Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

12 Haziran’da yapılacak olağan mali genel kurul öncesi, Futbol Federasyonu’nda hummalı ve özel bir çalışma var.
Konu Gözlemci ve Temsilciler Kurulu.
UEFA Hakem Konvansiyonu’nun Türkiye’den sorumlu üyesi Jorn West Larsen’in geçen yıl sonunda ülkemize yaptığı ziyaret sırasında dile getirdiği sıkıntı çözülmek zorunda.
Nedir o sıkıntı?

G’si gidecek  TK’sı kalacak
Gözlemci kadrosunun geçmişte olduğu gibi MHK’ya bağlanması.
Federasyon’un UEFA Hakem Konvansiyonu’na girebilmek için bu operasyonu yapmaktan başka seçeneği yok.
Genel kurul gündeminde bulunmamasına karşın bir önerge ile statünün 42. maddesi revize edilecek ve UEFA’nın isteği yerine getirilecek.
Doğal olarak G’si giden kurul cazibesini yitirecek.
Diğer tarafta ise Merkez Hakem Kurulu’nun sorumluluğu artacak.
Hakem tayinlerinde adalet, eşitlik hakkaniyet gibi kavramları tanımayan mevcut MHK ne yapacak?
Bugünkü yapısıyla işi zor.
O halde MHK’da de bir operasyon yapılması kaçınılmaz olacak.
Federasyon Başkanı Mahmut Özgener’in MHK Başkanı Oğuz Sarvan’dan vazgeçeceğini sanmıyorum.
Peki kimler vazgeçilmez?
Osman Avcı mı?
Adnan Şeker ve Osman Erdal Fırat mı?
Belki de Zihni Aksoy veya Turgay Güdü!
MHK’da en az 2-3 değiklik olacağı kesin.
Yüksel Okçuoğlu, Sarvan’ın kadim dostu!
Ünsal Çimen hemşehrisi.
Ya Galip Bitigen?
Belediye Vanspor - Eyüpspor maçı ve sonuçlarının mimarı Bitigen’e dokunmak zor!
Arkasında Kayserispor kulübü varken, Bitigen bitirilemez.
Bir konu daha var.
Yeni geleceklerin tümü hakem kökenli olmayacak.
Çünkü federasyon statüsü hakem kökenli olmayan üç kişinin kurulda yer almasına imkan tanıyor.
Duyumlarımıza göre Başkan vekili Lutfi Arıboğan, harıl harıl bu tanıma uyan birilerini arıyor.
Bulursa ne ala!
Bu arada kulüplerden gelecek baskılara, araya giren hatırlı(!) büyüklere direnmeleri de gerekecek.
Bütün bir sezon baş ağırısı çekmek istemiyorlarsa, buna mecburlar.
Sonuç ne olursa olsun.
Birileri kırılacak, darılacak, bazıları da memnun kalacak.
Biraz rötuş, azıcık makyaj, birkaç fırça darbesi derken ortaya nasıl bir MHK çıkacak, inanın çok merak ediyorum!
G’si gidecek TK’sı kalacak GTK’mı?..
Soruyu eğer hâlâ orada olacak ise Kemal Dinçer’e sormak lazım.


Beşiktaş’a ceza veremezdiniz!
G’si gidecek  TK’sı kalacak
Şimdi de şeytanın avukatlığını yapalım.
Diyelim ki Beşiktaş’ın şampiyonluk turu atmaya hazırlandığı bugünkü Denizlispor maçı deplasmanda değil de, İnönü stadında oynanıyor.
Bu Federasyon, bu Disiplin Kurulu siyah-beyazlı kulübe seyircisiz oynama cezası verebilir miydi? Veremezdi.
Ya da verirdi ama gelecek hafta verirdi!
Veya tıpkı ligin ilk yarısında oynanan Beşiktaş- Denizlispor maçından sonra olduğu gibi “küfürün süresi ve sayısı” belirlenen kıstasları tutturamadığı için (!) es geçilirdi.
Bunları hep birlikte yaşadık, gördük, tanık olduk.
Düşünün, Beşiktaş bugün Denizlispor maçının ardından şampiyon olacak, fakat tribünler boş kalacak.
Kimse kusura bakmasın, bu cezayı Türkiye’de gelmiş geçmiş hiçbir federasyon kesemezdi.
Geçen sezon kesemedikleri gibi. Anımsayın, Fenerbahçe derbisindeki küfürlü tezahürat nedeniyle seyircisiz oynama cezası alması gündeme gelen Galatasaray’ın,  cezasını şampiyonluk turu atacağı Oftaşspor karşılaşmasında çekme “tehlikesi” ustaca bir manevra ile geçiştirilmiş, PFDK “Şampiyonluk maçı boş tribünlere oynanır mı?” eleştirilerine “oynanmaz” yanıtı vermişti.
Şu örnekte ucuz kurtulan Beşiktaş değil.
Federasyon ve PFDK’nın bizzat kendisi.
Yatıp kalkıp, sezon başında lig fikstürünü çeken o sihirli eller dua etsinler!



Federasyon değil değirmen
Dile kolay, 86 yılda tam 38 başkan.
Ortalama iki yılda bir Futbol Federasyonu başkanı eskitmiş bu camia.
Kurtuluş savaşından beri 28 başbakan gelmiş geçmiş oysa.
Eeee.
Siyasetle bu kadar iç içe olursan, geldiğin gibi gidersin.
Oyunun kuralını baştan kabul etti isen, boynun kıldan incedir!
Hani geçenlerde futbol yasası kabul edildi ya Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde.
Millet sanıyor ki futbol artık özerk.
Siyasetçi futbola karışamaz.
Futbolu sadece futbolun paydaşları yönetir.
Sporun çiçeği burnunda Bakanı Faruk Özak’ın açıklaması ise üzerine kaymaklı ekmek kadayıfı idi sanki.
Ne dedi sayın Bakan?
“Siyaseti futbolun emrine soktuk.”
Ne âlâ ne âlâ!
Sahi Türk futbolu yıllardır emrinde olduğu siyaseti, emri altına mı aldı gerçekten?
Defalarca söyledik, tekrarlayalım.
Kulüpler devlete göbekten bağlı oldukları sürece asla.
Hemen her kulüp başkanı, birer iş adamı.
Hepsinin, ama hepsinin mutlaka bir bağlantısı ve işi var devletle.
Siyasi otorite işaret edecek, kulüpler hayır diyecek.
Kulüpler ekonomik özgürlüğünü ilan etmeden futbolda özerklik filan olmaz, böyle biline.
Belki 25 sene sonra!
Gelelim son günlerde kulislerde dolaşan, ya da dolaşması istenen fısıltılara.
Eski Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay’ın Futbol Federasyonu Başkanlığı için nabız yokladığı bilinen bir gerçek.
Başbakan’ın gittiği her spor müsabakasında Atalay var.
Atalay’ın özellikle futbola ilgisi kimsenin gözünden kaçmıyor.
İlginçtir adına temaslarda bulunanlar, ondan daha istekli!
Kulüp başkanlarıyla görüşen ve destek isteyen eski mesai arkadaşları, yandaş toplama çabasında.
Hem de bulundukları kurumu, makamı kullanarak.
Tabii bunların hiç birinden Atalay’ın haberi yok!
Kendisine sorsanız eminim yanıtı şu olurdu;
“Ben Başbakanlık müşavirliği onayımı bekliyorum. Futbolu idare eden bir yönetim zaten var.”
Bugün değilse, yarın.
Yarın değilse birkaç ay sonra.
Mahmut Özgener’in koltuğunu şöyle bir yoklayanlar, gerekli yerlerden işaret aldığında harekete geçecek.
İşin dramatik yanı, futbol ailesinin bireyleri de onlara “eyvallah” diyecek.
Demek zorunda kalacak.
Giden ağam, gelen paşam.
“İşleri” yürüsün de, Özgener olmuş, Bıçakcı olmuş, Atalay olmuş, hatta Göksel Gümüşdağ olmuş kime ne?
Yedi yıllık AKP iktidarında dört kez Futbol Federasyonu başkanı değişti.
86 yılın ortalamasını düşürecek bu rakam!
Daha da düşer mi?
Teslim alınacak bir kale kaldı ise öyle bir düşer ki!