Şimdi okuyacaklarınız hikaye değil. Ayniyle vaki. Ve Türk sporunun kimler tarafından, nasıl yönetildiğinin acı bir göstergesi.
Gençlik ve Spor Genel Müdür vekili Yunus Akgül geçen hafta Kahramanmaraş’ı ziyaret eder.
Maraşlı meslektaşlarımız sohbet sırasında, Türkiye’nin olimpiyat adaylığı ile ilgili bir soru sorar.
Genel müdür vekili aynen şöyle der;
“Önce tesis sorununu çözmemiz gerek. ‘Bakın biz bunları yaptık olimpiyatları da yaparız’ diyebilmeliyiz. Bu yüzden 2016’ya aday olmamayı düşünüyoruz ve kesinlikle olmayacağız. Fakat 2020’ye aday olacağız.
Ciddi ciddi aday olacağız. Her şeyimizle hazır olarak aday olacağız...”
Dikkat edin, bu ifadeler vekaleten de olsa Türk sporunu yöneten iki numaralı isme ait.
Ne vahimdir ki o makamda oturan şahıs, 2016 Olimpiyat oyunlarına başvuru süresinin üzerinden yıllar geçtiğini, Türkiye’nin 2016 olimpiyatına adaylığından söz bile edilemeyeceğini, İstanbul Olimpiyat Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulu’nun 15 Eylül 2007 tarihinde mevcut eksikliklerin ortadan kaldırılması amacıyla 2016’ya aday olunmayacağını açıkladığını bilmiyor!
Daha ilginci, bu sözlerin sahibinin o açıklamanın altında imzası var!
Hadi sokaktaki adama onca dert ve sıkıntı arasında olimpiyat, 2016 sorulmaz. Ancak sporun en tepesindeki yönetici, 2016 Olimpiyatı için Madrid, Tokyo, Rio ve Chicago’nun finale kaldığını, ev sahibi kentin ise 2009 Aralık ayındaki son toplantıda belirleneceğini bilmek zorundadır.
Yoksa “boş konuşuyordur” ki, “Olimpiyatlarda, dünya çapındaki organizasyonlarda neden yokuz?” sorusunun yanıtı boş konuşmaların altında yatıyordur.
Bu dil sürçmesi filan değil.
Bu, tamamen ilgisizlik, bilgisizlik, vizyon ve misyon sorunudur!
Genel müdür vekilinin açıklamasından sonra, “Türk sporu kimlere emanet edilmiş” diye birileri dizlerini dövmeye başlar mı bilemem!
Biz 5.5 yıldır hem dizimizi, hem klavyemizi dövüyoruz.
Döverken de politik tercihlerle atanan yöneticilerin, tarikat ilişkilerinin, baskıyla seçtirilen federasyon başkanlarının, yetersiz İl müdürlerinin sporumuzu nasıl bir uçuruma süreklediğini çaresizce izliyoruz.
Tıpkı izlememesi gerekenler gibi!
Off MHK Offf!Gün geçmiyor ki Merkez Hakem Kurulu’nun garip uygulamalarına bir yenisi eklenmesin.
Kurul, pazartesi günü Bank Asya 1. Ligi’nde oynanan Manisaspor- Kasımpaşaspor maçını yöneten Bünyamin Gezer’i, bu kez de Kayserispor- Fenerbahçe müsabakasında görevlendirdi.
Oysa Kasımpaşaspor Kulübü, Manisaspor maçında hakem Gezer’in kural hatası yaptığını ileri sürüp federasyona itirazda bulunmuştu.
İtirazın MHK’nin masasında olduğunu biliyoruz.
Peki, Kasımpaşaspor Kulübü’ne olumlu veya olumsuz herhangi bir yanıt verilmeden, yani o maçta kural hatası yapılıp yapılmadığı sonuca bağlanmadan Gezer’in bir Süper Lig maçına atanması normal mi?
MHK 15 gün sonra itirazı inceleyip hakemin kural hatası yaptığına karar verirse ne olacak?
Yoksa kurul kararını çoktan verdi de, Gezer’in aklandığını kamuoyuna duyurmayı mı unuttu?
Anımsayın aynı MHK, Sivasspor- Galatasaray maçını yöneten Yunus Yıldırım’ın kural hatası yaptığı yolundaki itiraz nedeniyle FIFA kokartlı hakeme tam 21 gün maç vermemiş, bir anlamda dinlendirmeye almıştı.
Bu iki örneği görünce insanın aklına ister istemez şu sorular geliyor;
İtirazda bulunan bir büyük kulüp olduğu için mi Yıldırım’a ertesi hafta maç verilmedi?
Kural hatası yaptığı iddiası bir büyük takımın maçında yaşansaydı, Bünyamin Gezer bu haftaki Kayserispor- Fenerbahçe maçını yönetebilir miydi?
Ne dersiniz?
Kayseri’yi örnek alın“Türkiye’de belediyeler spor için ne yapar?” sorusuna en iyi yanıtı Kayseri Büyükşehir Belediyesi verdi.
Pek çok kentte profesyonel bir futbol takımı üzerinden siyaset yapmaya çalışanların aksine, asli görevinin altyapı, tesis ve spor yapma imkanı sunmak olduğunu gösteren başkan Mehmet Özhaseki, Türk futboluna kazandırdığı Kadir Has Stadı ile çağdaş belediyecilik kavramının en çarpıcı örneklerinden birini sergiledi.
Sanırım bu girişim Avrupa arenalarına hayranlıkla baktığımız dönemlerin artık geride kaldığının da müjdecisi olacak.
Ülkemizde pek çok yerel yöneticinin ufkunu açması gereken bu hamlesinden dolayı bir sporsever olarak Özhaseki’ye teşekkür etmek istiyorum.
Kayseri modeli sadece futbolda değil, sporun her branşında belediyeciliğin nasıl yapılması gerektiğinin anlaşılması açısından ders olmalı.
Federasyon da bunu yaparsa!..Yasalar ve talimatlar niçin çıkarılır?
Sistemin sağlıklı işleyebilmesi, karmaşa ortamına fırsat verilmemesi için değil mi?
Peki siz kendi koyduğunuz kurallara uymaz, işinize geldiği gibi uygular ve “aman sen de” derseniz ne olur?
Suç işlemiş olursunuz!
Bugünlerde Futbol Federasyonu da benzer bir keyfiyet içerisinde.
Federasyonun 2007 yılında yürürlüğü girmiş bir yayın talimatı var.
O talimatın da “Yayın yasağı” başlıklı beşinci maddesi!..
Madde şöyle der;
“Yayın yasağı, Cumartesi günleri 16.00- 18.30 saatleri arasındadır. Belirlenen yasak saatler içinde yayın yapılamaz!”
Kim diyor bunu? Futbol Federasyonu!
Sivasspor’un şampiyonluk iddiasının ciddileşmesi ve gelen talepler üzerine Federasyon, yayına giren haftalık maç sayısını dörtten beşe çıkardı.
Biri cuma akşamı, ikisi Cumartesi gündüz ve akşam, ikisi pazar günü.
Cumartesi yayınlarından biri federasyonun koyduğu “yasak saatler içinde...”
Eee, ne var bunda demeyin?
İhlalin büyüğü, küçüğü olmaz.
Kendi talimatını hiçe sayan bir Federasyon, kulüplerin, yöneticilerin, futbolcuların, seyircilerin kurallara uymasını nasıl bekleyebilir?
Hep kurumsallaşmadan söz ediyoruz ya.
Galiba arpa boyu yol gitmek, söylendiği kadar kolay değil!
Oysa iki dakikalarını almazdı, “5. maddenin birinci fıkrası talimattan çıkarılmıştır” açıklaması yapabilmek!
Şeytanın avukatları göreve!..