Bir haftada iki önemli final maçı izledik. İlki İzmir’de Fortis Türkiye Kupası’nın son doksan dakikası.
Diğeri Çarşamba günü Saracoğlu Stadı’nda UEFA kupasının galası.
Ders çıkarılacak, sorgulanacak, ibret alınacak iki final.
O tabloyu bir defa daha anımsamanızı istiyorum.
İzmir’de kupa töreni yapılıyor.
Kürsüye önce Fenerbahçe takımı çıkıyor.
Futbol Federasyonu Başkanı tek tek futbolcuların ellerini sıkıp, ikincilik madalyalarını takıyor.
Ama o ne?
Sarı-lacivertli futbolcular daha platformdan inmeden çıkarıyorlar madalyalarını.
Sonra doğru soyunma odasına!
Oysa ezeli rakipleri birkaç dakika sonra kupasını alacak.
Anlaşılmaz bir tahammülsüzlük!
Tribünler mi?
Bir kaç üzgün Fenerbahçe taraftarı dışında, Beşiktaşlılara kalıyor final sahnesine tanıklık etmek.
Dönüyoruz Şükrü Saracoğlu Stadı’na.
Werder Bremenli futbolcular, tarihi bir kupayı kaçırmanın üzüntüsünü yaşıyor.
UEFA Başkanı Platini madalyalarını takıp kutluyor.
Madalyasını alan iniyor saha içine. Kimi gözyaşı döküyor, kimi Shakhtar Donetskli futbolcuların büyük bir coşkuyla kupayı kaldırışını izliyor.
Ama hepsi orada!
Tribünler mi?
Seyircilerin dörtte üçü statta.
Avrupalı olmaktan söz etmiyorum.
Rakibe, emeğe, başarıya gösterilen saygının Türkiye’de nasıl algılandığını anlatmaya çalışıyorum sadece.
Sonra da bu zihniyet, fair-play’den, etikten, futbolun marka değerinden ahkam kesmiyor mu?
Buna çıldırıyorum işte.
Yazık değil mi memleketin parasına?Erzurum 2011’de Universiade kış oyunlarına ev sahipliği yapacak.
Bu saatten sonra böyle bir organizasyonun ülke sporu için gerekliliğini ya da yararını tartışmanın anlamı yok.
Ancak yüz milyonlarca liralık yatırımın oyunlar sonrası nasıl değerlendirileceği, geçmişteki örnekleri gibi birer tesis mezarlığına mı dönüşeceği kafalarda ciddi soru işaretleri oluşturuyor.
Sanırım konuşulması, üzerinde durulması gereken asıl konu bu.
İşte bir örnek:
Erzurum’a Uluslararası Federasyon tarafından 5 tane kapalı buz pisti yapılması öngörülmüş.
İlk planlamada bunların üçü portatif, oyunların ardından başka kentlere taşınacak özellikte imiş.
Gelin görün ki, bir süre sonra işin rengi değişmiş.
Beşi de sabit ihale edilmiş.
Değişik kapasitelerdeki bu tesislerin en küçüğü 8 milyon, en büyüğü ise 14 milyon liraya mal olacakmış.
Yani sadece buz hokeyi ve buz pateni için ortalama 40 milyon liralık bir yatırım gerekecekmiş.
Gelelim sorulara:
Bu tesisler Universiade sonrası kim tarafından kullanılacak?
5 salonun kaç tanesi işler halde kalacak?
İşletme giderlerini kim karşılayacak?
“Yarın öbür gün buzhaneye çeviririz” diye düşünüyorsanız, Erzurum iklim itibarıyla zaten bir buzhane!
3 atlama rampası, kar üretme makineleri, kayak pistlerinin taşlardan temizlenmesi, konaklama derken 100 milyon lirayı aşan bir yatırım, organizasyon sonrası ne olacak?
Türk kayakçılığı, buz pateni, buz hokeyi tavan mı yapacak?
Kaç sporcunuz var kış sporlarında uluslararası başarı yakalamış?
Hesapsız, programsız, geleceği düşünmeden, sırf “biz yaptık” diyebilmek için uluslararası organizasyonlara sahip çıkanlar verecek bu soruların yanıtını!
İzmir’de Üniversite oyunları, Trabzon’da Karadeniz Oyunları gözümüzün önünde.
Yunanistan 3 milyon euroya Güney Doğu Avrupa Oyunları düzenlerken, benzer bir etkinlik için neden 4 katı harcama yapıldığının, son olimpiyatta niçin yerlerde süründüğümüzün hesabını soran çıkmadığı sürece, Erzurum’un da üzerine bir bardak soğuk su içeriz, olur biter!
Lisans komedisiFutbol Federasyonu’ndan bir açıklama;
“Yönetim kurulu, kulüp lisans sistemi çerçevesinde yapılan denetim sonucu 8 süper lig kulübüne lisans verilmesini onayladı. Bu kulüpler sportif başarılarına göre gelecek sezon UEFA müsabakalarında mücadele edebilecekler.”
Devam ediyor:
“UEFA tarafından başlatılan ve 5 sezondan beri Türkiye’de düzenli olarak uygulanan Kulüp Lisans Sistemi’nin temel amacı; kulüplerin sportif, altyapı, personel-idari, hukuki ve mali açılardan var olan imkanlarını belli bir standarda ulaştırıp, bu seviyenin gelişimi ve sürekliliğini sağlamak.”
El insaf!
Pes!
Kocaman bir ayıp!
Federasyon beş yıldır kulüpleri denetliyor, eksiklerini söylüyor, onlar da gereğini yerine getirmiyorsa başka ne denebilir ki?
Lisans alamayan kulüplere bakın; Ankaragücü, Gençlerbirliği, Ankaraspor, Denizlispor, Antalyaspor, Hacettepe, Gaziantepspor, Kocaelispor, Konyaspor ve Eskişehirspor.
Hadi Hacettepe, Eskişehir ve Kocaelispor’u bir kenara koyun. Yeniler ve su götürür mazeretleri olabilir.
Yıllardır bu ligde oynayan ötekiler?
Sportif alt yapın yetersiz.
Hukuki ve mali açılardan standardı yakalayamamışsın.
Personel ve idari yapılanman yok.
Eee..
Sonra başarıdan söz edecek, milyonlarca taraftarı kandırıp günü kurtarmanın hesaplarını yapacaksın.
Ligin figüranı olmaktan kurtulamayacaksın.
Gelelim lisans aldığı açıklanan kulüplere.
Federasyondaki arkadaşlar kusura bakmasın, o lisansların nasıl verildiğini, nelerin göz ardı edildiğini iyi biliyoruz.
Uçan kuşa borcu olan “bazı büyüklerin” nasıl temiz kağıdı aldığını da ha keza!
Denetimden hakkıyla geçen kulüpler yok mu?
Var tabi. Zaten sözümüz onlara değil.
Ne diyelim; körler sağırlar birbirini ağırlar.
Biz yutmuyoruz da, UEFA’yı nasıl bağlıyorsunuz onu merak ediyorum!
Türkan Saylan’ı unutmayalımO Türkiye’nin laik ve çağdaş yüzüydü.
Atatürkçü idi.
Sevgi ve merhamet dolu bir insandı.
Hepsinden önemlisi, amansız hastalığına karşın son nefesine dek karanlığa kafa tutmuş aydın bir Türk kadınıydı.
Türkan Saylan’ı bir kez daha milyonlarca seveni gibi saygı ile anıyorum.
Ve Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener’e sesleniyorum:
Türkan hocaya karşı sizin de bir göreviniz var.
Türkiye şehitlerini, memleketine hizmet etmiş insanlarını unutmadı, unutmayacak.
Gelin bu hafta sonu oynanacak maçlar öncesinde Saylan için bir dakikalık saygı duruşu yaptırın.
Çekinmeden, düşünmeden, acaba demeden verin kararınızı.
Parti başkanlarının, futbol adamlarının, ülkeye mal olmuş değerlerin arkasından nasıl saygı duruşu yaptırdı iseniz, futbol ailesinin Türkan hocayı da selamlamasına olanak tanıyın.
Yaşamını yoksul çocukların eğitimi, cüzzam ile mücadele ve demokrasiye adamış o örnek insana minnet borçluyuz!
Haydi Sayın Özgener top sizde, bırakın santraya...