Gündem ‘Oyunculuk inandığınız şeye sahip çıkmaktır’

‘Oyunculuk inandığınız şeye sahip çıkmaktır’

22.09.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:

Moda Sahnesi’nin yeni oyunu “Torun İstiyorum”, bir aile içi ilişkiler eleştirisi. Oyunun kadrosunda yer alan Caner Cindoruk, Milliyet Sanat dergisinin bu ayki sayısına bir röportaj verdi

‘Oyunculuk inandığınız şeye sahip çıkmaktır’

Moda Sahnesi, yeni sezonda Alman yazar Thomas Jonigk’in ‘Torun İstiyorum’ adlı oyununu seyircilerle buluşturacak. ‘Torun İstiyorum’ daha önce Türkiye’de oynanmamış bir oyun, ilk kez Kemal Aydoğan yönetmenliğinde sahnelenecek. Oyuncu kadrosunda ise Nazan Kesal, Münircan Cindoruk, Caner Cindoruk, Aslı Samat, Hülya Gülşen ve Bülent Çolak var. Prömiyerini 28 Eylül’de yapacak oyunla ilgili ayrıntıları oyuncu Caner Cindoruk, Milliyet Sanat dergisinin eylül sayısına anlattı.
‘Torun İstiyorum’ nasıl bir oyun, biraz bahseder misiniz?
Burjuva aile hayatına eleştirel gözle yaklaşan bir metin ‘Torun İstiyorum’. Oyun, 19. yüzyılla birlikte yozlaşan burjuva aile yapısını, son yüzyılda artan faşizmin bireylere, kamusal alanlara, aile yapısına, okul hayatına, hastanelere kadar birçok alana nasıl sirayet ettiğini anlatıyor. İnsanların özgürlüğünü aileden başlayarak her alanda kaybettiğini gösteriyor.
Toplumsal normlar etrafında dönüyor yani?
Evet. Toplumun oluşturduğu bir sistem var ve bu sistemin dışına çıkmak çok zor günümüzde. Dışına çıktığımız zaman anında öteki olabiliyoruz, ötekileştirilebiliyoruz. Toplumsal normlar başka başka kimlikler edinmemize razı gelmiyor.
Bu razı olmama durumu oyunda nasıl işleniyor?
Eşcinsel bir çocuğun maruz kaldığı baskı üzerinden işleniyor. Annesi kendisinden torun istiyor ve oyun bu şekilde başlıyor aslında. Metin olaya dramatik bir açıdan yaklaşmıyor, ti’ye alıyor. Konuyu biraz da grotesk, yani gerçeklikten uzak bir formda sunuyor. Günümüz konuşma dilinden çok başka bir dil kullanmış Thomas Jonigk. Bu dili çözümlediğinizde görüyorsunuz ki altında Nazi göndermesi de var, diktatörlüğün nasıl içimize kadar girdiği de. Metin birebir söylemde bulunmaktan kaçınıyor. Yanlışı, doğruyu, iyiyi, kötüyü, her şeyi bir arada veriyor.
Siz nasıl bir karakter canlandırıyorsunuz?
Ben ailenin büyük oğlunu oynuyorum. Eşcinsel karakterin ağabeyini. Küçük kardeşin aksine ağabey karakteri, diktatörlüğün, iktidarın babadan oğula nasıl geçtiğini simgeliyor. Buna rağmen annesi tarafından nasıl yönlendirildiğini de görüyoruz. Heteroseksüellik dışında hiçbir cinsel tercihin olamayacağına inanmış ve her şeyi seksle ilişkilendiren, aslında günümüz toplumunun herhangi bir bireyini temsil eden bir karakteri canlandırıyorum. Başka kimlikleri ya da başka düşünce alanlarını çok da umursamayan, kapitalist düzenin çarkına kendini kaptırmış bir adam bu.
Kardeşiniz Münircan Cindoruk’la iki kardeşi canlandırıyorsunuz. Gerçekte de kardeş olmanız oyuna yansıyor mu bir şekilde?
Yansıyor tabii ki. Oyunculuk bir şeyleri gerçek kılmakla ilintilidir, bir şeye inanmak ve inandığınız şeye sahip çıkmak demektir. Birlikte çalışmamız bu inanma sürecimizi kolaylaştırdı. Çok da heyecanlı bir süreçteyiz bu anlamda. Tabii onun heyecanı benden daha fazla. Benimle oynayacağı için de heyecanlı, böyle bir atmosferde oynayacağı için de.
Bu oyun dışında başka projeleriniz var mı?
Yeni bir dizi ihtimali var yeni sezon için. Yılmaz Erdoğan’la ‘Ekşi Elmalar’ adında bir film yaptık, o da ekim ayında vizyona girecek. Zeki Demirkubuz’la çektiğimiz “Kor” filmimiz Toronto Film Festivali’nde yarıştı.

‘Annem dört deliyle bir arada’

Hazır aile içi ilişkilerin ele alındığı bir oyundan bahsederken sormak istiyorum, ailenizle aranız nasıl?
Biz daha sıcak ve birbirine bağlı bir aileyiz. Ekonomik düzeyi düşük bir aileden geliyorum. Adana’nın varoş bir mahallesinde doğup büyüdüm ama eğitimin kesinlikle sınıfsal ya da ekonomik bir boyutunun olduğunu düşünmüyorum. Bu anlamda da kendimi çok şanslı görüyorum. Çünkü öykü yazarı bir babanın oğluyum. Daha çocuk yaşlarda beni okumaya teşvik etti. Bu da karakterimin oluşmasında beni çok etkiledi.
Peki ya profesyonel anlamda?
Oyuncu olmaya çocuk yaşlarda karar verdim ve bunda ailemin etkisi çok büyük. Amcam
Erdal Cindoruk sayesinde çok küçük yaşta sahneyi deneyimledim. Sahnenin ön tarafındaki gerçekliği ve arka tarafındaki sahteliği gördüğüm anda orası benim için başka bir dünya haline geldi. Tabii yine küçük yaşta bu işlerde yaşanan zorlukları gördüm ailem sayesinde ama bunları göze alarak bu mesleği tercih ettim. O yüzden de böyle bir ailede yetiştiğim için kendimi şanslı hissediyorum.
Canlandırdığımız karakter gibi anneci misiniz siz de?
Anneciyim aslında, evet. Biz üç kardeşiz, bir de baba, dört deliyle uğraşan bir kadından bahsediyoruz. Onun sorumluluğu sadece evi döndürmek, evin işlerini yapmak değil aslında. Onun en önemli sorumluluğu bizi bir arada tutabilmek. Çünkü biz biraz delicoş insanlarız, babamın tabiriyle. Zaman zaman zor insanlara dönüşebiliyoruz. İyi ki annem başımızda ve
iyi ki bu dört deliyle uğraşabiliyor, onları bir arada tutabiliyor.