Fenerbahçe 13 maçta toplam 18 gol yemiş; ortalaması 1,4 gole denk düşüyor. Bunun bir diğer anlamı maç kazanabilmesi için en az üç gol atması gerekiyor. Zaten sahadan 3 puanla ayrıldığı karşılaşmalara baktığımızda bu ortalamayı tutturduğunu, hatta daha fazlasını başardığını görüyoruz.
Ortada yarım bardak su var; peki biz dolu tarafına mı bakacağız, yoksa dolusuna mı?
Ligin en az gol atan takımından bir maçta 2 gol yiyen bir Fenerbahçe’yse söz konusu olan elbette boş tarafıdır görülmesi ve üzerinde düşünülmesi gereken. Üstelik Bucaspor attığından çok daha net üç gol pozisyonunu kaçırmışken. Biraz abartı da olsa Samet Hoca'nın sözlerine hak vereceğiz bu maçın 5-5 bitmesi de mümkündü.
Yobo’nun kiralık, Lugano’nun da fazlasıyla güvenilmez, Bilica ve Santos’un yolcu olduğu bir defansın daha uzun süre Fenerbahçe’nin başına dert olacağı ve bu haliyle asla dördüncülükten daha yukarı çıkamayacağını söylemek için de kâhin olmaya gerek yok sanırım.
Bu konuya bir başka vesileyle geri döneceğiz.
Güiza’nın yokluğunda Fenerbahçe’nin hücum hattında üst düzeyde bir yardımlaşma var ve neredeyse hemen herkes gol atmak için sırasını bekliyor; geçen seneki Fenerbahçe asla bu maçtaki ikinci ve dördüncü golleri atamazdı. Bu sezonu farklı kılan oyuncu Niang’dır ve Fenerbahçe yönetiminin belki de son beş yılda yaptığı en isabetli transferlerden biridir. Fenerbahçe bol gol buluyorsa bunda santrafor bölgesindeki oyuncunun futbolculuk mantalitesinin farkı belirgin olarak göze çarpmaktadır.
Son maçlarda orta yapamadığı için eleştirdiğimiz Gökhan Gönül’ün bu karşılaşmanın sonucuna direkt etkide bulunan kanat akınları geliştirip asistler yapması sanırım bizim altını çizmeye çalıştığımız şeyin haklılığını ortaya çıkarmıştır. Gökhan bu tempoda devam edip, özelliklerini geliştirirse Barcelonalı Alves ile yarışır hale gelir; muhtemelen de İngiltere’nin önemli takımlarından birine transfer olur. Biz de kendisini ayakta alkışlarız.
Stoch da solda kendisini ispat derdine girmemiş olsa, topları zamanında ve yerinde ayağından çıkarabilse Fenerbahçe Bucaspor karşısında daha ilk yarıda tarihi bir skora imza atabilirdi. Stoch’a Kezman ve Güiza’nın maç videolarını izlettirmek, üzerine de Niang’ın verimli futbolunu karşılaştırmalı olarak anlatmak gerekiyor. Stoch bu şekilde gücünü ve moralini boş yere harcıyor. Değişmek için kenara giderken yüzündeki ifadeden mutsuzluk, doyumsuzluk akıyordu.
Fenerbahçe’nin 3.000. golü ile bir başka istatistiğe ismini yazan, bu karşılaşmada üç gol birden atarak takımını rahatlatan Alex için söylenmemiş, yazılmamış, anılmamış bir övgü sözcüğü ya da cümlesi kalmış mıdır? Alex kendi dilinden anlayan bir futbolcu bulduğunda etkinliği ve özellikleri sanki logaritmik olarak artıyor. Ulaşılmaz hale geliyor.
Savunmadaki zafiyetten söz ettik. Kuşkusuz buradaki temel sorun Fenerbahçe’nin defans bloğundaki Brezilyalılarından kaynaklanıyor. Bilica-Baroni-Santos üçlüsünden hangisi oynarsa mutlaka bir sorun çıkıyor. Bu futbolcuların kafaları, motivasyonları asla sahada değil.
“Baroni’nin yanında bu maçta kim oynadı?”
“Adı bir iki maçtır duyulan genç bir çocuk.”
“Peki, bu çocuk kaç kilometre koştu?”
“Muhtemelen ilk üç futbolcu arasındadır adı.”
Hani geçtiğimiz maçın sonunda yazmıştık ya mesele karıncanın ne kadar su taşıması değil, hangi amaçla o eylemi gerçekleştiriyor olduğudur.
Yeri geldiği için bir kere daha yazacağız; Fenerbahçe taraftarı, taraftarlık kimliğinden hızla uzaklaşıyor. Bunun detaylarını bir başka yazıya erteliyorum sürekli, bir araya sıkıştıracağım.
Baroni ve Santos’un yuhalanması, ıslıklanması aklın alacağı bir şey değildir.
Fenerbahçe taraftarının yuhaladığı oyuncu sarı lacivert forma için top koşturan oyuncularıdır. Bundan ötesi de yoktur.
Fenerbahçe hala tam bir istikrar yakalayamadığı bu sezonda liderin altı puan gerisinde kendisine yer bulmuş olması bir anlamda şampiyonluk şansını devam ettiriyor anlamına geliyor. Aradaki puan farkı Kayserispor ve Trabzonspor’a verilmiş üçer puanlar olduğu hesaba katılır ve bu iki takımın da İstanbul’a gelecekleri düşünülürse bardağın dolu tarafı için bir şeyler söylemiş olabiliriz.
Mustafa Kamil Abitoğlu standartların çok altında bir maç yönetti.