Fenerbahçe-Galatasaray rekabetinin sporumuz için ne kadar önemli olduğunu bu seride bir kere daha görmüş, anlamış olduk. Fenerbahçe Ülker, Galatasaray Cafe Crown dışında hangi takımla eşleşmiş olsaydı bu final bu kadar oynanmaz, büyük bir olasılıkla da geçen hafta Perşembe günü tamamlanırdı.
Hatta bir adım öteye gidelim, bunu yazıyor olduğum için Galatasaray formasını giyen oyuncular alınganlık göstermesinler, zaten maç sonunda Ermal da benzer açıklamalarda bulundu; bu oyuncuların üzerilerinde sarı kırmızı dışında başka bir forma olsaydı sonuç yine değişmezdi.
Ancak işte o forma rekabeti bu noktalara kadar taşıdı, bir anlamda Fenerbahçe Ülker’in başarısını daha da büyüttü, değerini arttırdı.
Galatasaray Cafe Crown bu bakımdan belki de potansiyelinin üzerinde bir çizgiye geldi, hatta öyle ki Salı günü Sinan Erdem’de oynanan maçla taraftarının kattığı sinerji ile birlikte şampiyonluğa da inandı. Ezeli rekabetin doğasında böylesi mücadelelerin sonunda sürprizler olduğuna da defalarca kere şahit olduk. Bu nedenle Galatasaray Cafe Crown’ın şampiyonluğu bir tesadüf sayılmazdı.
Ancak bu serinin en başında yazdığımız şeyi hatırlayalım, basketbol sonunda daha iyi olanın kazanacağı bir spor olarak diğerlerinin önüne geçiyor. Çünkü 7 maçlık seri ister istemez başarının bir takımın bütün bileşenlerinin devreye girmesini sağlıyor. O serinin bir maçında kötü gününde olmanız sonrakiler için ölçü olmuyor.
Bire bir incelediğimizde Galatasaray Cafe Crown’da Johnson isminin öne çıkıyor olduğunu ayırt ediyoruz. Dün Fenerbahçe Ülker’de hiçbir oyuncu onu durdurmayı başaramadı. Oyunda olmadığı zaman dilimlerinde iyi göründü. Neredeyse son bir saniye kala attığı üç sayılık atış bile oyuncunun niteliğini, potansiyelini konuşmak için bize yeterli veri sağlıyor.
Ancak gerçekten çok iyi mücadele etmelerine rağmen diğer oyuncular Johnson’ın seviyesine çıkamadılar. Rolleri maçı alıp götürecek, koparacak bir standarda hiç çıkamadı; daha çok Fenerbahçe Ülker’i dengelemeye çalıştılar.
Her maç belli bir çizgi üzerinde kalma gayretindeki Shumpert bile seride herhangi bir maçı alacak performans gösteremedi.
Oysa Fenerbahçe Ülker’de bütün bir seriyi ve onun parçaları olan maçları farklı şekillerde oynayabilen oyuncular vardı. Üstelik o oyuncuların önemli bir bölümünü direkt olarak sonuca götüren veya etki eden rollerde izledik.
FENERBAHÇE ÜLKER | ||||||||
Klasman | Atış Yüzdesi | Ribaunt | ||||||
Sayı | 2 Sayılık | 3 Sayılık | SA | H | S | T | A | |
Euroleague | 78,2 | 52,20% | 37,10% | 70,80% | 10,1 | 24,6 | 34,7 | 14,7 |
Beko Ligi | 84,4 | 55,30% | 37% | 68,70% | 9,9 | 24 | 33,9 | 17,8 |
1. Final Maçı | 81 | 56% | 39% | 70% | 10 | 28 | 38 | 21 |
2. Final Maçı | 95 | 57% | 45% | 94% | 5 | 32 | 37 | 21 |
3. Final Maçı | 93 | 63,1% | 30,4% | 80% | 7 | 26 | 33 | 18 |
4. Final Maçı | 85 | 55.3% | 54,5% | 71,4% | 12 | 20 | 32 | 15 |
5. Final Maçı | 71 | 47,0% | 23,0% | 74,0% | 14 | 19 | 33 | 9 |
6. Final Maçı | 91 | 51,1% | 40,0% | 75,0% | 14 | 20 | 34 | 19 |
Örneğin çok ilginçtir May belki de Oktay Mahmudi’yi en fazla şaşırtan oyuncu olmalıdır. Dünkü maçta üç sayılık atıştan isabet bulunca bütün salonun şaşkınlıktan ne tepki vereceğini bilemediği bir an oldu. Üstelik May oynadığı her maçta “bir şey” yaptı. Neredeyse oyunda kaldığı süre boyunca her ne yapıyorsa ve atıyorsa %100’e yakın bir istatistik yakaladı.
GALATASARAY CAFE CROWN | ||||||||
Klasman | Atış Yüzdesi | Ribaunt | ||||||
Sayı | 2 Sayılık | 3 Sayılık | SA | H | S | T | A | |
Beko Ligi | 79 | 54% | 35,30% | 75,40% | 8,3 | 22,2 | 30,5 | 17,7 |
1. Final Maçı | 59 | 40% | 20% | 89% | 6 | 24 | 30 | 12 |
2. Final Maçı | 74 | 45% | 29% | 74% | 11 | 20 | 31 | 14 |
3.Final Maçı | 97 | 53% | 53,3% | 72,4% | 10 | 26 | 36 | 18 |
4.Final Maçı | 74 | 51,6% | 40,9% | 71,4% | 9 | 16 | 25 | 13 |
5.Final Maçı | 72 | 61,0% | 24,0% | 56,0% | 12 | 28 | 40 | 19 |
6.Final Maçı | 88 | 61,1% | 38,0% | 83,3% | 8 | 24 | 32 | 19 |
Tutku Açık’ın tutkusunu ve arzusunu görmemek, saygı duymamak mümkün değil; ancak tam denk olmasa da Ömer Onan standardın takımına katkı yapamadığını söylememiz gerekiyor. Ömer final serisinin içinde çok inişli çıkışlı oyun sergiledi ancak en kritik sayılarda onun bilek hareketini izledik.
Ukiç ve Jasikevicius alternatifine sahip olmak zaten başlı başına bir fark yaratıyor.
Lavrinoviç’in maçın tamamlanmasına bir dakika kala attığı ancak isabet kaydedemediği üç sayılık atışın bile bu maçın sonucuna dramatik bir şekilde etki ettiğini gördük.
Oğuz Savaş’ın ulaştığı çizgi Türkiye standartlarını çoktan aştı ve geçti bile. Mirsad her ne kadar Fenerbahçe Ülker ekol oldu diye açıklama yapıyorsa da, bunu kişileştirirsek Oğuz’un gerçek bir ekol olduğunun farkına varmalıyız.
Kaya Peker’in oyun anlayışı her iki tarafın da sinirini bozan bir havada; bu nedenle ne zaman ne katkı yapabileceğini ya da zarar vereceğini kestiremiyorsunuz.
Marko Tomas elindeki sakatlığa karşın çok önemli katkının adı oldu.
Ve elbette Tanjeviç’in ülkemize armağanı olan Preldzic… Onun için çok şey yazmak gerekiyor.
Sakatlıkları nedeniyle kenardan maçı izleyen Mirsad, Vidmar ve Kinsey’in isimleri bile başlı başına birer potansiyeldir.
Sezonu çift kupalı tamamlayan Fenerbahçe Ülker bu sezon final four oynamayı da hak etmişti. Statü lig usulü olmasaydı belki bunu da başaracaktı ancak ilk 16 takımın arasından sıyrılıp, gruplardan çıkmayı başaramadı. Büyük bir talihsizlikti. Çünkü Avrupa’da mücadele eden İsrail hariç bütün ülkelerin takımlarını yenmeyi başardı.
Fenerbahçe Ülker hak edilmiş şampiyonluk kupasını biraz gecikmeli de olsa aldı. Girişte yazdığımız şeye geri dönersek rekabetin bu kadar büyük enerji taşıdığı bir yerde Galatasaray taraftarının yaptığı şeyi de anlayabilmek gerekiyor. Olmasaydı çok daha iyi olurdu ancak her şey rasyonel bir akılla çözümlenemiyor. 100 yıllık rekabetin yarattığı şeyi bir senede değiştiremezsiniz.
Önemli olan taraftarın nasıl davrandığı değil sporcuların ve teknik adamların bu serideki fair-play anlayışı, ruhu ve davranışıydı. Bu tutum birkaç sene devam ederse tribünler de değişir.
Bu bakımdan her iki takımı da yürekten kutluyorum.
Hiç kuşku yok bu seneki Fenerbahçe olayını ayrıca değerlendirmek, konuşmak gerekiyor.
Türkiye’nin spor yapılan her yerini sarı lacivert renklere boyayan ve marşını çaldıran Fenerbahçe’ye “beşinci” şampiyonluğu hayırlı olsun.