Tuncay Şanlı’nın İngiltere’ye transferinin şekillenmeye başladığı günlerde yıldız futbolcunun yurtdışına gitmemesi gerektiği yönünde ayrıntılı bir yazı kaleme almıştım. Özellikle Tuncay’ın gittiği kulüp futbolcumuzun idealleri ve ulaşmak istediği yer bakımından uygun değildi. Ancak bu da tek başına yeter bir neden olamazdı; Tuncay Şanlı’nın futbolculuğunun İngiltere için uygun olmadığını da düşünüyordum.
Açıkçası bu konuda yanılmayı çok istedim.
Avrupa’nın herhangi bir ülkesinde yabancı futbolcu olmak hiç kolay değildir. Çok ilginçtir biz bu duyguyu tanımıyoruz ancak ırkçılık Avrupa’nın hala gündeminde olan toplumsal bir olaydır. Siyah beyaz ayrımı günceldir. İleri medeniyetin temsilcisi ülkelerin stadyumlarında siyahî futbolculara muz atılmaya devam edilmektedir. İngiltere’de bir takım şehir kulüplerinde siyahî oyuncu dahi oynayamamaktadır.
Bu stadyumların reklam panolarında sürekli yer alan ırkçılık karşıtı sloganlar bize sorununun ne kadar güncel olduğunu bize anlatmalıdır.
Fransa’nın sömürgelerinden gelen ve milli takımın omurgasını oluşturan futbolcuların gettolarda karşılaştığı gerçekleri bundan üç beş yıl önce yaşanan ayaklanmalar sırasında kendilerinden dinlemiştik.
Eric Abidal: Kopma noktasına ulaştık. Bu durum yeni bir durum ve çözüm bulunması gerekiyor. Ben de La Duchere mahallesindenim. Oradaki süpermarket bizim çocukları işe almıyordu. İnsanlar bu gibi olaylarla karşılaşmaktan bıktılar. (*)
Milan’ın İtalyan kliğinin Fatih Terim’e nasıl yaklaştığı hafızalarımızdadır.
Sorun bu kadar derinlerde bir yerde yaşanırken ülkemizden giden futbolcuların transfer oldukları ülkelerde güllük gülistanlık bir ortamda karşılandığını bekleyemeyiz.
Buna bir de Türkiye’nin yıldız futbolcusu olarak gittiği takımda kendini bir anda sıradan bir futbolcu yaklaşımı ile karşılayan teknik yönetimlerin tavrı eklenince adaptasyon süreci çok uzun bir zamana yayılmaktadır.
Kuşkusuz Akdeniz ikliminin duygusal yapıdaki insanının soğuk iklimin tepki vermeyen yüzüyle karşılaşması var ki bu da bambaşka travmaya dönüşmektedir.
Bütün bu olumsuzluklarla baş edebilmek her futbolcunun altından kalkabileceği bir şey olamıyor.
Tuncay Şanlı’nin İngiltere ve Almanya süreci artık onu milli takımdan uzaklaştıran bir sonuca götürdü.
Kuşkusuz ülkemiz sporcusunu altyapı bakımından güçlü donanımlarla desteklemiyor. Örneğin yukarıda saydığım bütün olumsuzluklar doğru bir yetiştirme programı ve planlamasıyla aşılabilir. Brezilya’dan Avrupa’ya yapılan sürekli futbolcu ihracatının bu altyapıyı zorunlu kıldığını biliyoruz. Yine de birçok Brezilyalı futbolcu Avrupa’ya uyum sağlayamıyor.
Tekrar bizim futbolcumuza gelebilirsek; yurtdışına transferi olmuş, bir süre orada futbol oynadıktan sonra ülkemize geri dönmüş futbolcularımız hiçbir zaman eski futbolculuklarını bize gösteremiyorlar.
O kadar çok örnek var ki…
Engin Verel, Selçuk Yula, Baliç, Okan Buruk, Nihat Kahveci, Aurelio aklıma ilk gelen isimler.
Bu kadar laf ettikten sonra öznel yaklaşımımı dile getirmek istiyorum; futbol kamuoyumuzun birçok düşünce üreten kişisinin aksine ben ülkemizde yarattığımız değerlerin Avrupa’ya transferini doğru bulmuyorum. İlginçtir önemli bir grup yazar, yıldız futbolcuların yurtdışına gitmesini zorunluluk olarak göstermeye devam ediyor. Futbolcu üzerinde baskı kuruyor.
Tuncay Şanlı İngiltere’ye gitmeyip, Fenerbahçe’de oynamaya devam etseydi bugün hem Fenerbahçe için hem de kendisi için başka bir tarih yaşanırdı.
Futbolseverler olarak dört koca yıldır Tuncay’ın futbolunu unuttuk.
Bugün gündem Arda Turan oldu. Hemen herkes ağız ve fikir birliği etmişçesine Arda’nın Galatasaray’dan ayrılma zamanının geldiğini iddia ediyor, baskı yaratıyor.
Ben bunu hiç anlamlı bulmuyorum, katılmıyorum.
Elimizdeki bu yeteneği, yıldızı neden Süper Lig izleyicisi değil de La Liga izleyicisi izlesin?
Bir şey ispat etmek istiyorsak bunu turnuvalarda gösterebilmeliyiz.
Bunun muhafazakar bir bakış olduğunun da farkındayım; ancak Arda bana kızmasın, bizim için çok değerli ve yıldız futbolcu olabilir ancak İspanya’nın sıradan bir futbolcusu olmanın ötesine geçmesinin kolay bir süreç olmadığını tahmin ediyorum. Arda maalesef devamlılığı olan bir futbolcu da değil. Üstelik bir çok futbolcumuzun Avrupa'da oynadığı dönemlerde uzun sakatlıklar yaşadığını takip ettik. Arda'nın da bedensel yapısının sakatlıklara çok uygun olduğu da bir gerçekliktir.
Bugün Galatasaray’ın yönetimine talip olan başkan adaylarından biri olsam Arda’yı elimde tutmayı seçim programıma koyardım. Ayrıca görev süresi tamamlanmış ve genel kurul tarafından düşürülmüş bir yönetimin futbol takımının geleceğini belirleyen böylesi kritik bir konuda irade göstermesini de doğru bulmadığımı eklemek istiyorum.
Kuşkusuz Arda çıkıp “sana ne?” diyecektir. Ben de genç ve yetenekli futbolcunun geleceğini ilgilendiren bu kararı elbette kendisinin alacağını biliyorum. Bizimkisi olsa olsa bir temenni, istek olur.
Arda’yı her hafta izlemenin keyfinden uzak kalma hayal kırıklığının yarattığı duygu bu…
Arda, Galatasaray kaptanına küfür edilmesin diye gitmek istiyorum, tarzında bir açıklama getirmiş. Artık şu gerçeği çok net biliyoruz ki taraftar zor zamanında takımıyla beraber yürümüyor. Onu desteklemiyor, köstek oluyor. Bu nedenle Arda'nın böylesi popülist davranışlar içindeki küçük bir taraftar kitlesinin ne dediği ile hareket etmemelidir. Önümüzdeki senenin Galatasaray takımının kadrosunda olmayı sürdürmelidir.
(*)