Bilgisayarda futbol menajerlik oyunu meraklılarının en sevdiği bölümdür transfer. Birçok kişi oluşturdukları takımın maç yapmasından değil transfer dönemindeki heyecandan beslenir. Kısacası oyunun zevki orada çıkar.
Gerçek futbolda da taraftar için yeni sezona umutlu girmek adına transfer dönemi hareketli geçer. Medyada ve sosyal medyada takımları için adı geçen oyuncuları birer futbol uzmanı edasıyla yorumlarlar. Bu işi iyi bildiklerini düşündükleri kişilerin yorumlarını kutsal birer fikirmiş gibi savunurlar. “X mutlaka alınmalı”, “Ne işi var Y’nin bu takımda” en çok kullanılan klişelerdir.
İşin daha ilginç tarafı, yine aynı “uzmanlardan” etkilenerek sezonun belli bir bölümünde, “X yerine bizim genç takımdan Z’yi niye oynatmıyoruz?” diye hesap sorarlar. Taraftarlığın aslında en güzel yanıdır bu. Akla yakın olma gibi bir derdin olmaması. Ne var ki taraftarı yönlendiren yorumcu olarak adlandırdığımız kişilerin rasyonel olması gerekir. Bizde ise taraftarın önemli bir kısmının yorumculardan daha rasyonel davrandığını görebilirsiniz. Ne acı!
Spor yorumculuğu Türkiye’de erozyona uğrayan mesleklerden birisi. İşini doğru yapanlar tabii ki var. Ancak kim olduğunu bilmediğimiz, nasıl o mikrofonu elde ettiğini bilmediğimiz kişiler, toplumu kendi hastalıklı yorumlarıyla zehirliyor. Bunu yaparken kullandıkları saldırgan dille şiddeti körüklüyorlar.
Bu köşede de her zaman belirttiğimiz gibi zaten Türkiye’de futbol piyasası sıkıntılı. Batan ya da batırılan kulüpler, şüpheli mali hareketler, yöneticilerin kullandığı kirli dil vesaire vesaire. Ancak buna dikkat çekmesi gereken grubun önemli bir kısmının reyting derdinde bilimden ve rasyonellikten uzak yorumları. Bunlara rağmen ülke futbolunda zaman zaman güzel şeyler oluyorsa bunu kurumlara değil kişilere borçluyuz.
Yönetenleri denetleyecek bir medya sistemi oluşturmadığımız sürece sorunların çözülmesinde bir küçük adım atmak bile mümkün değil.