Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

3 Temmuz’da başlayan şike ve teşvik soruşturmasını yakından takip eden UEFA’nın tavrı net: “Türkiye Futbol Federasyonu ceza konusunda yetkili tek kurumdur. UEFA sadece kendi organizasyonlarından sorumludur”.
Yani Türkiye liglerinde şike yaptığı saptanan takım varsa, faturasını TFF keser. Söz konusu eylem Avrupa kupalarında gerçekleşirse, UEFA devreye girer.
Peki niçin ilk günden bu yana Türkiye’de olup biten ile yakından ilgili UEFA?
Neden disiplin müfettişini Türkiye’ye gönderdi ve Fenerbahçe’yi, Şampiyonlar Ligi’nden men etti?
Şike iddianamesini isteyip, tercümesini bizzat yaptırmak ne anlama geliyor?
Genel sekreter Gianni Infantino hangi gerekçeyle Türkiye’de olup bitene yorum getirip aba altından sopa gösteriyor?
26 Ocak’taki olağanüstü genel kurula gözlemci göndermek çok mu normal?
Ya da “İstek olması halinde federasyonların içişlerine karışmadan tavsiyede bulunuruz” cümlesinin şifresi ne?
Kendimizi kandırmayalım.
UEFA’nın önceki gün yaptığı açıklama son derece diplomatik bir dille kaleme alınmış ve şike soruşturması sürecinin uzamasından duyulan rahatsızlık dile getirilmiştir.
Açıkca “Kendi göbeğinizi kesin, yoksa nasıl kesileceğini gösterelim” denmiştir.
Şikeye “sıfır” tolerans gösteren UEFA’nın asıl derdi Fenerbahçe’dir.
Şampiyonlar Ligi’nden kendi isteği ile ayrılmayan ve Uluslararası Spor Mahkemesi’nde tazminat davası açan Fenerbahçe’dir UEFA’nın rahatsızlığı.
Nedeni çok açık.
Avrupa kupalarında mücadele edecek takımlar UEFA’ya taahütte bulunur.
Son beş yıl içinde futbol etiğine aykırı herhangi bir eyleme karışmadıklarını beyan eden bu yazı, şu anda UEFA’nın elindeki en büyük kozdur.
Fenerbahçe eğer CAS’a gitmeyip tazminat davası açmasaydı, büyük olasılıkla sadece bu sezon Avrupa kupalarından uzak kalacaktı.
UEFA, CAS başvurusunu kafa tutmak olarak algıladı. Hatta bir süre bu davanın geri çekilmesini bekledi. Baktı olmuyor, Şubat ayı içinde Fenerbahçe hakkında disiplin soruşturması başlatmaya karar verdi. Hem de şike iddianamesini kullanarak!
Avrupa futbolunun patronu ulusal federasyonların karar mekanizmalarına karışmadığını söyler.
Doğrudur, karışmaz! Örneğin Sion davasında hep işin içinde olmasına rağmen kendi isteğini yaptırmayı bilmiştir.
İsviçre Futbol Federasyonu’nu üstü kapalı olarak tehdit edip Sion’un 36 puanının silinmesini sağlayan UEFA, aynı talebi şike soruşturması sonrasında Türkiye’den de isteyecektir.
“Önce sen kendi cezanı ver, sonra biz gereğini yaparız” diye buyuracaktır!
Kulüpler Birliği Vakfı’nın yaptığı toplantıda aldığı kararların altında da bu endişe vardır.
“Uluslararası hiçbir risk almadan” cümlesiyle verilmek istenen mesaj, başımızın üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanan UEFA yaptırımlarının Türk futbolunun tamamını kapsamasından duyulan korkunun ifadesidir.
Suç varsa elbette cezası da olacaktır. Yeter ki faturayı elalem kesmeye kalkmasın!

Haberin Devamı

Ne kartmış be!
Talimat gereği teknik direktörlerin maç sırasında takmak zorunda olduğu akreditasyon kartları sonunda Tahkim’lik oldu.
Galatasaray teknik direktörü Fatih Terim üst üste dört maçta kuralı ihlal edince PFDK’dan beş bin lira para cezası aldı. İşin peşini bırakmadı Terim. Gitti Tahkim Kurulu’na itiraz etti.
Üstelik duruşmalı oturuma bizzat katıldı.
Akreditasyon kartlarının boyutundan şikayet etti. Kullanımındaki zorlukları anlattı. Değiştirilmesini istedi.
İstedi de ne oldu?
Tahkim Kurulu üyeleri Terim’i haklı bulmakla beraber, beş bin liralık cezayı onayladı. Topu da federasyona attı. Terim sonunda davasını kazandı. Federasyon yönetim kurulu bu ilkel uygulamaya bitirerek akreditasyon kartlarının boyun bağı olmasının önüne geçti. Helal olsun Fatih hocaya!

Haberin Devamı

Kapulluoğlu’nu dinleseydiniz!
Şike soruşturması başladıktan birkaç gün sonra uluslararası futbol hukukçusu Kemal Kapulluoğlu uyarmıştı.
“Şikeden en büyük zararı futboldan ekmek yiyenler görecek. Oyuncu, teknik adam, medya, suçsuz kulüpler ve sistemin kendisi. Benim önerim, bu zararın asgari düzeye indirilmesi... Talimatlar, günün koşullarına ve futbolun çıkarlarına hizmet etmek şartıyla her an düzenlenebilir.”
Ve şunu önermişti deneyimli hukukçu; “Federasyon talimatları yasa değil. Federasyon başkanının da söylediği gibi, Allah’ın emri değil. Şu anda talimat hazırlama dönemi. Disiplin talimatının ilgili maddesini ‘Şike yaptığı saptanan kulüplere puan tenzilinden küme düşürmeye kadar bir dizi yaptırım uygulanır’ diye değiştirebilirsiniz. Böylece suçun ağırlığı ve niteliğine göre bir değerlendirme yapma hakkınız olur. Daha önemlisi, sistem suçlulardan daha çok zarar görecekse, kimse sizi eleştiremez.”
Ne zaman söylemişti Kapulluoğlu bu sözleri.
31 Temmuz 2011 tarihinde.
Liglerin ertelendiği, Futbol Federasyonu’nun kara kara düşündüğü, işin içinden çıkacak formül aradığı günlerde.
Ya Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Ali Aydınlar ne demişti: “Şimdi talimatı değiştirirsek bunu bazı kulüpler için yaptığımız düşünülür”.
Aradan 5 ay geçti.
Federasyon da, Kulüpler Birliği Vakfı da, Kapulluoğlu ile aynı hizada!
Lakin kamuoyunda da kabul gören talimat değişikliği için top federasyon ve kulüpler arasında gidip geliyor.
Eninde sonunda değişecek bu talimat.
Kim değiştirecek?
Elbette Futbol Federasyonu.
Şikeye, teşvike, girişimde bulunan kulüplere verilecek cezalar kategorilere ayrılacak. Küme düşme de olacak, puan silme de. Yöneticilerin ömür boyu futboldan men edilmeleri dahil.
İyi de ne vakit?
Sezonun tam ortasında!
Dinleseydiniz Kemal Kapulluoğlu’nu, ne milyonlarca lira para verip olağanüstü genel kurul yapmaya gerek kalırdı, ne de bunca kavga gürültüyü yaşamaya!