Geçen sezon Galatasaray’ın Beşiktaş’ı 3-0 yendiği karşılaşma Serdar Özkan’ın futbol kaderine yön veren bir maç olmuştu. O gün Serdar Özkan çok net pozisyonları harcamış, Beşiktaş’ın ağır yenilgisini kolaylaştırmıştı. Aynı Serdar’ın dün henüz 50. saniye oynanırken çok da iyi vuramadığı bir şutla attığı gol Beşiktaş’ın yenilgisini hazırlaması bakımından yine ilginç bir rastlantıydı.
Burak Yılmaz’ın yükselen futbol çizgisi göz önüne alındığında Türkiye’de futbolculara verilen şansın çelişkilerle dolu olduğunu biraz daha net ayırt edebiliyoruz.
Bu konuya basketboldan bir örnekle devam edelim, dün Beşiktaş CC’yı devirerek Kupa’yı kazanan Fenerbahçe’nin 35 sayı ile sahadaki en iyi oyuncusu Preldzic’in üç sene önceki acemi hallerini hatırladıkça kat ettiği bu aşamayı sürekli oynamasına borçlu olduğunu görmek gerekiyor.
Bu konuda neden ısrar ediyorum?
Sn. Demirören dün kongresinde Avrupa’nın en iyi oyuncularını transfer ederek herkesin imrendiği bir takım yaratmış olduğundan söz etti; ancak bu takımın önünün bir takım kişiler tarafından planlı bir şekilde kesildiğini de şiddetle ifade etti.
Beşiktaş’ın farklı futbolunu görmemek ve bunu kabullenmemek elde değil; bu fiili durum dün istatistiklere de yansıdı. İnanılmaz bir pas yüzdesi ve sayısıyla oynadılar. Ankaragücü ceza sahasına gönderilmiş 30’dan fazla ortanın da önemli bir sayı olduğuna şüphe yoktur.
Ancak topa bu kadar sahip olan takımın etkili tek bir atak geliştirememiş, gol pozisyonuna girememiş olması da bir başka önemli istatistik olarak göze çarpmaktadır.
Böylesi yetenekli ayakların pozisyon üretememesi bize başka şeyleri hatırlatmalıdır.
Öncelikle bir gerçek var ki futbolda cazibe merkezi değiliz. Ülkemize gelen isim yapmış futbolcular genellikle Avrupa futbolunda düşüşe geçmiş olan oyuncular oluyor. Almeida ve Simao her ne kadar Portekiz milli takım oyuncularıysalar da kulüp oyuncusu sınıflandırmasında ivme kaybetmiş futbolcular arasındadır.
Almaida’nın hafta arasında milli maç sonrasında yaptığı açıklamalar da bu görüşümüzü destekler niteliktedir. Portekiz’in bu yetenekli oyuncusunun gündeminde Beşiktaş’tan başka şeyler vardır. Yanlış anlaşılmasın bu oyuncuların sahada ortaya koydukları mücadelenin niteliğini sorguluyor değilim, mesele bu futbolcuların gerçek yeteneklerini ülkemizde ortaya koyamıyor olmalarıdır.
Öyle olunca da Sn. Demirören suçluyu başka yerde aramaktadır.
Beşiktaş isim isim incelediğimizde bir rüyanın gerçekleşmesi olabilir ancak takım olma konusunda gerekli sinerjinin yaratılamamış olmasının temelde etkisinin çok daha güçlü olduğunu görebilmek, kabullenmek gerekiyor.
Ankaragücü tam takım olarak sahasına çekilip, kendi arasında paslaşmasına izin vererek bir taraftan ne kadar iyi oynuyor olduğunu rakip oyunculara hissettirerek diğer taraftan da gerektiği zaman etkili savunma yaparak ve hızlı hücumlarıyla resmen Beşiktaş’ı kandırdılar. Bu Abdullah Avcı’nın İBB’sinin taktiğinden farklı bir oyun değildi.
Serdar Özkan oynadığı takımlarda yeterli zaman alabilmiş olsa ve her karşılaşma futbolculuğunu kanıtlama ihtiyacını hissetmese büyük bir ihtimalle dün Beşiktaş’ın sağ tarafından geliştirdiği ataklardan çok daha etkili sonuçlar alabilirdi Ankaragücü.
Beşiktaş son üç hafta ağır yenilgiler almamışsa bunu rakip oyuncuların son vuruş ve tercihlerinde yaptıkları yanlışlara, hatalara ve yetersizliklerine borçlu olduğunu mutlaka bir yere not yazmalıdır.
Öyle olunca da İbrahim Toraman gibi bir futbolcu, futbolun dışına çıkarak rakiplerini durdurmaya kalkmazdı değil mi? Geçen hafta kırmızı karttan kurtulan İbrahim’in biraz daha dikkatli olacağını tahmin ederken, maçın daha 14. dakikasında rakibe attığı kasti dirseği yan hakem geçen hafta olduğu gibi dün de kaçırdı, görmedi. Belki gördü ancak yaratılmış gerginlik ortamının etkisiyle devam etti.
Schuster hiç yoktan bir Ernst sorunu yarattı.
Aslında bunun gelişimine transfer komitesiyle birlikte bütün Beşiktaş yönetiminin katkı yaptığını görmezden gelemeyiz. İBB maçında Aurelio’nun yalnızlığından söz etmiştik. Bunun nasıl kırmızı karta dönüştüğünden. Bu aynı zamanda üç yıldır Ernst ile oynayan bir takımın bütün dengelerini bozan bir tercihti.
Şimdi Ernst’in performansını konuşuyoruz. Aslında gerçek mesele Ernst’in nasıl bu hale gelmiş olmasıdır. Ernst ve Aurelio Beşiktaş’ın orta sahadaki omurgasıydı. Fernandes ile risk alınmış oldu. Sonuç ortadadır.
Bütün olumsuzluklara karşın Beşiktaş’ın bu görüntüsü aslında ilk yarıdan kalmadır, takım olma yolundaki sancılarıdır. Sezon ortasındaki transferler on dört puan geride kalmış bir takımın şampiyonluk mücadelesi için değil, önümüzdeki sene için değerlendirilmelidir.
Galatasaray gibi Beşiktaş için bu sezon bitmiştir. Rüyadan uyanma zamanıdır, yoksa kabusa dönüşecektir.