Kaybeden Kararsızlar Kulübü
Yaklaşık olarak geçen yılı andıran sezon Fenerbahçe adına dün itibarıyla tamamlandı.
Fenerbahçe için geçen sezon neler konuştuysak üç aşağı beş yukarı belki farklı kişilerin özelinde benzer konuları tartıştık, sorunlara çözümler üretmek üzere kafa yorduk.
Önümüzdeki sezon girdiler aynı olursa çıktılar değişir mi?
Hiç sanmıyorum.
Fenerbahçe zaten düğmeyi en başından yanlış iliklemiş bir yönetim anlayışı, organizması, planı ve programıyla her sezon neredeyse aynı sonucu alacağını bilerek yarışa başlıyor ve tamamlıyor.
Önceki gün Tadic ve Dzeko’nun Samandıra mutfağında vedası vardı. Ayaktaki fotoğrafta futbolcularla birlikte Mourinho, Acun Ilıcalı ve Ali Koç vardı.
Bu ekibin arka fonunda bir gaz tüpü, birkaç tencere tava, ocak, davlumbaz, çaydanlık duruyordu. Yerler de seramik kaplıydı haliyle…
Kimin aklına geldiyse o kişinin Fenerbahçe ile ilgili herhangi bir konuda akıl vermesine engel olunması gerekiyor.
Peki Tadic ve Dzeko’yu mutfağa mahkûm eden esas sorun neydi?
Bu kadar kariyerli iki oyuncunun yuhalanma ve ıslıklanma kaygısıyla son maça çıkmak istememeleri.
Sorunun bir ucunda taraftar diğer tarafında Yönetim var.
İkisi bir araya gelemiyor ve ortada kalan oyuncular da bu durumunun içinde eziliyor.
Maç sonunda Kostic ve Skriniar kendilerine yöneltilen Fenerbahçe’de kalıp kalmamalarıyla ilgili soruya biri görüşüyoruz, diğeri de kendi Kulübümle turnuvaya gidiyorum şeklinde cevap verdiler.
Mourinho konusunda Camia’da her kafadan ayrı bir ses çıkıyor.
Sezon boyunca tek başına takıma liderlik etmiş, ön cephede bir dolu kişiyle mücadele vermiş adamın teknik direktörlük meleklerini sorgulanıyor.
Fenerbahçe taraftarı yine kendisini dolduruşa getiren, manipüle eden, kafasını karıştıran “yorumcuların” peşine takılarak fikri dünyası parçalanmış bir şekilde oradan oraya sürükleniyor.
Taraftar, karşılaşma sırasında, Fenerbahçe’ye son dönemde gelmiş en skorer futbolcu topla buluştuğu her pozisyonda yuhalıyor!
Alın size çarpıcı birkaç başlıkta sezon sonu finali!
Sorunları yaratanlar veya onun bir parçası olanlar ya da haline gelenler “o sorunları” çözecek düşünceyi üretemezler; plan program yapamazlar.
Bu eşyanın doğasına aykırı bir durumdur.
Fenerbahçe’nin belki de dışsal sorunları tüm süreçlerin toplamında en fazla krize sebebiyet vermesine karşın bu sorunları anlama, kavrama ve tüm bunları yönetme konusunda yetersiz kalındığı sürece o mekanizmayı, organizasyonu elinde bulunduran kişilerin, dahası liderin samimiyeti veya iyi niyeti burada mevzu bahis değildir!
Aziz Yıldırım her zaman Yönetim Kurulu arkadaşlarının liyakatinden ve tek başlarına sorumluluk alabilme ve sorun çözme yeteneklerinden söz eder ve övünürdü.
Öyleydi de…
Yönetim tek başına Başkanın temsil kabiliyetiyle başarılı olabilecek bir mekanizma değildir.
Fenerbahçe’nin bu sezon yönetimine kariyerli ve liyakat sahibi olduğu düşünülen daha fazla üye girmesine karşın etkileri göz önünde bulundurulduğunda Ali Koç’un yalnızlığı net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Acun Ilıcalı televizyonuna gelen cezalar ve izlenme oranlarının düşmesinden sonra ortalarda hiç görünmemiştir.
Bu sorunlardan Fenerbahçe’yi çıkaracak veya en azından cephede savunacak, mücadele verecek başka yönetici de yoktur.
Peki Fenerbahçe’nin haklarını kim savunacaktır?
Hadi orayı geçelim, Fenerbahçe’nin futbol takımını kuşatan etkilere kimler siper olmayı başaracak, destekleyecek, onlara moral verecektir?
Samandıra’nın yalnızlığına kim ortak olacaktır?
Mourinho ile kafa kafaya verip süreçleri kim konuşacak, tartışacak, Hoca’ya akıl verebilecektir?
Eskiden kulübeden kafalarını çıkarmaya cesareti olmayan rakip takım yedek oyuncuları, idarecileri, teknik adamları artık saha kenarında sanki kendi evlerindeymiş gibi rahatça hareket edebiliyorlar.
Hakemler eskiden az da olsa Fenerbahçe aleyhine karar verirken bir tereddüt yaşarlardı; şimdi en rahat düdükler Kadıköy’de çalınıyor, kartlar çıkarılıyor.
Artık bu vakayı adiye haline dönüşmüş gibi kanıksanıyor.
Bu gidişe nasıl dur denilecek ya da gemi doğru rotaya tekrar çevirilecek?
Hatırlarsanız Ali Koç bundan birkaç sezon önce Fenerbahçe’ye haftalarca teknik direktör bulamamıştı. Çünkü karar veremiyordu.
Neden kararsız kalırsınız hiç düşündünüz mü?
Çok kolay; karar verebilmeniz için duruma hâkim, tüm süreçleri dahası ne istediğinizi biliyor olmanız gerekir.
Aslında aynı süreçler yaşanıyor.
Geçen sezon 2 Nisan’da tüm üyeleri olağanüstü kongre ile stadyumda bir araya getirirken de oradan ne karar çıkmasının Fenerbahçe açısından iyi olacağına karar veremediği ve o toplantı sonrasında kızgın kalabalıklarla birlikte 4 Kupa’ya veda edildiği gibi şimdi gelecek sezon planlaması için elini güçlendirecek olağanüstü kongre kararını bir türlü alamıyor.
Şampiyonluk şansının sona erdiği, tribünlerde istifa seslerinin yükseldiği ve üyelerin spontane bir şekilde imza toplamaya başladıkları anda bu kararı verebilmiş olsaydı belki Fenerbahçe önümüzdeki hafta öyle ya da böyle bu işi çözmüş olacaktı.
Ama kararsızlık Kulübü Eylül ayına kadar belirsiz bir ortamda sürüklemeye devam edecek görünüyor.
Fenerbahçe bu defa çok daha elleri kolları bağlı bir şekilde sezona hazırlanacak.
Böyle bir ortamdan başarıya verilecek, dönüştürülecek bir takım nasıl çıkacak, gerçekten hayatın gerçekleriyle fazlasıyla çelişen bir süreç yönetimi bu.
Fenerbahçe’nin kaybeden kararsızlar kulübü olmaktan bir önce çıkması gerekiyor. Bunun için önünde tek bir seçeneği var!