Uzay Gökerman

Uzay Gökerman

uzaygokerman@yahoo.com

Tüm Yazıları

2005 yılında İstanbul’da bir Şampiyonlar Ligi finali oynandı. Bu belki de tüm finaller içinde en heyecan dolu ve birinci devresiyle ikincisinin birbirine benzemediği çok ilginç bir karşılaşmaydı. Kuşkusuz Liverpoollular İstanbul’u bir başka hatırlıyorlar.

Maldini’nin henüz maçın başında şok golle Milan’ı 1-0 öne geçirmesiyle başlayan ralli, Crespo’nun golleri ile 3-0 olmuş, ikinci yarı Liverpool’un müthiş geri dönüşü ile 15 dakika içinde 3-3 gelmişti.

Böylesi geri dönüşlü maçları Fenerbahçe ile Galatasaray arasında hatırlıyoruz. 2001’de Fenerbahçe-Galatasaray (4-4) kupa ve Fenerbahçe-Gaziantepspor (4-3) lig karşılaşmalarının da unutulmaz birer ralli olduğunu eklememiz gerekiyor.

Haberin Devamı

Türkiye’de derbi denilince akla gelen ilk eşleşmenin Fenerbahçe-Galatasaray olduğuna kuşku yok. Ancak son on yılda bu derbi niteliğinden ve heyecanından uzaklaştı. Başka bir şekil aldı. Onun yarattığı boşlu da Fenerbahçe-Beşiktaş rekabeti doldurmaya çalışıyor.

Derbi kavramının en doğru tanımı; sonucun baştan kestirilememesi şeklinde olabilir.

Fenerbahçe-Beşiktaş eşleşmesinde böylesi bir nitelik olduğunu söyleyebiliyoruz. Bir de takımların rakip sahalarda daha başarılı olduğu istatistiğini gözlemliyoruz.

Kadıköy’deki 4-3’lük maçı kelimenin tam anlamıyla derbi tanımına denk düşmektedir. Pazar günü İnönü’deki son randevunun da bu enerjiyi dolu dolu insanlara yaşattığına kuşku yoktur.

Ancak derbi, heyecan bize futbolun gerçeklerini, gereklerini unutmamıza neden olmamalıdır.

Ortada olan bitenin futbol olarak tanımlanmasıyla birlikte geniş kitlelerin zihninde çok yanlış şartlanmalar yarattığı, bu da bir sonraki maçı bekleme, oynama ve tetkik sürecini etkilemesi şeklinde pratiğe dönüşmektedir.

Ortada 4-2 gibi çok gösterişli ve önemli bir skor olmasına karşın örneğin kazanan tarafın bu maçın sonucunu doyasıya yaşayamadığını izlemek gerekiyor. Kaybeden tarafsa bütün karşılaşmayı futbolcusunun yaptığı ihanete bağlıyor. Akıl sağlığını tamamen yitiren bir kısım bunun o futbolcunun yaptığı planlı bir hareket olduğuna da inanabiliyor. Çünkü bir hafta önce basit bir kaleci hatasına şike yakıştırması yapan yönetici ve köşe yazarlarımızın olduğu bir futbol dünyasına sahibiz. Karşılaşmayı başka bir gözle izleyen bir taraf bu maçı hakem hatalarına, gösterilen ve gösterilmeyen kartlara indirgemeyi seçebiliyor.

Haberin Devamı

Bütün bunların olmadığını söylemek de zor. Ancak bir derbiye sadece bu şekilde yaklaşıyor olmamızda bir sorun olmalıdır.

Aslında hepimiz biliyoruz ki yaşadığımız heyecan boş bir kör dövüşten kaynaklanıyor. Her ne olursa olsun kazanma güdüsünün devreye girdiği, aklın durduğu bir şeyden söz ediyoruz.

Yaşam içindeki genel duruş şekillerimiz bir karşılaşmanın 90 dakikasını da belirliyor.

Örneğin bizim için Dia’nın sol kanattan fuleli ilerleyişinin ardından adam akıllı bir pas veremiyor oluşunun çok fazla önemi olmuyor. Niang’in kendi alanında iki rakip oyuncuyu oyundan düşürüp 60 metre topu sürdükten sonra kaleciye nişanladığı şutu gereğinden fazla gözümüzde büyütüyoruz. Maradona’nın Dünya Kupası finalinde İngiltere’ye attığı gol bir işin nasıl başlanıp bitirileceğinin gerçek numunesidir. Santos’un sol taraftan cesur çıkışlarını alkışlıyoruz. Oysa Fenerbahçe’nin ilk yarı boyunca sol taraftan yaptığı atakların hepsinin verimsiz birer iş kalemi olduğunu görmüyoruz. Fenerbahçe’nin yediği iki golde de bu oyuncuların işlerini tam olarak yapmamasının ne kadar büyük etkiye sahip olduğu gerçeği ise bizim önemsemediğimiz detay oluyor.

Haberin Devamı

Beşiktaş’ın sezon boyunca yaşadığı defansif sorunlar, hızlı hücumlarda ve geriye atılan toplarda eksik yakalanması, daha üç gün önce duran toptan yediği goller, bir türlü doğru geri dörtlünün oluşturulamamış olması, orta sahada doğru düzenin kurulamamasının yarattığı boşluk, Quaresma’nın dışarıdan bakıldığından çok etkili gözüken ancak takıma hiçbir katkısı olmayan hücum organizasyonlarına karşı bütün görüş yeteneklerimizi kaybediyoruz.

Öyle olunca da 35 dakika bir takım etkili gözüküyor ancak işi bitiremiyor, sonra bir on beş dakika diğeri oynuyor; tamamen eline yüzüne bulaştırıyor, diğeri tekrar bıraktığı yerden lütfen, davetiye ile devreye giriyor. Bütün bu etkinlik dakikalarında ortasının yaşanmadığı çok garip, orantısız bir üstünlük ve teslimiyet izliyoruz.

0-1; 0-2, 0-3’e dönüşemiyor.

2-1; 3-1, 4-1 olamıyor.

2-4; 2-5, 2-6’ya gidemiyor.

Barcelona-Real Madrid maçından bambaşka bir şey olduğunu biliyoruz bizimkinin.

Ve bu derbide başarılı kalecileri dışarıda tutarsak görevini gerçek anlamda yapan tek bir adam sivriliyor; Alex.

Evet bu bir derbi olabilir; ancak kaliteden, gerçek anlamda futboldan söz etmememizin mümkün olmadığı bir karşılaşma oynanmış olduğunu ve bunu da doğru tarafından konuşmayı beceremediğimizi düşünüyorum.

Twitter'dan seçmeler...

Otras_CosasSS Sezin Otras_Cosas "Nerede değilsem, orada iyi olacakmışım gibi gelir". [C. Baudelaire]

birebirfutbol birebirfutbol Sergen Yalçın: "Kahe'ye yapılan 83. dakikadaki pozisyon yüzde yüz penaltı. Fırat Aydınus'a kocaman bir sıfır."

http://twitter.com/uzaygokerman