Melih Gökçek’i Keçiörenspor başkanlığı döneminden tanırım. Sonra milletvekilliği, Belediye başkanlığı filan.
Uzun zamandır görüşmüyoruz.
Beni pek sevmez. Zaten ikimiz için de böyle bir zorunluluk yok.
Peki, nereden çıktı Gökçek konusu? Durduk yere değil tabii.
Çarşamba akşamı Gökçek, Radyospor’da Aydın Cingöz’ün programına konuk olmuş.
Ankaraspor’un küme düşürülmesi, Ankaragücü’nün federasyon genel kurulunda verdiği sorular, medyanın duyarsızlığı derken, Aydın Cingöz müdahale edip küçük bir anımsatmada bulunmuş!
Bunun üzerine Gökçek, “Evet konuyu bir tek Cemal Ersen yazdı. Ancak bu olayı yazdığı için Futbol Federasyonu Başkanı arayıp, sen bu yazıyı nasıl yazarsın diye fırça atmış.”
Bir arkadaşım arayıp anlattı. Sonra Aydın ile konuştum, onayladı.
Bize de, bir çift söz hakkı doğdu.
Öncelikle, “duyumları” ile insanları töhmet altında bırakmayı alışkanlık haline getiren Gökçek şunu bilmeli;
Vuvuzela’yı aramayalım
Sporda alt yapının amacı nedir?
A takımın yarışmacı kimliğine uygun gençler yetiştirmek.
Yani?
En üst düzeydeki sorumlu sistemi, oyun ve disiplin anlayışını belirler, diğerleri ona uygun program yapar.
Tıpkı bizdeki gibi!
Guus Hiddink tepedeki adam, A milli takım teknik direktörü.
Ersun Yanal, kendisi için icat edilen Futbol Genel Direktörlüğü görevinde.
A takım dışındaki tüm organizasyonlardan sorumlu.
Aralarında bir koordinasyon var mı?
Maşallah şu ana dek oturup Türk futbolu için kafa yormuşlukları yok.
Biri nihavent makamından tınlıyor, diğeri klasik müziği sevdirmeye çalışıyor.
Hiddink 1 Ağustos itibarıyla teşrif etti.
Yanal ise Rusya - ABD - Bodrum hattından vakit bulabilirse İstanbul’da bir araya geleceklermiş.
Umarım ortaya Vuvuzela’yı
aratacak cinsten bir icat çıkmaz!
“O.Y.” kardeşlerin son marifeti
Kuddusi Müftüoğlu Süper Lig kadrosunun en deneyimli hakemlerinden. Aynı zamanda kıdemli. Bugün süper kupa finalini yönetecek.
Prestij maçıdır, hakkıdır. Lakin gazozuna değil, ortada bir kupa var.
Hakemin görevine konsantre olması, sorunlarından arınması, sahadaki performansını etkiler.
Müftüoğlu için durum farklı mı? Galiba öyle.
Merkez Hakem Kurulu geçen hafta Silivri’deki seminerin sonunda deneyimli hakeme öyle bir sorumluluk verdi ki, çık çıkabilirsen işin içinden.
Federasyonun ve MHK’nin 2 senedir ele geçiremediği hakem derneğini Müftüoğlu kurtaracak!
Beşeri ilişkileri zayıf olduğu için dernek konusunu eline yüzüne bulaştıran MHK, şimdi de hakemlerini piyon olarak kullanacak.
Onlara sorsanız; “Haşaaa, biz karışmıyoruz, hakemler kendileri istiyor...”
Ayıptır. İnsafsızlıktır. En hafifinden vicdansızlıktır.
Müftüoğlu günlerdir elinde telefon sağı solu arayıp, işin orta yolunu bulmaya çalışıyor.
Üstelik kritik bir kupa maçı öncesi.
Girişimi başarısız olursa ne yapacaksınız? “4 hafta maç yok” mu diyeceksiniz?
Belki de; “Hadi Cüneyt bir de sen dene”.
İhtirasları yüzünden camianın dibine dinamit koyanların gözleri kararmış.
Hakemini bile ateşe atmaktan çekinmiyorlar.
Sahi, derneği ele geçirsen ne olur, geçirmesen ne fark eder.
Zaten sevilen, sayılan ve inanılan bir yönetim olsa idiniz bu sıkıntıların hiçbiri yaşanmazdı.
Siz alın elinize yağlı boya fırçasını, pembe tablolar, hayali projeler çizmeye devam edin.
Kandıracak birilerini bulursunuz elbette.
Yaptığınız en iyi iş bu çünkü!
Komünist futbolcu giremez!
Kulüp başkanının adını izninizle vermeyeceğim. Ancak Aziz Nesin’lik bu hikayeyi de, kendime saklayamayacağım.
Olay yaklaşık 20 gün önce yaşandı.
Çok sevdiğim ve değer verdiğim kulüp başkanı ricada bulundu;
“Biliyorum bu işler gazetecilere sorulmaz, ama öğrenebilirsen çok sevinirim.”
“Rica ederim ağabey” dedim.
“İtalya’da ..... kulübünde ..... isimli bir forvet varmış. Bir menajer tavsiye etti. Konu acil, araştırabilir misin?”
Aklıma İspanya temsilcimiz Mehmet Çiftçi geldi.
Hemen aradım; “İtalya’da dostların var. Sana zahmet bir bakar mısın?”
Mehmet ikiletmedi.
On dakika sonra aradı; “İyi bir forvetmiş. Parayla pulla işi olmazmış. 33 yaşında görev adamı.”
Devam etti; “Ancak bir konu var. Adam tam bir komünist imiş. Yaşam şekli buymuş. Hatta komünizm propagandası yaptığı bir dergi çıkarıyormuş. Türkiye’ye gelir mi bilemem.”
Ne yalan söyleyeyim, hoşuma gitti. “Hiç değilse adamın bir yaşam felsefesi var” diye düşünüp başkana aktardım.
Dinledi, derin bir iç geçirdi ve sempatik gülüşü ile noktayı koydu;
“Vay be, bir komünist futbolcumuz eksikti.”
Yutkundum ve durdum;
“Ehh be başkan, para ceplerine girmeden son model arabaya yatıran, kitap okumayan, tiyatroya gitmeyen, iki lafı bir araya getiremeyen onca futbolcuyu görmüyorsun da, adamın komünistliğine mi takıyorsun?” diyemedim.