Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Ocak ayında oynanan Galatasaray - Sivasspor kupa maçında gündeme gelmişti ırkçılık tartışmaları.
Gazze’de, İsrail’in devlet terörüne kurban giden yüzlerce Filistinli’nin ölümü, Türkiye’de büyük infial uyandırmış, söz konusu maçta Sivasspor’un yahudi futbolcusu Balili bazı taraftarların küfürlü tezahüratına maruz kalmıştı.
Statlarımızda bu tip olaylar görmeye o kadar yabancıydık ki, Futbol Federasyonu dahil, hiç kimse Balili’ye sarf edilen sözlerin ırkçılık kapsamına girebileceğini düşünmek istemedi.
Federasyon önce bir soruşturma açmaya yeltendi, sonra frene bastı.

Haberin Devamı
Bizde ırkçılık yok mu

“Ben ne yapıyorum? Literatürümüzde bir de ırkçılık mı olacak?” diyerek İsrail’in devlet teröründen sorumlu tutulan Balili’ye yönelen sözlü saldırıyı “küfürlü tezahürat” kapsamında değerlendirdi.
Kendince kıvılcımın bir yangına dönüşmesini engelledi.
Şu reddedilmeyecek bir gerçek; Türkiye’deki ırkçılık tezahürlerinin temelinde Avrupa ve Amerika’daki örneklerinden farklı olarak dinsel ve etnik milliyetçilik var.
Bu zihniyet zaman zaman yaşanan toplumsal patlamalarda daha net bir şekilde görünüyor.
Kulağa hoş gelmediğini biliyorum. Ancak kabul etmesek de “ırkçılık” sözcüğü artık futbolumuzun içinde.
Türkiye Futbol Federasyonu söylüyor bunu.
Üstelik UEFA’nın direktifleri doğrultusunda.
Dün yayınlanan disiplin talimatının 41. maddesi “Irk, din, dil, etnik köken ayrımcılığı yaparak insanlık onurunun herhangi bir şekilde zedelenmesi cezalandırılır” diyor.
UEFA’nın Temmuz ayı başında Litvanya’da gerçekleştirdiği İcra Kurulu toplantısında alınan kararların tüm üye federasyonlar gibi bize de yansıması kaçınılmaz bir sonuçtu.
İngiltere, İspanya ve Almanya’da sıkça rastlanan ırkçı söylem ve davranışlara “sıfır tolerans” gösterileceğini açıklayan UEFA Başkanı Michel Platini’nin, o toplantıda verdiği mesajlar çok ciddi idi.
Bu sezondan itibaren uygulanacak ve UEFA maçlarında hakemlere ırkçı tezahürat konusunda geniş yetkiler tanıyan karar ise önemliydi.
Neydi hakemlere verilen talimat?
Statlardaki ırkçı hareket ve tavırlar karşısında hakem, FIFA Oyun Kurallarının 5. maddesi gereği oyunu durduracak ve tezahüratın sonlandırılması için anons yaptıracak.
Oyun tekrar başladıktan sonra tezahürat devam ederse, hakem oyunu 5-10 dakikalık makul bir süre için durduracak, takımları soyunma odasına yollayacak ve anonsu tekrarlatacak.
Üçüncü ve son aşamada ırkçı davranışlar son bulmazsa, hakem UEFA delegesine danışarak maçı tatil edebilecek.
Bu karar elbette sadece UEFA maçlarıyla sınırlı kalmayacak.
Üye ülke federasyonları disiplin talimatlarını bu doğrultuda düzenleyecek.
Yakın gelecekte Türkiye’de böyle bir tehlike görünmese de Balili örneğinin tekrarlanmayacağının garantisi yok.
Bugün Yahudiler, yarın Kürtler, ardından bir başka etnik grup, benzer söylemlere muhatap olabilir.
Irkçılığı reddeden toplumumuzda, bu satırları gereksiz bulanlar çıkabilir. Hatta bazı insanları rahatsız edebilir.
Ancak, deneyimli ve öngörülü bir futbol adamı olan UEFA birinci Başkan Vekili Şenes Erzik’in önceki gün uluslararası hakem seminerinde yaptığı konuşmanın satır aralarında kalan bir ifadeye dikkatinizi çekmek istiyorum;
“Bizde ırkçılık yok deyip, ayrımcılığı ya da istemediğimiz söylemleri bir tarafa bırakmak doğru değil!” Lütfen “Bizde ırkçılık yok” demeyelim.
Tehlike beyinlerde. Ne zaman, nasıl patlayacağını kestirmek mümkün değil. İşte bu yüzden 21. yüzyılda en büyük baş belasının, “ırkçılık” olmasından korkuyor akil insanlar!

El Elden Üstündür!
Fenerbahçe taraftarına hak vermemek mümkün değil.
Haldun Üstünel’in iki sezondur Galatasaray adına gerçekleştirdiği transferlere imrenip, başkanları Aziz Yıldırım’a yaptıkları “Arda’nın yerine Üstünel’i alalım” göndermesi ince bir mizah içeriyor.
Kewell, Baros, Keita ve Rijkaard’ı Galatasaray’a gelmeye ikna eden, son olarak Elano bombasını patlatan genç yöneticiden, her kulübe birer tane lazım.
Hatta Arda’dan daha çok lazım.
Menajerlerin elinde oyuncak olanların kaptırdıkları komisyonları toplasanız, iki tane Elano eder.
Galatasaray dikkatli davranmalı.
Haldun Üstünel’in sözleşmesine opsiyon koymalı, bonservis bedelini ise yaptığı transferlerin tamamı olarak belirlemeli.

Sıktın artık MHK!
Uluslararası hakem seminerinde yaşanan rezaletin iki sorumlusu var.
İlki Futbol Federasyonu, diğeri Merkez Hakem Kurulu.
Neden mi?
Anımsarsınız, geçen yıl dönemin Federasyon Başkanı Hasan Doğan tarafından “temizlik operasyonu” adı altında 4 hakem kızağa çekilmişti.
Talimatı rahmetli Doğan verdi, MHK gereğini yerine getirdi.
Demek ki ortada ciddi iddialar vardı.
Neydi bu adamların suçu?
Ya maç sattılar, ya bahis organizasyonuna karıştılar veya özel yaşamlarında ahlaksızlık yaptılar!
Öyle ya, durduk yere 40 hakem arasından cımbızla seçilerek alınmalarının sebebi olmalıydı.
Peki federasyon ve MHK ne yaptı?
Hiç bir gerekçe açıklamadan, klasman düşürme cesareti sergileyemeden, üçünü süper lig kadrosunda tuttu.
Hukuk önünde hesaplaşmak varken, ürkek bir tavırla işin üzerini örtmeye kalktı.
Üçüncü dünya ülkelerinde bile yaşanmayacak bir infaz gerçekleştirildi ve UEFA hakem eğitimcisi Larsen’in gözleri önünde cereyan eden skandala davetiye çıkarıldı.
Hem de UEFA Hakem Konvansiyonuna giriş şerefine şampanya kadehleri tokuşturulurken!
Futbolun ve hakemliğin marka değerini yükseltmekten söz edilirken!
İşte, kriz yönetimini bilmekle, krizi halı altına süpürmek arasındaki fark bu.
Beyler ikincisini tercih etti. Umarım bu üç hakemin suçu, “Falanca büyük takımın aleyhine son dakikada penaltı verecek kadar enayi değilim“ diyebilen ve MHK’nin gözdeleri arasında yer alan bir meslektaşından az değildir!