Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Hayatımıza özen gösterme sorumluluğu bize aittir. Hiç kimse bizim hayatımızı güzelleştiremeyeceği gibi bozma hakkına da sahip değildir. Hayatımıza anlamı, coşkuyu, umudu, mutluluğu, ancak biz katabiliriz...

Pazar sabahı parkta yürüyüşe çıkmıştım. Kulağıma gelen bir ağıt sesiyle sarsıldım. Biraz daha yürüyünce gördüm ki bir genç kız ve erkek bankta oturuyorlar, erkek öfkeli, kız ise hıçkırıklar içinde. Bir an için düşündüm, ilkbaharın içimizi ısıtan en sıcak günlerinden birisi, etraf yemyeşil, doğa coşkulu bir canlılık içinde, kuşlar cıvıl cıvıl, hafif esintiyle hanımeli kokuları etrafa efsun saçıyor, güneş ruhları aydınlatıyor... Fakat genç erkek öfkeli, genç kız ise hıçkırıyor. Oysaki genç kız güzel, genç erkek yakışıklı, belli ki bu buluşma için özen göstermişler kıyafetleri çok şık... Peki, bu öfke, bu ağıt niye? Büyük bir ihtimalle yersiz bir kıskançlık, saygısız bir söz, belki de asılsız bir yalan veya yakışıksız bir davranış...

Özen göstermek gerek

Gördüğüm olaydan çok etkilenmiştim, yürüyüş boyunca insanların kendilerini ve zamanlarını ne denli kötü kullandıklarını düşündüm. Yaşadığım ve gördüğüm yüzlerce olay geldi aklıma. Milyarder bir arkadaşım, varlığı yanında çok küçük kalacak bir alacak için aylardan beri adeta bir savaş veriyor. Başka bir tanıdığım, babasından aldığı ‘İşini sıkı tut’ nasihati ile güvensizlik paranoyası içinde yaşıyor. Kimisi kıskançlık kimisi hasislik, açgözlülük, kimisi öfke, korku, şiddet, kin ateşi ile yanıyorlar. Dünya koşulları her insan için aynıdır, ama aynı dünyada insanlar ayrı ayrı hayat yaşarlar. Parkta onlarca erkek ve kadın sevinç ve coşku içinde yürürken, spor yaparken hepsinden daha genç, daha güzel, daha yakışıklı, belki daha olanaklı olan genç erkek öfkeli, genç kız hıçkırıklar içinde... Oysaki bir güne sevinçli, korkusuz, güvenli, huzur ve umut dolu başlamak ne güzeldir, insanın kendine verebileceği ne güzel bir hediyedir bilir misiniz? Bu hayat iyi yaşamak için bize teslim edilmiştir. Hayatımıza özen gösterme sorumluluğu bize aittir. Hiç kimse bizim hayatımızı güzelleştiremeyeceği gibi bozma hakkına da sahip değildir. Hayatımıza anlamı, coşkuyu, sevinci, huzuru, umudu, mutluluğu, sabah buluşmasına aşkı, sevgiyi ancak biz katabiliriz. Sevgi içinde yaşayan iyi insan olmak kaydıyla... Yoksa öfke de olur, hıçkırık da, belki daha kötüleri de...

İstek ve içtenlik

Hayatı coşku, sevgi, sevinç, huzur, mutluluk içinde kavgasız, öfkesiz, hakka hukuka uygun yaşama isteği samimi olur ve buna uygun bir yaşam biçimi oluşturulur ise hayat çok kolaylaşır. Siz çok çaba sarf etmeden yolunuz aydınlanır. Yürümeniz gereken yollar açılır, gitmemeniz gereken yollar kapanır. Yeter ki siz ne açılana fazla sevininiz, ne kapanana üzülüp isyan ediniz. Her açılan kapının veya her gelen acı ve zorluğun sizi daha hayırlı bir yöne götüreceğine inanınız. Biliniz ki Allah kullarına yalnızca onlar için hayırlı olanı verir.

İyi yaşama düzenini sürdürebilmek için başka insanlar hakkında iyi şeyler düşününüz, içtenlikle iyi dileklerde bulununuz. Reiki enerjisine uyumlu yaşayanlar bir talepte bulunurken “Benim, karşı tarafın ve bütünün hayrı için” diye isterler. Yalnızca kendi istekleri ve çıkarları doğrultusunda yaşayan insanların bencillikleri ile önce kendilerine sonra çevrelerine ne büyük haksızlıklar yaptıklarını ve yapılan haksızlıkların acısını yıllar boyu çekeceklerini bilirler. Evrende maddi, manevi değerler, güzellikler, nimetler öylesine bol ki hiç kapışmaya, başkalarının hakkına göz koymaya gerek yok. İyi düşününüz, iyi şeyler yapınız, kendi kurduğunuz iyi bir dünyada yaşayınız.
Bir tanıdığım miras paylaşımı nedeniyle diğer üç hak sahibinin kendine haksızlık yaptıklarını düşünüyordu. Kardeşler aile dışından insanların da içine karıştığı yıllar süren bir kavga başlattılar. Kalan miras üzerine tedbirler konuldu, onlarca dava açıldı. Yetinmediler, birbirleri hakkında ceza davaları ile çeşitli suçlamalarda bulundular. Miras yıllardan beri kayyum yönetiminde paylaşılamadan dururken, kardeşler mevcut varlıklarını dava masrafları için harcadılar. Kaldıramayacakları borçlar altına girdiler. Yıllardan beri süren bir aile dramı yaşanıyor. Bir aileyi felakete sürükleyecek böyle dramlar başa kolay gelmez. Mutlaka olayın geçmişini araştırmak gerekir. “Dedenin yediği erikten torunun dişi kamaşır” demiş atalarımız. İnsan ne yaparsa, ne düşünürse hiç falcı olmaya gerek yok, aynı şeylerin daha büyüyerek kendine veya kendinden sonrakilere döneceğini bilmesi gerekir.

Güven önemlidir

Bir arkadaşım önemli bir grubun CEO’sudur. On bini aşkın insanla birlikte çalışır ve grubunu başarıdan başarıya koşturur. Kendi işi dışındaki bazı konularda da birlikteliğimiz vardır. Herkese güven içinde, aydınlık bir zihin ve ruh hali ile yönettiği işleri, kurduğu sevgi dolu ilişkileri hayranlıkla izlerim. Yoğun iş temposuna karşın gülen yüzü, olumlu bakış açısı ve huzur veren davranışları grubun tümüne başarının temeli olarak yansır. Çalışanlar arasında hem gruba, hem birbirlerine karşı bir güven duygusu vardır. Bir gün güven üzerine bir yazı hazırlıyordum. Telefon açıp sordum, “Bu denli büyük bir topluluğu herkese güvenerek ve güven duygusunu grup içinde egemen yaparak nasıl yönetebiliyorsunuz?” Cevap olarak, “İnal Bey bir de kimseye güvenmediğinizi ve grup içinde güvensiz, korku dolu bir ortam oluştuğunu düşününüz ona dayanabilmek ne kadar zordur. Doğal olarak, bu güven ortamı içinde güveni yaralayan insanlar ve olaylar olabiliyor ama verdikleri zarar, inanınız ki güvensiz bir ortamın yaratacağı zarardan daha küçüktür” demişti.

İyi yaşamak isteyen herkes fiziksel, zihinsel, duygusal yeteneklerini özgürce kullanmasını engelleyen her şeyi yaşamından çıkarmalı, yeteneklerinin zenginliği içinde süren bir hayat kurmalıdır. Oysaki bizler, bunun yerine zihnimizi işgal eden, gece sabahlara kadar uyutmayan sorunları ya hiç yoktan yaratırız veya küçük sorunları büyüttükçe büyütürüz. Yeterince spor yapmaz, yanlış hareketler ve alışkanlıklar edinir, fiziksel yapımızı kendimiz bozarız. Kin, kıskançlık, korku, hasislik, açgözlülük, bencillik gibi olumsuz duygular, kaprisler, kompleksler, bağımlılıklar üretir ellerimize kelepçeyi biz takarız. Özgürlüğümüzü korumadan iyi yaşamamız olanaksızdır.
İyi yaşamak, kendine özen göstermek, hayatı sevmek, kendini sevmek, kendinle, diğer insanlarla ve evrenle barışık olmak demektir. Bu barış bizi ruhsal erginliğe, olgunluğa ve ruhun yüce değerleri içinde mutlu bir hayata ulaştırır.

İnal Aydınoğlu

İnal Aydınoğlu 18 Ekim 1941’de Gaziantep’te doğdu. Çalışarak okumak zorunda olduğu için eğitimini yarım gün olan Gaziantep Ticaret Orta ve Gaziantep Ticaret liselerinde yaptı. 1964’te İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nden mezun oldu. 1972’de İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde öğrenci olan Tülay Hanım ile evlendi. Yüksek mimar olan eşi ile 20 yıl birlikte çalıştılar. İki oğlu, bir torunu vardır. Aydınoğlu 1961’de üniversitede okurken ticarete başlamış uzun yıllar gayrimenkul ticareti ve inşaat işiyle uğraşmıştır. Hayatı Toplama ve Dağıtma Dönemleri olarak ikiye ayıran İnal Aydınoğlu halen Dağıtma Dönemi’ni yaşamakta maddi, manevi tüm olanaklarıyla hizmet etmeye çalışmaktadır.