Geçenlerde Vatan gazetesinde Tayfun Bayındır yazdı; “Milli Takım’ın yeni kaptanı Tuncay Şanlı.”
Gerekçesi malum;
Fatih Terim FIFA’nın 2008 Fair-Play ödül törenine kaptan Emre Belözoğlu’nu değil de Tuncay’ı gönderdi.
Ay-yıldızlı ekibi en ciddi takip eden spor yazarlarından biri olan Tayfun, mutlaka kayda değer bilgilere ulaşmıştır, diye düşünüyorum.
Ancak Tuncay’ın, Milli Takımı temsilen Zürih’te bulunmasını ben daha farklı yorumluyorum.
Adı üzerinde “FIFA Fair-Play ödülü.”
Ne demektir Fair-Play?
“Yarışmacının, kazansın veya kaybetsin rakibine ve hakeme saygı göstermesi, sportmence davranması.”
Demek ki, Ermenistan maçı nedeniyle Türkiye Futbol Federasyonu’na verilen onur ödülünün törenine Emre’nin yerine Tuncay Şanlı’nın gitmesi son derece doğal!
Fatih Terim’in tercihi de mükemmel!
Niye mi?
Tarihe kara leke olarak geçen İsviçre maçındaki olayların baş kahramanı kimdi?
Emre!
FIFA Disiplin Kurulu olaylara karıştığı için kime dört maç ceza verdi?
Emre’ye!
Türk Milli Takımı’nın maçlarını sürgünde oynamasına neden olanların arasında kim vardı?
Emre!
Macaristan maçında Gökhan Ünal’ın attığı ilk golden sonra kaptanlık pazubandı ile basın tribünü önüne gelip “kol işareti” yapan kimdi?
Emre!
İngiltere’de ırkçılık suçlamasına muhatap olup son anda aklanan kimdi?
Emre!
Konya’da gazetecilere kim saldırdı?
Emre!
Bu yaşta bu kadar vukuatı başka kim gerçekleştirebilirdi ki?
Bravo Terim’e!
Medyaya yeni bir koz vermemek ve yeni bir tartışma başlatmamak adına zekice bir hamle yaptı.
Çünkü Terim de biliyordu, fair-play ödülünün Emre’ye ağır geleceğini!
Emre o ödülle kameralara poz verirken Türkiye’de yüzlerce kişinin hem federasyonu hem de kendisini eleştireceğini.
Kaptanlık mı?
Bana sorarsanız Tuncay’a yakışır.
Uyarılara kulak asmayan ve geçmişteki hatalarından ders almayan Emre’nin artık bu yükü taşıması zor!
Ama burası Türkiye’ye!
Emre’nin manevi babası ve ağabeyi çok.
Terim, federasyona rağmen İspanya maçı öncesi onlara kulak verirse, kimse şaşırmasın!
Yaşasın yeni kral
Merkez Hakem Kurulu Başkanı Oğuz Sarvan’ın TSYD eğitim seminerindeki konuşmasını okuyunca şaşırdım.
Şöyle diyor sayın Sarvan;
“Daha önce birileri, yeteneği olan gençleri bulup onları eğitseydi bugün Türk hakemliği başka yerlerde olacaktı. Bugüne kadar her gelen bir öncekinin sistemini bozdu.”
Allah, Allah!..
Yanlış mı anımsıyorum diye küçük bir arşiv taraması yaptım.
Sarvan hakemliği bıraktıktan sonra 2001 yılında Bülent Yavuz MHK’sında uzunca bir süre eğitimden sorumlu üye olmadı mı?
Ufuk Özerten’in MHK Başkanı olduğu dönemde başkanvekili değil miydi?
Yaklaşık bir yıldır MHK başkanlığı yapmıyor mu?
Şikayet ettiği o geçmiş dönemlerde kendisi de vardı.
Acaba “birileri” Sarvan’ın yapmak istediklerini yaptırmadı mı, yoksa Sarvan o dönemleri unuttu mu?
Her neyse.
Futbol kültürümüzde geçmişi karalamak ve enkaz edebiyatı yapmak usulden oldu.
Eskiler tu-kaka, yeni gelenler sütten çıkmış ak kaşık.
Alem buysa, yaşasın yeni kral!
Yuh olsun artık!
Bu fotoğrafa çok dikkatli bakın. Çekildiği tarih 1 Ocak 2009. Mekan, AKP Genel Merkez binasının bahçesi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Ankara Büyükşehir Belediye başkan adayı olarak Melih Gökçek’in adını açıkladığı toplantının yapıldığı saatler. Ön planda yaşları 10 ila 12 arasında değişen çocuklar. Bilmedikleri bir oyunun parçası gibiler.
Ellerinde bir pankart. Pankartta “Melih başkanımızı çook seviyoruz, Badmintoncular” yazılı.
Sağ arkada tebessüm eden anoraklı şahıs ise; -sıkı durun- özerk Badminton Federasyonu’nun Başkanı Murat Özmekik!
Bir süre sonra parti binasının balkonuna Gökçek ve Başbakan Erdoğan çıkacak, aşağıdaki parti sempatizanlarını selamlayacak.
Düşünebiliyor musunuz?
Bir siyasi parti binasının önüne neden geldiklerinin farkında olmayan, bir spor federasyonu başkanı tarafından sıcak evlerinden kaldırılıp ellerine pankart tutuşturulan bu çocuklar, Melih Gökçek’e destek gösterisinde kullanılıyor.
Ne uğruna?
Tarafsız ve apolitik olması gereken Özmekik’in caka satması uğruna!
Ey, “Spora siyaset bulaştırmadık” söylemleriyle milleti güldüren spor yöneticileri;
İşte elele vererek seçtirdiğiniz Badminton Federasyonu Başkanı’nın marifeti!
Ey Özmekik;
Hadi senin kıblen belli. Elinden gelse küçücük kızların başını kapattırıp spor yaptıracaksın. Al pankartını git partinin önüne. Gir çok sevdiğin başkanın Gökçek’in gözüne.
Gir ama, o masum çocukların ne işi var senin şovunda?
Hiç mi çekinmedin biri görür, duyar diye?
Belli ki hayır.
Ayıp, ayıp!
İnsan objektife bakıp sırıtacağına, sıkılır şu görüntüden!
Evet evet, futbolcu mal!
Onlar futbolcuyu mal gibi görmeye, biz de yazmaya devam edeceğiz anlaşılan.
Yine geçen sezon, yine bu dönemlerdi. Beşiktaş, Holosko’nun transferine karşılık Koray ve Burak’ı, Vestel Manisaspor’a vermeye çalışırken sormuştuk;
“Futbolcu köle mi?”
Öyle ya fikri alınmadan, varsa eğer makul gerekçeleri açıklanmadan, oyuncuyu idaresi dışında başka takıma vermeye kalkmak başka ne anlama gelirdi ki?
Bugün de benzer bir tablo var önümüzde.
Beşiktaş kulübü bu kez Yusuf Şimşek’in transferinde aynı taktiği kullanıyor.
“Ver Yusuf’u, al Tuna ve Aydın’ı”.
Tuna’nın sesi çıkmıyor. Büyük umutlarla geldiği Beşiktaş’ta forma şansı bulamadığı için, “hiç değilse eski hocamın yanında oynar, üç-beş lira fazla kazanırım” diye düşünüyor belki de.
Ya genç Aydın?
Bırakın yeteneğini, geleceğini.
Aydın hepsini elinin tersiyle itiyor.
Haksızlığa isyan ediyor. “Ben satılık mal mıyım? Gitmem” diyor da başka bir şey söylemiyor.
İşin vahim yanı, Beşiktaşlı yöneticilerin açıklamaları;
Asbaşkan Levent Erdoğan “Eleştiriler yanlış. Aydın zaten sakat, iki ay sahalardan uzak kalacak’’ buyuruyor.
Hem Aydın’ı rencide ediyor, hem de Bursaspor’u. Kaş yapayım derken göz çıkarıyor.
Aydın düzene boyun eğer kalır mı, yoksa Almanya’ya döner mi, bilemiyoruz.
Bildiğimiz tek şey, Beşiktaş gibi pek çok kulübün bunu hep yaptığı ve yapmayı sürdüreceği.
Sözüm ona, futbolcunun hakkını, hukukunu savunmakla yükümlü Profesyonel Futbolcular Derneği’nin ise her zamanki gibi olup biteni seyredeceği.
Çözüm mü?
Hayal gibi görünse de “sendika, sendika, sendika!”