Galatasaray taraftarı son Karabükspor maçında dev bir pankart açtılar.
“İstifa da bir hizmettir.”
Bu mesajın iki adresi vardı; bir tanesi teknik direktör Hagi’ye, diğeri de başkan Adnan Polat’a. Karşılaşma boyunca da bunu sözle de ifade ettiler.
İstifaya davet edilen sayın başkanın Galatasaray’ın son iki şampiyonluktaki etkisi ve katkısı azımsanabilir mi?
Biz nasıl bu kadar kolay unutabiliyoruz.
Geçen sene Beşiktaş başkanı Sn. Demirören de stadyumlara giremiyordu; deplasman maçlarını da gizli kapaklı, pencerelerin ardından izliyordu. Beşiktaş taraftarının özellikle sezonun ikinci bölümünde kazandıkları ya da kaybettikleri maç sonlarında tek bir seslenişi vardı.
“Yıldırım Demirören yeter!”
Beşiktaş’ın çift kupalı şampiyon olduğundan bir yıl sonrasından söz ediyoruz.
Sonra ne oldu?
Demirören, peş peşe çok önemli transferler yaptı; taraftarın ilgisi, algısı, motivasyonu değişti. Birkaç ay önce stadyumlara alınmayan başkan yeniden istenen adam oldu. Taraftar aynı şekilde bağırıyordu, ancak bu sefer vurgusu bambaşkaydı.
Hani insanın şöyle diyesi geliyor.
“Hiç olmazsa hemen gevşemeyin, biraz kendinizi ağırdan satın. Sürekli bir duygu yaşamasını hiç beceremeyecek misiniz?”
Yanlış anlaşılmasın; bu sesleniş sadece Beşiktaş taraftarına değil; bugün Galatasaray taraftarı da aynı çizgiye gelmiş durumdadır; yarın bir diğeri…
Galatasaray taraftarı Karabükspor maçına 52.000 kişi gelmiş, takımını desteklemiş olsa da o pankartı elden ele bütün tribünlerde dolaştırsa yine bir yere kadar bu duruşu anlamak mümkün olurdu.
O karşılaşmada en çarpıcı karelerden bir tanesi de küçük bir bayanla maçı etrafında kimse olmadan izleyen Haldun Üstüneldi.
Yıllar sonra, büyük fedakarlıklar ve tavizler vererek sahip olunan stadyumun hal-i pürmelali budur işte.
Oysa sezona küme düşme çizgisine kadar inerek başlamış Liverpool’un tribünleri hiç terk etmeyen ve her maç dolduran taraftarının bu seneki performansı bizimkilere ilham bile olamadı.
Çünkü Liverpool taraftarı, takımına bir söz vermişti.
“Sen asla yalnız yürümeyeceksin!” Hiçbir zaman da yalnız bırakmadı.
Bizim taraftarımız ise en küçük başarısızlıkta takımına sırtını dönerek maç izlememeyi bir eylem çeşidi saymayı marifet bilir.
Aman bu yazıdan protesto edilenleri savunuyor şeklinde bir sonuç çıkmasın. Meselemiz nasıl tavır alıyoruz, hareketlerimizi ne belirliyor ve bunda ne kadar tutarlı olabiliyoruz üzerinedir.
Kaybettiği bir maç sonunda taraftarını tribünlere çağırarak üzülmüş takımının gönlünü alan bir taraftar görüntüsü kadar değerli bir duruş olabilir mi?
“Kazanmak istiyorsan; önce kaybetmeyi de öğrenmek gerekiyor.”
Hüzünde yok, cefa da yok, ekende yok, biçende yok, sevinçte, başarıda ortak bizim futbol taraftarı…