
“Sadece onlar mı? Hafta sonları orta halli vatandaşlar gelirdi”.
“Ö..”
“Sadece burası değil. Köyceğiz, Marmaris, civar beldeler de böyleymiş”.
“Kriz tatil köylerinde iki euroya kalan yabancı turisti vurmaz. O paraya dondurma bile alamıyor bizimkiler”.
“İnşallah düzelir abi. Bak, kriz teğet geçti diyor büyüklerimiz”.
“Teğet mi? Ya delip geçseydi?”
Gülüşüyoruz.
Sevdiğimiz mekanda,
sevdiğimiz insanlarla senede birkaç gün  birlikte olmaktan mutluyuz.
Lakin, o insanların da yaşama tutundukları yerde aynı duyguları paylaşmasını istiyoruz.
Devlet, deniz kaplumbağalarını bile koruma altına almış Ekincik’te!
Bu güzel insanlar çok daha fazlasını hak etmiyor mu?



Doğan’ı tabulaştırmayalım
Hasan Doğan’ın vefatının üzerinden bir yıl geçti. Futbol Federasyonu eski Başkanı yarın İstanbul’da törenle anılacak. Federasyondan bir açıklama yapılmış.
Törende naklen yayın araçlarının duracağı yer, kameramanlar ve muhabirlerin görev alanları detayına kadar belirlenmiş.
Belli ki önemli isimlerin katılımı bekleniyor.
Hasan Doğan ile geçmişte ciddi fikir çatışması yaşamış bir gazeteci olarak, 143 günlük başkanlığı döneminde futbola katkılarını saygıyla anıyorum.
Ancak şunu söylemem şart..
Türk futbolunun 86 yıllık geçmişinde onlarca federasyon başkanı görev yaptı.
Hepsinin değerli hizmetleri oldu.
Bazıları aramızdan ayrıldı.
Amaç hizmeti geçenleri anmak ise, tıpkı Doğan gibi onları da unutmamak gerek.
Yusuf Ziya Öniş, Ulvi Ziya Yenal, Orhan Şeref Apak ve diğerlerine haksızlık etmeyelim.
Bugün futbolun yönetiminde Doğan ile kader birliği yapmış insanlar var.
Yarın ne olur bilinmez.
Sevenleri her yıl Doğan’ı rahmetle anmalı.
Anmalı, ancak tabulaştırmamalı.

Dinçer’den adamlık dersi
Temsilciler Kurulu Başkanı Kemal Dinçer’in seveni kadar sevmeyeni de vardır. Yakından tanıyana kadar bulunduğu konumu eleştirenlerden biri de bendim. Düzgün, ufku geniş, kimseye minneti olmayan bir insan olduğunu öğrenmem zor olmadı.
Dinçer, kurulundan “G” harfi gittikten sonra oradaki varlık nedeni “gözlemcilere” bağlanmasın diye bir yıl daha kalmayı kabul etti.
Dün 1.5 yıl birlikte çalıştığı gözlemci arkadaşlarına bir teşekkür mesajı gönderdi. Vizyon sahibi, çağdaş bir insanın yapması gerekeni yaptı.
Bazıları hasbelkader sahip oldukları koltukları korumak için kulüp başkanlarının kapısında yatıp kalkarken, Dinçer bu tiplere “adamlık” dersi verdi.
Tabii kapasiteleri yetip anlayabilirler ise!

Günün sözü
Üç kişi bir sırrı saklayabilir. Eğer ikisi ölmüşse.
Benjamin Franklin