Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Gökçek, Karayalçın ve Ankaraspor gerçeği


2004 yılının ortalarıydı. AKP iktidarının dernekler, meslek kuruluşları ve kulüp yönetimlerini ele geçirme operasyonunda sıra Futbol Federasyonu’na gelmişti.
Federasyon başkanı Haluk Ulusoy tedirgindi. Ne zaman aleyhine bir haber yapılsa, hop oturup hop kalkıyor, yerinde duramıyordu.
Öfkesinden nasibini alanlardan biri de bendim.
Ulusoy’un, yakın arkadaşı eski ANAP’lı Bakan Ersin Taranoğlu’na Federasyonun lüks otomobillerinden birini tahsis etmesini haber yapmış, bakan beyi arabayı kullanırken görüntülemiştim.
Başkanın ilk tepkisi, haberi federasyondan kimin sızdırdığını araştırmak olmuş, ardından hedefe beni koymuştu;
“Tam da seçim arefesindeyiz. Böyle bir haber yapılması çok anlamlı. Madem araba üç aydır bakanda, niye daha önce yazılmadı?” diyerek kendini savunmaya çalışmıştı.
Malumunuz bugünlerde belediye seçimleri arefesindeyiz.
Başkentte CHP adayı Murat Karayalçın ile AKP adayı Melih Gökçek arasında sıkı bir yarış var.
Sporu beş yılda bir anımsayan her yerel yönetici gibi Karayalçın da rakibini futbolla vurmaya çalışıyor.
Büyükşehir Belediyesi’nden Ankaraspor’a verildiği ileri sürülen 6 milyon liralık paranın hesabını soran Karayalçın’a, Gökçek tanıdık bir tepki gösteriyor;
“Bir şey bilmiyorlar. Sayıştay içinden bilgi sızdıranlar var. Hukuki yollara başvuracağım.”
Peki iddia doğru mu?
Net bir yanıt yok.
Oysa Karayalçın’ın sorması, Gökçek’in yanıtlaması, başkentlilerin de öğrenmesi gereken daha pek çok konu var.
Mesela; 5 sezondur süper ligde oynayan Ankaraspor’a belediye aracılığı ile gelir sağlandı mı?
Otobüs terminali giriş çıkışlarından, otoparklardan kesilen bilet ücretleri kulübe gitti mi?
Yayın gelirlerinden yılda 5 ila 7 milyon dolar gelir elde eden Ankaraspor, transfer harcamalarını, teknik adam paralarını, deplasman masraflarını, Yenikent Stadı’nın kirasını, bakımını bu bütçeden mi karşıladı?
Havaalanı yolundaki, arsa bedeli hariç 40 milyon dolarlık bir yatırım gerektiren modern tesisler kulübün mütevazı bütçesiyle mi yapıldı?
Gökçek, Ankaragücü kulübü yönetimini ele geçirmek için “50 milyon dolarlık kaynak yaratır, yıldız transferler yaparım” sözünü verirken, parayı nereden bulmayı düşündü?
Kaynak Başkentli işadamları ise, karşılığı ne olacaktı?
Maliye müfettişleri, Gençlerbirliği ve Ankaragücü kulüplerinin hesaplarını inceleyip yüklü bir ceza keserken, Ankaraspor kulübü aynı denetimden geçti mi?
Belediye imkanlarından başkentin diğer üç kulübü yararlandı mı?
Sorular Gökçek’in canını sıkabilir, “Seçim arefesinde bu tip haberler yapılması, manidar ve kasıtlıdır” diyebilir.
O zaman daha somut, tamamen sandığa endeksli vaadlerden söz edelim!
“Yerel seçim öncesi Ankaragücü kulübü ile birleşmek...”
“Ankara 19 Mayıs Stadı’nın yıkılıp yenisinin yapılacağını müjdelemek...”
“Yıllardır ihmal edilen amatör spor kulüplerine yardımda bulunulacağını açıklamak...”
“AOÇ arazisi üzerindeki spor tesislerinin kullanım hakkını önce GSGM’ye sonra başkent kulüplerine vermek...”
Bunlar birer rastlantı mıdır?
Sayın Gökçek kızmasın, Karayalçın alınmasın.
Biz bu tip söylemlerin içinin ne kadar boş olduğunu öğreneli çok oldu. Amacının da keza!
Karayalçın’ın Ankaraspor’u, Gökçek’in Gençlerbirliği, Hacettepe ve (çıkarları örtüşmez ise) Ankaragücü’nü kucaklamayacağını cümle alem biliyor.
İyisi mi siz, sporu siyasetinize bulaştırıp daha fazla zarar vermeyin.
Milleti de enayi sanmayın!


Polat yakışanı yapmalıydı
Galatasaray- Bordeaux maçındaki protokol tribününü getirin gözünüzün önüne;
Başkan Adnan Polat, yanı başında UEFA birinci başkan vekili Şenes Erzik ve Milli takımlar sorumlusu Fatih Terim.
Biraz ötede de eski federasyon başkanı Haluk Ulusoy!
Peki kim eksik?
Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener!
Neden?
Polat’ın “Bir federasyon yöneticisi protokole gelirse, gider kapalı tribünde maç izlerim” resti yüzünden.
Hakkınızın yendiğini düşünebilir, MHK’yi ve federasyonu suçlayabilir, şiddetini ölçemediğiniz reaksiyonlar gösterebilirsiniz!
Bundan pişmanlık duyabilir veya sözünüzün arkasında durabilirsiniz.
Ancak, Polat böyle bir maç öncesi baltasını toprağa gömüp, Federasyon Başkanı’nı Ali Sami Yen Stadı’na davet etmeliydi.
Ev sahibi sıfatıyla bir yanında Erzik, diğer tarafta Özgener oturmalıydı.
Kavganın şahsi ve kurumsal yarar getirmediğini en iyi bilen yöneticilerden biri Polat’tır.
Başkan, 19 Mart’daki Hamburg rövanş maçında misafirperverliğini göstermeli, Galatasaray ve Türk futbolunun vizyonuna yakışır bir tavır sergilemelidir.
Çünkü o fotoğraf, Avrupa’ya vereceğimiz önemli bir mesajdır!


Bu adamlar neden kaçıyor?

Gökçek, Karayalçın ve Ankaraspor gerçeği
Tugay, Tuncay, Gökdeniz, Fatih Tekke, Emre Belözoğlu, Ümit Özat.
Hepsi de Türk futbolunun yetiştirdiği üst düzey oyuncular.
Emre hariç hiç birinin futbol yaşamlarının kalan bölümünü Türkiye’de sürdürmük istediğini sanmıyorum.
Gerçi Emre’ye de “Geldiğine pişman mısın?” diye sorsanız eminim “evet” yanıtı verir, imkan bulursa sezon sonunda yine yurt dışına gider.
Öyleyse nedir onları dönmekten caydıran, ya da Türkiye’den uzaklaştıran?
Sadece para mı?
Sanmıyorum.
Türkiye’deki futbol mantalitesi, yıldız futbolcuya yaklaşım, taraftarın beklentisi ve en önemlisi sürekli hissettikleri medya baskısı hepsini yıldırdı.
Şimdi yabancılık çekseler de, uyum sorunu yaşasalar da, gittikleri yerde tutunmaya çalışıyorlar.
Çünkü orada sadece işlerini yapmayı düşünüyorlar.
Ne ailelerini taciz eden var, ne futbollarını acımasızca sorgulayan.
Ne de bindikleri aracın, gittikleri gece kulübünün peşine düşen.
Sanırım sıra Arda’da.
Nazar değmesin “Arda gibi topçun, elli milyon borcun olsun” dedirtecek performansıyla Galatasaray’ı ve milli takımı sırtlıyor genç oyuncu.
Üstelik düzgün karakterli, çok da akıllı.
Avrupa’da gözden kaçması, takip edilmemesi, talibinin olmaması mümkün değil.
Milli takım Arda’dan daha en az on yıl yararlanabilir.
Ama tek koşulla; Arda Türkiye’den gitmeli!
Yolun da, şansın da açık olsun küçük dev adam!..