Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Trabzonspor ve Fenerbahçe’nin ardından Beşiktaş da Ziraat Türkiye Kupası’na 4. turdan veda edince, turnuvanın formatı sorgulanmaya başlandı.
Gündemde farklı fikirler, yorumlar ve ezeli rekabetin getirdiği karşılıklı sataşmalar var.
Önce şunun altını çizelim. Bunların hiç biri Balıkesirspor, Fethiyespor ve Bucaspor’un elde ettiği başarıyı gölgeleyemez. O futbolcuların sahada döktükleri emeği yok sayamaz. Rakipleri sahaya hangi düşünce ve amaçla çıkarsa çıksın, sonuçta kendilerinden kat kat üstün ve güçlü takımları elemeleri, alkışı hak edecek birer başarıdır.
Fenerbahçe’den başlayalım. Soru şu: “Fenerbahçe isteseydi bu turu geçip kupada yoluna devam edebilir miydi?”
Dikkat edin, kritik sözcük “istese” idi.
Bazı meslektaşlarımız diyor ki, “Efendim yedeği de as oyuncusu da hazır olmalı, şans verildiğinde en iyisini yapmalı.”
Aksini iddia eden var mı? Yok. Fenerbahçe bu maçı niçin kaybetti? Kötü oynadığı için. Kötü oynamasının sebebi ne? İşte bu noktada duralım.
Başkan Aziz Yıldırım Mayıs ayındaki olağan mali kongrede kupayla ilgili şöyle demişti: “Bu sezon futbolcularımıza maç başı ücret olarak 2 milyon euro ödedik. Kupayı kazandık 1 milyon 750 bin euro aldık. Kulüp zarara uğradı. Kupanın formatı değişmezse maçlara A2 takımı ile çıkacak ve kaybedeceğiz, kapanacak.” Böylece herkesin anlayacağı bir dille, kupayı istemediklerini ifade etmişti!
Şimdi, Fenerbahçe’nin elenmesinin Yıldırım’ın tavrıyla hiç alakası olmadığını düşünmek saflıktır. Teknik direktör ve futbolcuların bu mesajdan anlam çıkaramayacak zekaya sahip olduğunu varsaymak, başka bir evrende yaşamak demektir. Dolayısı ile “patronun” sözlerinden vazife çıkarması gerekenler vardı, çıkardılar!
Tepkilere ve sorumluların açıklamalarına bakarsanız, Trabzonspor ve Beşiktaş cephelerinde durum farklı. Onların Aziz Yıldırım gibi düşünen başkanları yok. Amaçları kupadan elenmek değil, geriye düştükleri şampiyonluk yarışında sezonu bir kupa ile taçlandırmaktı, beceremediler.
TFF iki sezon önce ülke genelinde daha çok katılımı sağlamak için değiştirmişti kupanın formatını. Ancak görülüyor ki, (Galatasaray’ın ne yapacağı belli değil) dört büyüklerin olmadığı bir turnuva hem yayıncı kuruluş, hem de sponsor adına ciddi bir maddi kayıp demek.
Peki ne yapılabilir? Adı geçen takımlar diğer süper lig ekiplerinden ayrılamayacağına göre, grup sayısını artırarak tümünü buradan başlatıp çift devre değil, tek maç oynatabilirsiniz. Böylece eleme turlarındaki “sürpriz” sonuçları engellemiş olursunuz. İkinci alternatif, kupa gelirlerini daha cazip hale getirebilirsiniz ki, şimdi dizini döven yayıncı kuruluş ve sponsor bankaya düşer bu yükümlülük; o vakit final oynayan iki takıma verilecek büyük ödülle mevcut sıkıntıları ortadan kaldırabilirsiniz.
Statüde köklü bir değişim şart. Aksi takdirde marka değeri giderek düşen o kupayı parlatacak kimyasal bulmakta zorlanırsınız.

Haberin Devamı

Helal olsun hepinize!
Fethiyespor’un kupa maçının seramonisinde giydiği “ Yüce Atatürk” yazılı tişörtler sosyal medyada galibiyetin de önüne geçti.
Cabbar habercilerimiz ertesi gün sordu: “Neden?”
Yönetici Okan Arif Uysal’ın yanıtı netti: “Unutulan değerleri gündeme getirmek istedik. Mesaj gideceği yere gitmiştir.”
Deşmek istediler, canlı yayında telefonun ucundaki ses gitti!
Uysal korkmuş muydu yoksa? Korkan adam o tişörtleri giydirir mi?
Son dönemlerde bir ayrıştırmadır tutturmuşlar. Yahu Atatürk bu milleti ayrıştırır mı? Veya bir başkası Atatürk’ün yerine konabilir mi?
Öyleyse neden çekiniyorsunuz?

Haberin Devamı

Terim’den reklamlı mesaj!
Fatih Terim yıllar sonra yeni bir reklam filmi ile karşımızda.
Televizyonlarda Terim’in rol aldığı film dönüyor, gazetelerde tam sayfa ilanlar boy gösteriyor.
Tabii ilk akla gelen de, A milli takım teknik direktörünün reklam yüzü olarak kaç milyon lira alacağı oluyor. Bu bölümü bizi hiç ilgilendirmez. Aslında kimseyi ilgilendirmez. Her fırsatta Terim’i eleştirmeye kalkanlar, çapları oranında kaç para kazandıklarına baksınlar!
Büyük bir e-ticaret sitesinin reklamlarında ana tema olan Terim, yaşamının her kesitinde olduğu gibi rol kesme konusunda beceriksiz kalsa da, verdiği mesajla dikkati çekmeyi başarıyor.
Ne diyor Terim o gür sesiyle, “Ben o tabletin ayağına gitmem! O benim ayağıma gelsin.”
Reklamcılık zeka işidir. Yaratıcılık ister. Tıpkı kendisinin rol aldığı film gibi.
Galatasaray’dan sancılı bir süreç sonunda kopan, kulüp başkanı ile arasında geçen telefon mesajları polemik konusu yapılan ve patlama yaşadığı basın toplantısında “Onlara hakkımı helal etmiyorum” diyen deneyimli teknik adamın kullanılan slogandan büyük keyif aldığını düşünüyorum.
Taşı gediğine öyle bir koyuyor ki, pulu üzerinde adrese teslim; “O benim ayağıma gelsin.”