Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Seksenli yılların sonları. Türk futbolu özerklik kavramına, özerklik Türk futboluna yabancı.
Hakkının yendiğini iddia edenler mahkeme kapısında.
Küme düşen takım ertesi gün hakim kararıyla ligde.
Siyaset ile futbolun kol kola girdiği, talimatla iş yapmanın federasyon yönetmenin icabı olduğu günlerdi.
Aradan çeyrek asra yakın zaman geçti.
Futbol ve siyasetin yolu bir kez daha kesişti.
Bu defa yeni senaryolar üretmek değil, futbolun temelini güçlendirmekti amaç.
Başbakan’ı, Bakan’ı, İktidarı ve Muhalefeti öyle bir karara imza attı ki, böyle bir uzlaşma olsa olsa futbolda yaşanır dedirtti hepimize.
Meslek hayatımız boyunca defalarca yasaların değiştirildiğini gördük.
Ancak futbol adına “Anayasa” ile oynandığına hiç tanık olmadık.
Zaten bu bir ilk.
Belki de son.
Siyasetin giderek yükselen tansiyonu ve curcunası içinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen Anayasa değişikliği, futbol adına bir milattır.
Futbolun üst mahkemesi Tahkim Kurulu kararlarına yargı yolunun kapatılması, özerkliğin daha güçlü algılanması ve uygulanmasını sağlayacak kuşkusuz.
Bu noktada Futbol Federasyonunu ve Faruk Özak’ın Bakanlığını kutlamak gerek.
Daracık bir zaman sürecinde olmaz denileni başardılar.
Yoğun gündemine rağmen, Başbakan’ın bile önceki akşamki oturuma gelip oy kullanması, konuya verilen önemin anlaşılması açısından kayda değer bir göstergedir aslında.

Haberin Devamı

Tercihlere dikkat
Her alanda gelişmek ve çağı yakalamaktan söz ediyoruz.
Futbolumuzun FIFA normlarında bir yönetim yapısına sahip olması, elbette özlenen bir tablo.
Ancak devrim niteliğindeki bu kararla birlikte Futbol Federasyonunun, dolayısıyla Tahkim Kurulu’nun sorumluluğunun fazlasıyla arttığı bir gerçek.
Bundan sonra, Tahkim Kurulu’nda görev yapacak hukukçuların seçiminde çok daha titiz davranılması, futbolla ilgili tüm anlaşmazlıklarda “son sözü” söyleyecek makamın güvenilirliği ve inanırlığını açısından son derece önemli.
Tahkim Kurulu’nun kulüpler üstü bir statüye sahip olması şart.
Geçmiş dönemlerde kurula “adam yerleştirmek” için kimlerin devreye girdiğini, nasıl pazarlıklar yapıldığını hepimiz biliyoruz.
Seçim atmosferinde verilen tavizleri de hakeza.
Kimse alınmasın.
Haa isterse alınsın, gücensin.
Tahkim Kurulu’nun tarafsızlığına gölge düşürecek, yeni polemiklere yol açacak tercihler, futbolun adaletine vurulacak en ağır darbe olur.
Bu ülkede Anayasa Mahkemesi nasıl algılanıyorsa, futbolda da Tahkim Kurulu eş değer bir mekanizmadır artık.
Bilmem anlatabildim mi?

Tolga’ya güvenin
Onur Kıvrak’ın sakatlanarak sezonu kapatması, Trabzonspor kadar milli takım için de önemli bir kayıp.
Genç kaleci, Türk futbolunun son dönemlerde yetiştirdiği ender yeteneklerden biri.
Dileğim en kısa sürede futbola geri dönmesi.
Tıbbın becerisi ve Onur’un gayreti ile bu sürecin kısalacağına inanıyorum.
Lakin bu sakatlık sonrası Trabzonspor cephesine çöken karamsarlığı anlamak mümkün değil.
Evet Onur, bordo-mavili takımın çok şeyi. Özellikle bu sezon Trabzonspor’un zirve yarışında kalmasında payı büyük.
Ancak sabırla görev bekleyen Tolga da, Onur’u aratmayacak kalitede bir isim.
Bir kalecide bulunması gereken yetilere ve yeteneklere fazlasıyla sahip. Bunların körelmesi mümkün değil.
Trabzonspor kalan dokuz haftada şampiyonluk kovalacaksa, en gerideki adamı yine başrolde olacak.
Yeter ki ona güvenin.

O’nun Y’den farkı ne?
Psikiyatrist Prof. Dr. Ertan Tezcan, MHK Başkanı Oğuz Sarvan’ın açıklamalarını bakın nasıl yorumlamış:
“Bence ciddi depresyondaki bir insanın açıklamaları bunlar. Dikkat ederseniz, daha ziyade hep karşıyı suçlamaya yönelik. Sorumluluklar, bazı insanlarda ciddi depresif bozukluklara yol açabilir. Kendini ifade edememek, zaman zaman bazı şeyleri tam söyleyememek. Bu ciddi bir birikimin patlaması gibi gözüküyor.”
Tespite katılmamak mümkün değil.
Öyle ya, Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener ortalığı yatıştırmak için sağduyu çağrısı yaparken, kontrolünü yitiren MHK Başkanı önüne geleni kılıçtan geçirdi.
Ne eski bakan kaldı, ne kulüp yöneticisi, ne de medya.
Üstelik hiç üzerine vazife değilken.
Bu çok mu normal?
Elbette hayır. Prof.Dr. Tezcan’ın dediği gibi, Sarvan ciddi bir depresyon içinde.
Üstlendiği sorumluluğu taşıyamadığı ortada.
“Nerede hata yaptık” diye kendini sorgulamak yerine, başkalarını suçlamak, bu ruh halinin göstergesi.
Belli ki, Sarvan çok yıpranmış.
Sadece o mu?
O.Y. biraderlerin Y’si, yani Yüksel Okçuoğlu da öyle hakeza.
İğrenç bir komplonun kurbanı olup, haklı iken haksız duruma düşmesi başka nasıl açıklanabilir ki?
MHK Başkanı ve vekilinin bir gün arayla yaşadıkları patlama, kendileri kadar hizmet ettikleri futbol ailesine ve hakem camiasına da zarar verdi.
Okçuoğlu istifaya zorlandı.
Kafasına göre iş yapmaya çalışan Sarvan, amirlerinden fırça yedi.
Oysa bunca olaydan sonra MHK Başkanına yakışan, Okçuoğlu gibi istifa edip gitmekti.
Sarvan iki ay daha “maaş almayı” tercih etti.
Üç hafta önce MHK’nin adaletsiz ve merhametsiz uygulamalarını eleştirirken, bugün yaşanacakların da sinyalini vermiştik.
Keşke yanılan biz olsaydık.

Bir Orhan abimiz vardı...
Duydum, sarsıldım.
Yıllar öncesinde yaşanmış anılara daldım.
Duruşu, bakışı, deneyimi, kalitesiyle bir efsane adamdı Orhan abi.
Abimizdi, babamızdı, hocamızdı. Başımız sıkıştığında sığınacak limanımızdı.
Çevresi, etkinliği, otoritesiyle en olmaz işler bile onun bir “alo” suna bakardı.
Sadece Ankara temsilcisi değildi. Milliyet’i, Milliyet yapan değerlerin en vazgeçilmez parçasıydı.
Dün O da ayrıldı aramızdan. Mesleki yaşamımızda derin izler bırakarak... Kalbimizde taht kurarak... Unutulmazlarımızın baş köşesinde durarak... Ve gelecek kuşaklara “Bir Orhan Tokatlı vardı” diye başlayacak anı aktarımlarımızın saygın, ilkeli, değerli, ekol ve idol öznesi olarak.
Nur içinde yat Orhan abi!