Pazar akşamı, Ankaragücü yenilgisinin hemen sonrasında Mehmet Helvacı sıcağı sıcağına duruma el koyacaklarını belirten bir açıklamada bulunmamış, Adnan Polat ertesi gün Rijkaard ile yola devam edeceklerini tekrarlamış olsaydı kuşkusuz futbol kamuoyu üç gündür Galatasaray’ın yeni teknik adamı için bunca ismi tartışıp kafa yormazdı. Ancak Galatasaray camiasının bu kadar acele ediyor oluşunun gerisinde öğrenilmiş çaresizlikten kaynaklanan bir refleks vardır.
Fenerbahçe derbisi!
Galatasaray, Fenerbahçe ile üç hafta sonra oynuyor olsaydı gündem bu kadar Rijkaard üzerine yoğunlaşmayacaktı. Yönetim, fazlasıyla kredisini tüketmiş ve oyuncularıyla arasındaki iletişimi kopmuş bir teknik adamla Fenerbahçe karşı, üstelik Kadıköy’de derbi oynayıp, yeni bir Deja vu yaşamayı göze alamadı.
Şu an kimin geleceği çok büyük bir önem taşımıyor. Yeter ki Fenerbahçe derbisi kazasız bir şekilde atlatılsın. Bir gerçek var ki teknik adam değişiklikleri, yeni bir oyuncu transferi derbilerde her zaman şans ibresini değiştirmiştir.
“O zaman hangi teknik adamı takımın başına getirmelidir ki takımda ve camiada ekstra bir motivasyon yaratsın?”
Cumartesi ve Pazar akşamı İnönü ve Ali Sami Yen’de birbirinin neredeyse kopyası iki karşılaşma oynandı. Birincisini yorumlarken konuşmuştuk, Türkiye’de insanlar en fazla üç büyük takımın maçlarını merak ediyor ve takip ediyor. Öyle ki; her maç öncesinde yayıncı kuruluş bu üç büyük takımın maçlarını izlemeye gelen inci taneleri gibi yan yana dizilmiş teknik adamları görüntülüyor. Bunların bir kısmı yorumculuk da yapıyor. Zaten Hikmet Karaman da ifade etti, Manisaspor’un başına gelmeden önce maç yorumları yaparken en fazla Beşiktaş’ın maçlarını izlemiş. Hatırlayalım, Mustafa Denizli de Beşiktaş’ın başına geçmeden önce maç yayınlarında yorumculuk yapıyordu.
Demek ki üç büyük takımın nasıl oynuyor olduğunu bilmek için aslında çok fazla gayret gerekmiyor.
Zaten Manisaspor teknik adamı Hikmet Karaman olsun, Ankaragücü’nün çiçeği burnunda teknik direktörü Ümit Özat olsun rakiplerine karşı çok basit bir taktikle oynadılar.
Beşiktaş defansını çok ileride kurduğundan, bu zaten sezon başından bu yanan en az bir Beşiktaş maçı yorumlamış bir kişinin rahatlıkla görebileceği bir gerçektir, geride geniş alanlar bırakıyordu. Öyleyse o bölgeye atılacak uzun toplara ofsayda düşmeden koşular yapacak becerikli bir iki oyuncu ile Beşiktaş’ı çözmek mümkündü.
Galatasaray maçlara çok baskılı başladığından benzer taktiği uygulamak mümkündü. Zaten Ankaragücü’nün daha maçın 3. dakikasında topun durmasına bile izin vermeden bu kadar hızlı oyun kurmasının nedeni de başka bir şey olamazdır.
Üç büyük takımın yediği gollere baktığımızda, Fenerbahçe bu şekilde iki şampiyonluk kaybetmiştir, defansta az adamla kaldığını görüyoruz.
Anadolu takımları ve onların başındaki teknik adamların temel futbol anlayışlarının bu olduğunu söylemek mümkündür. Bir diğer taktik sert oyundur ki Pazartesi akşamı Ziya Doğan’ın Konyaspor’a oynattığı futbol da bunun iyi bir örneğiydi. Ziya Doğan, geçen sene Diyarbakırspor’a nasıl sert futbol oynatıyorduysa bu sezon aynısını Konyaspor’a uygulatmaktadır.
Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray hücum ederek, futbol oynamaya çalışarak maçlarını tamamlıyorlar. Zaten topla oynama istatistiklerine baktığınızda hep bu üç takımın lehine olmak üzere %60-65’e %40-35 oranları görürüz.
Kuşkusuz elmalarla armutları eşitlemeye çalışmıyoruz. Üç büyük takımla diğerleri arasında ekonomik olarak büyük bir uçurum var. Bu fark her şeye yansıyor. Öyle olunca da ister istemez böylesi taktikler ortaya çıkıyor.
Geçen sene sezonun en flash teknik adamı Yılmaz Vural’dı.
Fenerbahçe’yi Kadıköy’de yendikten sonra İstanbul’un yedi tepesini yerinden oynatabilecek sihri elinde tutuyormuşçasına konuşuyor ve hareket ediyordu. Ancak bu sezon yaşadığı hezimetlerin sonu gelmeyecek gibi duruyor. Son Trabzonspor maçında Selçuk “yeter arkadaşlar” demese maçın nerede tamamlanacağını kimse bilemezdi. Kasımpaşa’nın yaşadığı başarının ya da başarısızlığın merkezinde aynı kişi vardır; Yılmaz Vural ve onun karşılığı da istikrarsızlıktır.
Dün akşamüstüne kadar ismi Galatasaray’a en fazla yakıştırılan Hikmet Karaman geçen seneden Yılmaz Vural’ın boşalttığı koltuğu dolduruyor gibi görünüyor. Hikmet Karaman’ın teknik adamlık bilgisine, tecrübesine yönelik tersi bir yorum yapmak bize düşmez. Ancak Hikmet Karaman henüz bir istikrar yakalayamayan teknik adamlar listesinde duruyor.
Örneğin bir Ertuğrul Sağlam, Abdullah Avcı, Aykut Kocaman, Mehmet Özdilek, hatta Tolunay Kafkas, kuşkusuz Şenol Güneş’in başardığı şeyi, birden fazla yıl aynı takımın başında kalma tecrübesini henüz yaşamış değildir. Bakın burada ince bir çizgiden söz ediyoruz; başarı değil buradaki kıstas; istikrardır!
Kuşkusuz kendisi dün akşamüstü saatlerinde Manisaspor başkanı aracılığıyla yaptığı takımının başında kalma açıklamasının çok doğru olduğunun altını çizmek isterim. Hikmet Karaman kendisine kamuoyunun açtığı daveti kabul etmiş olsaydı; örneğin Rıza Çalımbay gibi, muhtemelen ömrü en fazla sezon sonuna kadar olurdu.
Ertuğrul Sağlam, kim bilir belki bu sezon Şenol Güneş, Süper Lige yepyeni bir anlayış getirmiştir, getirecektir.
Zico çok önemli bir teknik adamdı. Fenerbahçe’nin ve ülkemizin adını farklı bir kategoriye koyuyordu. Ancak bu değer bir başarısızlıkla veya incir çekirdeğini doldurmayacak bir zıtlaşma sonunda yitirildi.
Daum, Fenerbahçe’ye çok önemli hizmetlerde bulundu. Son ana kadar şans olduğunu düşünüyordum. Ancak son maçla kaybedilen şampiyonluk senaryosu iki defa kendisi zamanında yaşanınca onun için yapılacak bir şey kalmadı.
Şimdi sıra Rijkaard’ta.
Bütün bunlar futbolumuzun ayarını etkiliyor. Benim kişisel fikrim, Rijkaard’ın sezon sonuna kadar takımın başında kalması yönündeydi.
Ancak…
Artık Rijkaard için geri dönüş imkansız gözüküyor. Sebebini girişte konuştuk. Galatasaraylıları bu reflekse iten şeyin yıllardır yaşanan öğrenilmiş çaresizliğin yarattığı endişeler olduğuna kuşku duymamak gerek. Bu da zaten kalıcı istikrarı yok ediyor.
Galatasaray’ı mevcut durumundan çekip kurtarmak adına değil, sonrasını sonra düşünerek, ancak kısa vadede geçici başarılar kazanması için bu ülkeyi çok iyi tanıyan bir teknik adamı takımın başına getirmesi en mantıklısı gözüküyor.
Mustafa Denizli’nin yaptığı şeyi tekrarlamaya aday bir teknik adamdan söz ediyorum; Daum!
Daum, Hakan Şükür'ün (Aykut Kocaman'ın Galatasaray şekli) sportif direktörlüğü altında çalışır mı o da ayrı bir konu elbette...
Ayrıca, Daum Fenerbahçe’yi Kadıköy’de yenebilecek potansiyeli içinde taşıyor. Kuşkusuz bu Galatasaray’ın şu an şampiyonluktan öte arzu ettiği bir tutkudur.
Derbi ile ilgili yorumumuzu Galatasaray’ın teknik direktörü kesinleştikten sonra yapabileceğiz.