05.06.2009 - 02:41 | Son Güncellenme:
İsyanların Efendisi
MUSTAFA DENİZLİ
ATTİLA GÖKÇE
Yıllar sonra İnönü’de yeniden Türkiye Kupası için buluşmuştu Galatasaray’la Altay... Yine Mustafa sayesinde alışılmayan, beklenmedik bir şey oldu ve finali Altay kazandı. Kavgalı, hırlı-gürlü, gürültülü bir finaldi.
Federasyon yöneticileri gergin atmosferi dikkate alarak, Galatasaray taraftarlarının önünde kupa töreni yapmaktan kaçındılar. Kupa’yı İzmir’deki bir maçtan önce Altay seyircisinin önünde düzenlenecek törenle vereceklerini söylediler. Altaylı yöneticiler itiraz etmedi.
Ama o ne? Formasını henüz çıkarmamış, beyaz çoraplarıyla tünelin ağzında görünen adam, seyircinin öfkeli tezahüratına aldırmadan çimlerin üzerinden yürüyor, herkes ne yapacağını bekliyordu merakla. Görevlilerin şaşkın bakışları arasında şeref tribününün önüne geldi. Sağ elini kaldırdı, parmağıyla “Bekleyin” dercesine bir işaret yaptı ve merdivenleri tırmanmaya başladı. Yukarı çıktığında o şaşkın sessizlikte herkese duyurdu isteğini:
“Ben, kazanan takımın kaptanıyım. Dürüst bir mücadele verdik. Maçı kazandık. Kupa’yı hak ettik. Hak ettiğim şeyi almadan buradan gitmem!”
Tıpkı Tel Aviv’deki gibi... Hak ettiğine inandığını ille de alacaktı! Kupa’yı aldı. Kimi hâlâ küfür edip yuhalayan, kimi takdir edip alkışlayan kalabalığın önünden geçerek tünele, arkadaşlarının yanına gitti. Soyunma odasında Büyük Altay’ın, Büyük Kaptanı olarak alkışlanıyordu.
Maceralar yaşadı
Aradan yıllar geçecek, futbolculuk kariyerinin sonunda Galatasaray’ın tüm taraftarları, onu alkışlayacaktı. Altay’daki göz kamaştıran başarısı elbette hemen her transfer sezonunun kahramanlarından ilki yapıyordu onu...
Üç Büyüklerle değişik maceralar yaşadı.
En ilgi çekici olanı, Galatasaray’la yaptığı anlaşmaydı. Fatih Terim’le aynı anda masaya oturdular. Üç-beş dakika süren pazarlıktan sonra anlaştılar. İzmir’de kıyamet koptu tabii... Altaylılar ayaklanıp Alsancak’ta günlerce süren eylemler yaptılar. Kaptanın yuvadan gitmesine asla izin vermeyeceklerdi. Denizli kararlıydı, gidecekti.
Ne var ki hesaplamadığı bir şey oldu.
Galatasaray’da Metin Oktay, futbol şubesinde önemli bir göreve gelmişti. Yıllar önce basının en ciddi gazetelerinden Cumhuriyet’te Mustafa’nın ağzından doğru olmayan bir haber yayınlanmıştı: “Kral öldü yeni kral benim!”
Metin Oktay gibi bir futbolcunun, Kral’ın hoş görebileceği bir saygısızlık değildi bu. Haberi düzeltmeye çalıştı, olmadı. Yıllarca Metin Oktay’la buluşup gerçeği anlatmak istedi, cesaret edemedi.
Metin Oktay’ın, Galatasaray’da futbol şubesinin yönetimine gelmesi bu transferin “yatması” demekti. Vazgeçecekti. Sarı-kırmızılı kulübün açıklamasına fırsat vermeden vazgeçti. O transferden elde edeceği parayla Alsancak’ta henüz inşaat halindeki apartmandan güzel bir daire almayı düşlüyordu. Altay’ın vereceği para bunun bedelini karşılayamazdı.
Ama Altaylı taraftarlar, Kaptan’ın gönlünü yaptılar. Aralarında sessiz bir kampanya düzenleyip parayı topladılar, inşaat sahibinin de indirimiyle Mustafa Denizli o daireyi aldı.
Birlikte ağladılar
Galatasaray’a, İviç döneminde futbolu bırakmaya hazırlandığı günlerde geldi nihayet. Ama sakatlıkları yüzünden gönlünce oynayamadı. Antrenörlüğü seçip alt yapıda çalışmaya başladı.
A takımının başına futbol dünyasının efsane hocalarından Jupp Derwall getirilmişti. Alman hoca, genç takımlarla da ilgileniyor, tüm antrenörlerle uzun uzun görüşmeler yapıyordu. Günün birinde yöneticilere “Ben, Mustafa ile çalışmak istiyorum” dedi.
Birlikte 14 yıllık bir hasret döneminin sonunda Galatasaray’a şampiyonluğu kazandırdılar.
Yine “tüysüz” günlerindeki gibi soyunma odası kapısının hemen dibinde oturmuş, ağlıyordu. Derwall de gözyaşlarını tutamayıp oğlu gibi sevdiği genç yardımcısına sarıldı. Birlikte zafere ağladılar.
İzmir’e sık sık gidişlerinden birinde bir haber geldi: Metin Oktay kendisini Alsancak’taki bir otelin barında bekliyordu. Heyecanlandı. Nihayet gidip özür dileyecek, haberin doğru olmadığını söyleyecekti. Ürkek adımlarla bara girdi. Loş masalardan birinde oturan Metin Oktay’ın yanına gitti. Kral, “Sen sus” dedi, “Önce ben konuşacağım”.
“Seni yıllardır izliyorum. Hemşehrim olarak adını duyduğum ilk günden beri.. Seni, kime sorsam hep güzel şeyler söyledi. Adamlığını anlattı. Senden özür dilerim. Yıllardır sevgimi gösteremedim sana!”.
Mustafa Denizli hıçkırıklarla ağlayarak sarıldı Kral’a...”Metin ağabey zaten ben” diyor, lafın sonunu getiremiyordu. Kral, Mustafa’nın ağzını kapatıyordu eliyle. Saçlarını okşuyor ve O da ağlayarak eşlik ediyordu Denizli’ye...
Mustafa Denizli, Neuchatel Xamax maçlarıyla efsane oldu. İlk maçta 3-0 mağlup oldukları maçın rövanşı için “Yüzde 51 tur atlarız” demiş, en yakın arkadaşlarından bile müthiş eleştiriler almıştı. Rövanş maçını 5-0 kazandı Galatasaray. Ardından Monaco’yu eleyip, Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nda yarı final oynayan ilk Türk takımı oldu.
‘Hayatım değişti’
Milli Takım Teknik Direktörlüğü’nde özlediğimiz sonuçları alıp, Almanya ve Hollanda galibiyetlerine imza attı. 2000 Avrupa Şampiyonası’nda Türkiye’ye çeyrek final heyecanı yaşattı.
Aachen’de, Alman futbolcularını büyüleyen kısa bir macerası oldu. İran’da, PAS ve Persepolis takımlarına unutulmaz başarılar yaşattı. Galatasaray ve Fenerbahçe’de şampiyonluk kazanan tek yerli antrenör olarak namı yürüdü.
Büyük aşkı Jülyet’ten ayrıldı. Başka bir beraberlikten ikinci kızı Lal doğdu.
Çizgi dışı, alışılmış kalıpları zorlayarak, kimi zaman isyan edip kimi zaman gülerek, ikisi de muhteşem bir serüven olan hayatını ve futbol kariyerini sürdürüyor bizim “tüysüz”.
Ben de merakla izliyorum, “Bir kere seyrettim ve hayatım değişti!” dediğim bu adamı.
Survivor'a sürpriz bir şekilde veda eden isim Yiğit Poyraz olmuştu. Yiğit Poyraz elendikten sonra ilk olarak Hikmet ile olan fotoğrafını paylaşmıştı. Bu paylaşım akıllara 'Yasmin Erbil'den ayrıldı mı?' sorusunu getirmişti.