Okan Buruk'un Kocaeli deplasmanında harakiri yapmasının Kadıköy’e getirdiği olumlu havanın tasvirini ancak rahmetli İslam Çupi önümüze sunabilirdi sanırım. Ve Kadıköy’de tüyleri diken diken eden “Yaşa Mustafa Kemal Paşa” müzikal performansının ardından Atamıza sevgiler sunuldu.
Tedesco’nun ceza, sakatlık ve yorgunluk nedenli rotasyonunda aynı zamanda sabır da vardı. “Galatasaray yenildi. Hemen atalım” yerine doğru yerde pres doğru yerde pas yapan bir takım vardı. Ancak hep söylediğimiz gibi hocanın sistemi için kurulmuş bir takım değil bu. Bir anda 10 dakikada maçı bitirmek zor. Kayserispor da buna izin vermedi zaten.
Ama sabrın sonu selamet. En önemlisi kaliteli ayaklar sorunu çözüyor. Asensio gerçek bir kazanan. Aynı zamanda gol katkısı yapan bir oyuncu. Son dönemde sadece santrfor üzerinden gol arayan Fenerbahçe’ye ilaç gibi geldi. Daha erken gelebilse belki de Şampiyonlar Ligi’nde 4’üncü maçını oynamış olacaktı Fenerbahçe.
Ederson’un eliyle ayağıyla oyun kurduğunu
Normal bir ülkede oynanmayacak bir maçtı bu. Bıraktım geçmiş sezonları, bu sezon şu ana kadar şaibeli hakemler kaç maç yönetti? Adı geçmeyenlerden kaçı bu arkadaşlarına yardım ve yataklık yaptı? Bunlar ortaya çıkmadan, at izi it izine bu kadar karışmışken ligi oynatmak ne demek?
Maça dönmek zorundayız bu yazıda. Fenerbahçe takımı sanki Stuttgart maçını bitirmemiş gibiydi. Önde zaman zaman 5-6 kişiyle yaptıkları pres, sezonun en iyi takımlarından birine karşı 22 dakikada 2 gol getirdi. Gaziantep’in kendi oyununu oynama isteği bu presin arasında eridi.
Bu presin ve dikine pas oyununun yanında Tedesco’nun sisteminin getirdiği sertlik de önemli. Alvarez ve İsmail duvarından sıyrılanlar Skriniar’a tosluyor. İlk yarıda bu oyun 2 gol ve 3-4 net pozisyon getirdi.
İkinci yarının başındaki Gaziantep baskısına hemen değişikliklerle müdahale etti Tedesco. Genelde 65-70’lere kadar bekleyen hocalara alışmıştı halbuki Fenerbahçeliler.
Asensio çok önemli futbolcu. Daha tam hazır değil. Ama top doğru yerde ayağına geldiğinde asist yapıyor, gol pozisyonuna
Kaosu öyle seviyoruz ki! İşler iyi gittiğinde bile bir yol buluyoruz ortamı karıştırmaya.
Ama yiyemiyorlar Montella’yı. Oyuncular onu seviyor. Onun için de oynuyorlar. Ama en önemlisi, bu kaliteli ayakları rahat bırakıyor İtalyan.
Gürcistan daha ilk yarıdan teslim oldu. 11 oyuncu da hem tekmeye kafa soktu hem de topla olan becerilerini sahada sundu.
Hakan Çalhanoğlu için, “Bu adamdan bir şey anlamadık” diyorlardı. Anlamıyorlardı çünkü bambaşka bir yerde oynatılıyordu. Ne zaman Arda geldi, ne zaman Montella geldi, Hakan gerçek yerine geldi. Bir 100 maç daha oynayabilse keşke...
Bulgaristan’a 6 atan takımdan değişen oyuncular vardı. Yerlerine gelenler de harikaydı. Montella hazırlamış hepsini.
Hangi ismi öne çıkarsak diğerlerine haksızlık olur. İsmail’in ve Merih’in enerjisi, Arda, Hakan ve Kenan’ın dünya yıldızı olduklarını her saniye gözümüze sokuşları, Yunus ve Kerem’in rakibi soktukları sıkıntı, stoper Abdülkerim’in kadife ayakları, Eren ve Mert’in ileri-geri körük gibi gidişleri ve Uğurcan’ın bozulmayan
Teknik direktörlük zor bir iştir. Öyle bizim gibi klavye başında atıp tutmak gibi bir şey değildir.
Futbolu iyi bilmek, analiz yeteneği ve iyi bir teknik kadro tabii ki olmazsa olmazıdır bu işin ama yeterli değildir. Zaten bir insan, bu mesleği seçmişse, o kurslardan başarıyla geçmişse futbolu bilmediğini söylemek anlamlı bir eleştiri değildir. Hele bir de arkasında parlak bir futbolculuk geçmişi varsa.
Ancak şu ana kadar yazdığım özellikler bir ikinci adam için de doğru özelliklerdir. Birinci adam olmanın farkı, idarecilik özelliğidir. Bunu zamanın gereklerini de göz ardı etmeden doğru şekilde yapmak başarının anahtarıdır.
Günümüzde tüm dünyada futbolcular, ülke nüfusunun ortalamasının üzerinde para kazanıyor. Buna sosyal medya takibini ve bunun getirdiği büyük hayran kitlesini ekleyin.
Bu, yaşı 20 ila 35 arasındaki futbolcuyu kontrol etmenin ve ondan sahada en iyi performansı almanın yolunu bulmak zorundadır teknik direktör.
Daha zoru da şudur. Her futbolcunun karakteri farklıdır. Hepsine aynı yöntem sökmez.
Teknik direktör öncelikle
Samsunspor, bu ligde yer alan bir Bundesliga takımı gibi. Koşan, pres yapan, kazandığı topu doğru kullanan taş gibi bir takım. Fenerbahçe için geçen sezon 4 puan kaybettiği bu rakip önünde oynamak kolay iş değildi.
Her iki takım da perşembe gecesi Avrupa’da oynamıştı. Açıkçası bu konuda tecrübesi olmayan Samsunspor’un ne yapacağı merak konusuydu. Fiziksel ve/veya mental yorgunluk ne kadar etkileyecekti kırmızı-beyazlıları?
Mesela Fenerbahçe, kaleci Ederson’la ilgili mecburi değişikliğin yanında İsmail Yüksek ve Nene’yi kenarda tutup Alvarez ve Szymanski ile başlamıştı. İlk 15-20 dakika Samsunspor, rakibi geride karşıladı. Fenerbahçe, Samsunspor ceza alanına daha çok yaklaştı. Ama karambolün ötesine geçilemedi.
Szymanski, Asensio, En Nesyri, Talisca etkisizdi. Sonrasındaysa müthiş bir Samsunspor ve Musaba... Kaleci Tarık’ın kurtarışları ve Skriniar’ın sıkı müdahaleleri.
Domenico Tedesco, ikinci yarıya 3 değişiklikle başladı. Jose Mourinho’da görmediğimiz bir hamleydi bu. Ama ikinci yarıya da Musaba rüzgarıyla başladı ev sahibi takım.
Fenerbahçe’de yönetim değişti. Ali Koç yönetimi fazlasıyla tartışıldıkları bir dönemin ardından görevi Sadettin Saran ve arkadaşlarına devretti. Peki Fenerbahçe’de sular duruldu mu? Tabii ki hayır. Bu iş bu kadar kolay değil.
Bir kere ne kadro ne hoca ne de sportif direktör, Saran yönetiminin seçimi. Daha şimdiden doğru ya da yanlış bir takım dedikodular üretiliyor. Tedesco’nun ve Devin Özek’in gideceği ve yerli bir ekibin görevi devralacağı konuşuluyor. İddialar doğru değilse bile kamuoyunda Aykut Kocaman, İsmail Kartal ve Volkan Demirel isimleri uçuşuyor. Bunun takım üzerinde yaratabileceği etkiyi varın siz düşünün...
Şu anda Fenerbahçe camiası krizde. Art arda gelen puan kayıplarının yeni bir sezon kaybının habercisi olduğuna inananlar var.
Bunun ötesinde genel kanı, Saran’ın ödünç oylarla başkan olduğu şeklinde. Bu da en küçük başarısızlıkta onun da kellesinin istenebileceğini gösteriyor. Fenerbahçe üyeleri bir eşiği aştı. Geçmişte Galatasaray’da Adnan Polat’ın ibra
Fenerbahçe, hafta sonu bir seçim yaşadı. Başkan ve yönetim değişti. Normalde işlerine bakması gereken futbolcular, Ali Koç’tan daha fazla etkilendiler sanki bu değişimden. Kasımpaşa beraberliğinden sonra iddia edilenler ne kadar doğru bilinmez ama kafa karıştırıcı.
Sadece futbolcular değil kafası karışık olan belli ki... Teknik direktör Domenico Tedesco’nun Dinamo Zagreb maçı 11’inin dizilişi, rakibi analiz etmek ile bile açıklanamaz. Bu dizilişle kafadan Semedo, Kerem, Asensio ve En Nesyri’yi etkisiz hale getirdi hoca.
Semedo, orta sahada oynarken Çağlar, onun gerçek yerini doldurmaya çalışıyor, Fred ve İsmail yedek oturuyordu. Hırvat takımına saygı duymakla birlikte bu kadar da çok değişikliğe değer miydi? Rakibin değil Fenerbahçeli futbolcuların kafası karışmış gibiydi.
Tabii ki işlerin kötü gitmesi ve 2-1 yenik duruma düşülmesiyle normale dönüldü. Ama he deyince de tempo kazanılmıyor. Üstelik de rakibe skor üstünlüğü verilmişken.
Fenerbahçe’nin Tedesco yönetiminde arka arkaya oynadığı maçlarda,
Ekonomi profesörü Stefan Szymanski ve gazeteci Simon Kuper’in birlikte yazdığı Soccernomics, yaklaşık 20 yıl önce piyasaya çıkmıştı. Ve anafikri şuydu: Futbolda kar etmek, ekonomik anlamda rahat etmek her zaman başarının göstergesi değildir. Şampiyonluk isteyen bir camiayı sadece bankadaki para kesmez...
Fenerbahçe’de seçim var. Adaylar Ali Koç ve Sadettin Saran. Açıkça söylemek gerekirse Koç yönetimine yapılan muhalefetin tüm şiddetine rağmen seçimde Saran’ı favori görmek biraz hayalcilik olur. Çünkü Saran’ın da camiada özellikle 3 Temmuz dönemiyle ilgili tepki çektiği biliniyor. Bir de yargıdaki bir takım sorunlar, yönetim tarafından öne çıkarılıyor. Saran’ın başkan seçilmesinin kaos getirebileceği söyleniyor.
Koç ise devamlı ekonomik başarıdan söz ediyor. Ama Soccernomics’te altı kalınca çizildiği gibi şampiyonluk gelmediğinde bankadaki para, taraftar için bir anlam ifade etmiyor. Yönetimin zaman zaman sergilediği kibirli tavır, kimi üyelerin de