Önce internet sitelerine düştü haber. Ertesi gün bazı gazeteler tabiri caiz ise üzerine atladı.
Efendim Beşiktaşlı Bobo vatandaş olup Türk statüsünde oynayacakmış.
Böylece Delgado’nun dönüşüyle yabancı kontenjanı boşalacak, Mustafa Denizli rahatlayacakmış.
Aslında Türk vatandaşlığına geçmek için 5 yıl beklemek gerekirmiş ama, Bakanlar Kurulu Nobre örneğinde olduğu gibi Bobo’ya da hızlı bir şekilde Türk pasaportu çıkarabilirmiş.
Evet, Bobo isterse Türk vatandaşlığı için başvuru yapabilir.
Nobre gibi kanununun 7. maddesinin “istisnai vatandaşlığa alınma” maddesinin 7. bendi uygulanarak “jet hızıyla” vatandaş da olabilir.
Ancak Beşiktaş takımında Türk statüsünde oynayamaz!
Tıpkı Alex’in Fenerbahçe’de, Yattara’nın Trabzonspor’da oynayamayacağı gibi.
Haluk Ulusoy federasyonu dönemine takılıp kalmışız.
O günlerde bir dolu yabancı futbolcuya Türk olma yolunu açan Ulusoy hatasını anladıktan sonra, 2007-2008 sezonundan itibaren yönetim kurulu kararı ile şu hükmü getirmişti:
“Türk statüsünde oynamak için vatandaşlık başvurusunun yapıldığı tarihten itibaren 5 yıl Türkiye’de ikamet etmek ve aralıksız futbol oynamak.”
Bu karar Mahmut Özgener federasyonu tarafından da aynen uygulanıyor.
Haa, Özgener ve ekibi Ulusoy gibi birilerine kıyak olsun diye kuralı değiştirir, 5 yıl şartını kaldırırsa sadece Bobo değil, işin siyasetini bilen her kulüp dilediği oyuncuyu önce Türk yapar, sonra da 11 devşirme ile sahaya çıkar.
Ama şimdi değil. Bu sezon değil. Bence yarın da değil.
Şimdi hal böyle iken, Bobo, Alex, Yattara, Lugano veya Bilica, Türk statüsünde oynamak için 5 yıl daha süper lige katlanır mı?
Ya da Beşiktaş yönetimi veya teknik direktörü Mustafa Denizli’nin böyle bir senaryodan haberi var mıdır?
Yapmayın ne olur.
Azıcık özen, biraz dikkat.
Sarvan’ın gözünden kaçmıştır!
Tanju Çolak, 1 Haziran 2008 tarihli Zaman gazetesine verdiği röportajın bir bölümünde şunları söylüyor:
“Kardeşim Yücel, oğlum Anıl ve koordinatörümüz Şebnem Çaldıran’la birlikte ‘Tanju Çolak Sport Management’ şirketini yürütüyoruz. Güzel işler yapıyoruz. Özellikle yıldızı parlayan oyuncuları barındırıyoruz. Türkiye’de futbolcular profesyonel menajerlerle çalışmak yerine kuaförüne, amigoya menajerlik yaptırıyor. Federasyon bu işe bir kriter getirmeli.”
Diyeceksiniz ki, “Ne var bunda?”
Adam futbolu bırakmış, ekmek parasını kazanıyor.
Doğru!
Tanju’nun menajerlik şirketinde kimler çalışıyor?
Kardeşi, oğlu ve koordinatör olarak Şebnem Çaldıran.
Kimdir Şebnem Çaldıran?
Eski bir hakem. 2007 Nisan ayından beri de A klasman hakem gözlemcisi.
Eeee?
Eeesi, Çaldıran hem menajerlik hem gözlemcilik yapamaz.
Bunu bizzat MHK söylüyor.
Gözlemciliğe giriş iç talimatının 3. maddesinin “Sportif Görev Engeli” başlıklı E bendi gözlemci olamayacakları şöyle sıralıyor;
“Aktif olarak futbol branşında faaliyeti olan spor kulübü ve bağlı kuruluşlarında fahri veya profesyonel yöneticilik, antrenörlük, teknik direktörlük, futbolculuk, futbol hakemliği, futbolcu temsilciliği yapanlar, görsel- işitsel ve yazılı (internet dahil) medyada futbol yorumlayanlar.”
Al sana kriter!
Bitmedi. Çaldıran’ı Süper lig gözlemcisi yapmak için MHK bünyesinde de müthiş faaliyet var.
Meşhur eski hakem Serdar Çakır’ın kadim dostu Sadettin Güler başrolde!
Çabası şimdilik hedefine ulaşmadı.
Yarın ne olur bilemem!
Merak ettiğim, her fırsatta etikten söz edip, kılı kırk yaran MHK Başkanı Sayın Oğuz Sarvan’ın bu talimatı nasıl atladığı?
21.45 olsun!
Arabasının plakasını bile 34 GS 2045 olarak alan Galatasaray kulübü Başkanı Adnan Polat bence yeni bir kehanette bulunsun.
Mesela bu sezon için saatini gösterip “21.45” desin.
Aksi takdirde kehaneti tutmayabilir.
Anımsayın, Galatasaray’ın son haftada Fenerbahçe’yi sollayıp şampiyon olduğu 2005-2006 sezonunda maçlar 19.00’da başlıyordu.
İki yıldır gece maçları 20.00’de.
Sarı-kırmızılıların saatlere yeni bir ayar şart!
Telefonum dinleniyor mu?
Hafta içinde yürürlüğe giren Futbol Federasyonu Etik Kurulu Talimatı’nın bir bölümünde şu ifadeler yer alıyor;
“Kulüpler, kulüp yöneticileri, kamu hukuku ve özel hukuk tüzel kişileri anlaşmalı futbol müsabakalarının önlenmesi amacı çerçevesinde, kurulun her türlü bilgi, belge ve delile ulaşması konusunda gereken yardımı yapmakla yükümlüdürler.”
Nedir bu belge, bilgi ve deliller?
Şeytan’ın avukatıyız ya, aklıma ilk gelen Türkiye’de de büyük tartışmalara yol açan telefon dinlemeleri.
Bochum savcılığının üzerinde çalıştığı bahis skandalında olduğu gibi şüpheli şahısların teknik takibi.
Bu kapsamdaki kişiler menajer, futbolcu, teknik adam, yönetici veya hakem olabilir.
Talimatın 2. maddesinin (h) bendine göre, “futbolla ilgili gerçek ve özel kişiler” tanımı içine medya mensupları da girebilir.
Yapılan bir ihbar, kurul tarafından ciddiye alınırsa, bu kişilerin telefonları dinlenebilir.
Peki bu yetki bir paranoyaya yol açabilir mi?
Ne kadar objektif ve amacına uygun kullanıldığına bağlı.
Etik kurulu başkanı ve üyeleri, asgari beş yıl deneyimli güvenilir hukukçulardan oluşuyor.
Ancak bağlı oldukları makam, Futbol Federasyonu Başkanı ve yönetim kurulu.
Belki bugün değil ama, yarın talimatı farklı amaçlar için kullanabilecek yöneticiler ve onların atayacağı kurullar göreve gelebilir!
Bu gözardı edilecek bir olasılık değil.
İnsanların niyetini bir yerlerini koklayıp anlayamazsınız ki!
Şimdi de bu talimatın, Sporda Şiddeti ve Düzensizliği Önleme yasası ile destekleneceği, olası telefon dinlemelerine yasal dayanak oluşturulacağı konuşuluyor.
Konu çok hassas ve tehlikeli.
Yani, maçların manipüle edilmesi, şike ve teşviğin önlenmesi derken, insanların kişilik haklarına ve özel yaşamlarına girilmeyeceğinin garantisini veren yok!
Hani paranoya dedik ya; şimdiden oluşmaya galiba!..