Cüneyt Çakır’ın Şampiyonlar Ligi’nde verdiği iki penaltı kararı herhalde çok etkilemiş olacak lig standardımızın çok altında bir kararla daha henüz birinci dakika bile tamamlanmadan beyaz noktayı gösteriverdi hakem Aytekin Durmaz.
Galatasaray aleyhine çok ağır bir düdüktü; böylesi standardı düşük kararların ligin seyrini etkileyeceği konusunda da çok ciddi kaygılar taşınmasına neden olmuştur. Aynı hakem maç boyunca benzer pozisyonları ceza sahasında dışında devam ettirmekten de geri durmadı.
Fakat “maça 1-0 yenilgi ile başlamış olmak Galatasaray gibi takımın futbolunu bu kadar derinden etkilemeli midir?” sorusunun cevabına anlayışla yaklaşmak çok da kolay değildir.
Rijkaard’ın başı sağ olsun maçtan önce haberimiz oldu, sanki sadece teknik adamın değil de bütün takımın bir yakınını kaybetmiş gibi oynadığı karşılaşma izledik dün akşam. Geçen haftaya damgasını vuran o kanat akınlarının zerresi yoktu ortada; ancak Büyükşehir Belediye maçından sonra yaptığımız yorumda altını çizmiştik, farklı olan Baros’un golcülüğüydü. Kewell da bizim geçen sezon bildiğimiz oyuncunun mirasından tüketiyor sanırım.
Rijkaard hafta arası kendince bir macera aramış; antrenmanlarda Servet’i yedek soyundurmuş. Milli oyuncu da kalkmış hesap sormuş, mesele büyümüş; gazetemizdeki haberin özeti buydu. Hani Servet biraz aksıyor olsa, hatalar yapsa şöyle ucundan azıcık olsun Rijkaard’a hak vereceğim de sezon başından bu yana Galatasaray’ın belki de formdaki tek oyuncusu, defansı toparlayan bir adamı neden oynatmamak üzerine bir taktik için kafa yorar teknik adam, anlayabilmek için gerçekten o ikilinin arasında yaşıyor olmak gerekiyor.
Mesele Gökhan Zan’a yer açmak mı?
Galatasaray’ın rotasyona ihtiyacı mı var?
Bizim bilmediğimiz bir ligde mi mücadele ediyor bu takım?
Teknik adamlarla futbolcular arasında neler oluyor? Neyi paylaşamıyorlar ya da sorunları nedir bu insanların?
Hani Fenerbahçe’de Cristian takıma alınmayınca Santos ile Bilica nasıl kendilerini maça vermediler; Servet’in yokluğuyla da Galatasaray’ı zaten aksayan ve kötü defansının bulunduğu bölge rakip Karabük’e terk edilmiş TOKİ’nin ağzını sulandıracak boş bir araziye döndü. Galatasaray’ın bu karşılaşmayı 2-1 tamamlaması sadece mucize değil; Kardemirli oyuncuların yetersizlikleri beceriksizlikleriydi. Bu maçın hakkında Barış’ın attığı gol de yoktu ya; zaten golü atan oyuncu da inanamadı bu kadar basit bir gol bulacağına…
Üstelik defansın hemen önünde yer tutması gereken Barış, Ayhan ve Cana üçlüsünü bu karşılaşma boyunca görebilmek mümkün olmadı. İkinci golden sonra Galatasaray kimliğini kaybetti tamamen dağıldı.
Rijkaard’ın Aydın tercihi çok yanlıştı. Aydın maç çevirecek bir oyuncu değil; nispeten daha rahat karşılaşmalarda rakip zaten çözülmüşken oyunda bulunması gerekiyor. Serdar Özkan tercihi belki işlemeyen sağ kanada hareketlilik getirebilirdi.
Misimoviç hızla irtifa kaybediyor. Bu şekilde devam ederse forma bulması kenarda bekleyen diğer oyunculara haksızlık olacaktır.
Yıllardır Galatasaray’ı bu kadar isteksiz hiç izlememiştik. Hani şanssızlıkları var; gol kaçırıyordu, en azından mücadele ediyordu. Karabük karşısında böyle bir takım yoktu. Karabük iyi mücadele etti ancak Galatasaray’ın böylesi etkisizleşmesine neden olacak ne bir taktiği ne de futbolcu kalitesi vardı. Sorun sarı kırmızılı takımın kendisindeydi…