Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ligde görev yapan bir teknik adam, kupa ve hazırlık karşılaşmaları dahil yılda 50’nin üzerinde maç oynuyor.
Bu da kaba hesapla, haftada bir maç anlamına geliyor.
O teknik adam sezon içinde oyuncularıyla bire bir ilgileniyor, sorunlarını paylaşıyor.
Hem kendini geliştiriyor, hem de edindiği deneyim sayesinde takımının performansını yükseltmeye çalışıyor.
Her maçta birikimlerinin üzerine koyuyor. Başkalarına ders vermek yerine, hatalarından ders çıkarıyor.
Yeni şeyler öğreniyor, uyguluyor, daha iyisini yapabilmek için mesai harcıyor.
Ya bir milli takım hocası?

Milli Takım, Fatih Terim’i kesmiyor mu
Örneğin Fatih Terim?
Milli takımlardaki ikinci döneminde, 29 Ekim 2005 tarihinden bu yana, yaklaşık bin 300 gün geride kaldı.
A Milli Takım 3.5 yıl içinde 28’i resmi, toplam 51 maç oynadı.
Terim ortalama 25 günde bir maça çıktı.
Bu süreç, sınırsız özgürlüklere sahip olsa da Terim gibi egosu yüksek, hırslı, motivasyona dayalı bir takım yaratmak isteyen teknik adam için ölüm demektir! Stres ve kavga demektir.
Terim görmüyor mu, Milli Takım’ın başında farklı bir kişiliğe büründüğünü? Rahatsız değil mi, giderek artan bir tatminsizlik içine girmekten?
İki büyük organizasyonda Terim ve Türkiye’nin yüzü bir kez güldü. O da Avrupa üçüncülüğü ile.
2006 Dünya Kupası finalleri kılpayı kaçtı. Geride Terim’in yarattığı gerilimin izleri kaldı. Fişlendik, sabıkalı olduk.
Şimdi 2010 elimizden gitmek üzere.
Anlaşılan sözleşmesinin 2012’e kadar uzatılması, Terim’in kimyasını fena bozdu. Onu Avrupa’da omuzlarında taşıyanları, İspanya maçından sonra sırtından vurmak, nasıl bir ruh hali ile açıklanabilir ki?
İşte bu yüzden Terim her fırsatta kulüp takımı çalıştırmaktan söz ediyor. Bazen espri ile, bazen de tüm ciddiyetiyle “Neden olmasın?” diye soruyor, federasyona mesaj veriyor.
Peki o mesajı veriyor da, alması gerekenleri alıyorlar mı? Alıyorlar! Hatta B planı üzerine beyin cimnastiği bile yapıyorlar!
Dünya Kupası grup maçlarının ikinci etabı için önümüzde 5 ay var.
Ne acı ki, Afrika’ya gidebilmek artık Terim ve öğrencilerinin elinde değil.
Bosna Hersek’in yapacakları, kaderimizi belirleyecek. Belki o da yeterli olmayacak.
Ya Terim? Terim ne yapacak?
Bana sorarsanız kısa bir süre sonra ikinci takım çalıştırma fikrini daha yüksek tonla seslendirecek.
Hocanın para pul peşinde olmadığını biliyoruz. Terim’in derdi, alkışlanmak, takdir edilmek, övgüyle söz edilmek. “Zoru başaran adam” apoletiyle dolaşmak!
Milli Takım’ın Afrika şansı bu kadar azalmasa, ikinci takıma “Hayır” diyenlerin sayısı artabilirdi.
Bugün tablo çok farklı.
Avrupa ya da Süper Lig fark etmez. Bana göre Terim, küllerinden doğabileceği (!) bir kulüp takımına gitmeli. Gerekirse Milli Takımı bırakarak gitmeli!
Kendini yenileyip geliştirmek, yaşadığı ve yaşattığı gerilim girdabından kurtulup rahatlamak için yapmalı bunu. Gelecekte Türk futboluna sağlayacağı katkılar adına seçmeli bu yolu.
Saygınlığını yitiren futbolcu-teknik adam ilişkisinin yeniden inşası için tercih etmeli ayrılığı.
Dolayısıyla Futbol Federasyonu da desteklemeli, teşvik etmeli Terim’i...
Kalan dört maç mı?
Kusura bakmayın, Milli Takım bu dört maçı Terim’siz de kazanabilir.
Bosna bizim dışımızda bir maç daha kaybedebilir. Milli Takım da baraj oynama hakkını yakalayabilir.
Ancak bu Terim’in başarısı olarak görülemez!
“Terim başarılıdır” demek için, Milli Takım en azından Bosna’nın yerinde olmalıydı.
Şu noktadan sonra finale katılmak, olsa olsa o formayı giyen oyuncuların ve Türkiye’nin şansı sayılabilir.
Terim’in ise şanstan çok daha fazlasına ihtiyacı olduğu aşikar!



Çıkıp açıklamalı
Milli Takım, Fatih Terim’i kesmiyor mu
Mehmet Demirkol salı günü haftalık yazısında, Lincoln’ün, Kayseri maçının 30. dakikasında atılacağına dair ifadeler kullanan şahsın kimliği ile ilgili ipuçları verdi.
Bu şahsın fikirlerini doğrudan Galatasaray Başkanı’na değil, futbol camiasından bir büyüğüne aktardığını, onların da devre arasında Adnan Polat’a farklı bir şekilde ilettiğini yine, Demirkol’un yazısından öğrendik.
Düşünebiliyor musunuz? Eski bir federasyon yöneticisinin maçın ilk dakikalarındaki, “Selçuk Dereli’nin sıfır tolerans ile maç yönettiğini görünce böyle giderse Baros oyundan atılabilir. Ya da Lincoln” şeklindeki sözleri, Galatasaray Başkanı tarafından tahrik unsuru görülerek federasyona savaş vesilesi olarak kullanılıyor.
Futbolda gündem değişiyor, milyonlarca taraftar isyana teşvik ediliyor,  insanlar suçsuz yere infaz edilmeye çalışılıyor.
Demirkol’u arayan eski yöneticinin yarattığı gerilimden pişman olduğu üslubundan belli.
Konuyu açma gereği hissettiği için vicdan azabı duyduğu da!
Ancak bunların hiçbiri yeterli değil.
Adı Osmanlı İmparatorluğu’nda “başkomutan” anlamına gelen bu şahıs “güzel” bir iş yapmak ve konuyu “aydınlatmak” istiyorsa, çıkıp Mehmet’e söylediklerini kamuoyu ile paylaşmalı!
Amacının hakemi, federasyonu ve ligi maniple etmek olmadığını, çekinmeden dile getirmeli! Aksi takdirde sezon sonunda doğacak olası karmaşanın bir numaralı sorumlusu unvanını taşımaya ve bu yafta ile anılmaya mahkum olacağını bilmeli!..


Hoş geldin Arıcı!
Abdurrahman Arıcı, AKP’nin Antalya’da yerel seçimi kaybedeceğini bilse hiç bu kadar ara verir miydi gözlemciliğe?
Hiç sanmıyorum.
“MHK bizim notlarımızı dikkate alıncaya kadar gözlemcilik yapmayacağım” resti çeken ve bir aydır görev istemeyen sayın vekil, seçim biter bitmez yeşil sahalara kesin dönüş yaptı!
Son olarak 7 Mart’ta Hacettepe-Beşiktaş maçının hakemini değerlendiren Arıcı, bugün Ankaraspor- Bursaspor maçında Hakan Özkan’ı gözleyecek.
Ardından ay sonunda Eskişehir’de yapılacak FFHGD’nin seçimi için kolları sıvayacak.
Aman dikkat sayın vekil.
Dernek seçiminde de yerel seçimlerde olduğu gibi çalışırsanız, bir ay içinde iki kez mahcup olursunuz.
Gerçi kazansanız da sorun olabilir.
Bu kez sayın Başbakan sormaz mı “Eyy vekilim. Madem seçim işlerini iyi biliyorsun, Antalya’yı neden kaybetin?” diye.