Türkiye’nin Almanya’ya yenilmesi sürpriz midir?
Türkiye’nin bugün Avrupa’nın herhangi bir üst düzey ülkesinin futbol takıma yenilmesini şaşkınlıkla karşılamalı mıyız?
Yıllarca şunu tartıştık durduk.
Milli Takım bir üstyapı mı yoksa bir altyapı oluşumu mudur?
Bu soruya bir yönden yanıt vermeye çalışan kişi günübirlik yaşıyordur ve sonuca bakarsak hayatımızı böyle devam ettiriyor olduğumuzu da itiraf etmeliyiz.
Fatih Terim ve Mustafa Denizli Galatasaray ve milli takım için çok iyi şey yaptılar. 1980’li yılların ortalarından itibaren her iki teknik adam futbolun saha içindeki rollerini bırakarak kenardakini devralmaya başladılar. Bunu yaparken de yeni bir jenerasyonla hareket ettiler.
Neden?
Her ikisi de gençti ve kendi kadrolarını kurma, onlarla birlikte oynamaya mecburdu. Var olan yapı her zaman oturmuş bir statükoya sahiptir ve sizin farklı bir şey yapmanıza engel olur. Fatih Terim’in Milan’da başına gelen, aşamadığı ve kendisini tasfiye eden sistem buydu.
Arda Turan oyundan çıktıktan sonra Hiddink’e sağlığını sormuyordu. Ne kadar genç olursa olsun eski yapının oyuncusudur, üstelik İspanya’ya transferinden sonra ister istemez egosunda bir kabarma da olmuştur.
Bu takım Hiddink’e bağlı oynayamazdı. Zaten Hiddink tercihi de bu anlamda çok yanlıştı. Fenerbahçe’nin Aragones’i takımın başına geçirmesi gibi… Hiddink duruşuyla bunu dert edinmediğini de gösterdi.
Bu tamamen bizim sorunumuzdur.
Fatih Terim, Ersun Yanal’dan ikinci defa takımı devraldıktan sonra da kendisiyle birlikte hareket edecek eski oyuncularını yeniden kadroya çağırdı. O günlerde Ersun Yanal da kendi takımını kurmaya çalışıyordu. Hakan Şükür polemiğinin nasıl yaşandığını unutmayalım. Bu polemiği aylarca pişirip pişirip kamuoyuna sunan Hıncal Uluç da statükoya hizmet eden taraftaydı; milli takım bir üstyapı kurumudur diye avazı çıktığı kadar sesli manşetler atıyordu.
Evet, milli takım bir üstyapı oluşumudur ancak bu takımın bir altyapıya bağlı beslenmesi gerekir.
Löw’ün büyük bir futbol dehası olduğunu iddia etmek mümkün mü? Onun şansı Almanya gibi dev bir altyapıya sahip kaynaktan kendi oyuncularını seçebilme özgürlüğüne sahip olmasıdır. Löw çok iyi bir jenerasyon yakaladı ve bu takım şimdi ona biat ediyor.
Bizim takımımıza baktığımızdaysa içi küf kokan eski bir giysi dolabını görüyoruz.
Sakın bu benzetmemizden değerli futbolcu kardeşlerimiz gücenmesinler; teşbihte hata aranmaz.
2010 Dünya Kupası elemelerinde başarısız olan takım da aynı küflenmişlik içindeydi. Bir kere Fatih Terim’in kendisi statükoyu temsil ediyordu. Yeni bir kadro kurmak için çok fazla zamanı olmasına karşın o kolay yolu seçti; 2008’in o büyüsünün etkisinde kaldı.
Peki acaba konuştuğumuz altyapıya sahip miyiz?
70 milyon nüfusun içinden doğru dürüst sporcu yetiştiremediğimiz doğru. Çünkü sporu seven bir ülke değiliz. Çocuklarımızı sağlıklı büyüsünler diye spora yöneltiyoruz; onların gelecek kariyer planlamasında sporu çok gerilere atıyoruz.
Bu çok uzun bir tartışma konusu, bununla ilgili bir yazımı gelecek günlerde bir dergide okuyucuma sunacağım.
Evet, o kaynak yok; Fatih Terim ve Mustafa Denizli zamanında hiç yoktu. Ancak bu iki teknik adam kendi gelecekleri adına olmayan kaynaktan mucize eseri futbolcular yarattı, çıkardı.
Hakan Şükür bu projenin ürünüdür.
Meselemiz budur.
Bugün biraz daha iyi bir yerdeyiz. Spor okullarımızın sayısı çok arttı. Ancak yine de bakış açısı değişmedi.
Burada futbolcu ile birlikte kendine ve yapacağı göreve inanan teknik adam bulma sorununun kritik bir eşik olduğunu da ekleyelim.
Artık şu eski statükonun temsilcilerinden takımımızı bir kurtaralım.
Oğuz Çetin bu şansı kullanamayan biridir. Artık ısrar etmenin anlamı da yoktur. Zaman kaybının ötesine geçemeyecektir.
Başarıya aç yeni bir kişiye, ekibe o görevi verip, kadrosunu kurmasına ve birlikte hareket etmesine alan yaratılmalıdır.
Almanya’nın ilk golünü atan oyuncu Gomez İspanya orijinliydi. Löw, Almanya’da yaşayan üçüncü, dördüncü kuşak Türk gençlerine milli forma vermeye çalışıyor.
Hollanda ve Fransa’nın kadrosunu sömürgelerinden gelen ve gettolarda yaşayan futbolcular oluşturuyor.
Çünkü onların toplumsal hayatta yer edinebilmek için belki de tek şansları futbolcu, basketbolcu olmalarıdır. NBA’deki siyahi basketbolcular gibi.
Türkiye kendisini Misakı Milli sınırlarının içine hapsetmiş, nedense bir türlü ötesine geçemiyor. Oysa nereden bakılırsa bakılsın Ortadoğu ve Avrupa coğrafyasında 1000 yıldır emperyal bir geçmişe sahibiz.
Bu coğrafyanın bütün kaynaklarını bir zenginlik olarak kendisine dahil edebileceği gibi Afrika kıtasının gençlerine de kapılarını açabilir.
Aurelio güzel bir modeldi; Appiah’ın elbette kendisi de isterse bu formayı giymemesi için bir engel yoktu. Çünkü tam da o yaşta ülkemize gelmişti.
Örneklerini çoğaltabiliriz.
Bütün bunlar bir ütopya değil; sadece hatırlamada kalabilmek, geçmişte nasıl başarılı olduğumuzu modellemek ve onu geliştirmekten ibarettir.
Yaptık, bir kere daha yaparız, yeter ki ne yapıyor olduğumuz bilelim ve bunun yapısını doğru kuralım.
http://twitter.com/uzaygokerman