Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Konu Türkiye’de kadınların durumuyla ilgiliyse sevindirici haberlere hasretiz ya, insan, görünce coşkuya kapılmakla endişelenmek arasında bir noktada kararsız kalıyor. Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından finanse edilen ve Milli Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Genel Müdürlüğü koordinasyonunda yürütülen Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi (ETCEP) iki yıllık sürecini başarıyla tamamlayıp denendiği okullarda kalıcı izler bıraktığında örneğin.
Erzurum, Batman, Samsun, İzmir, Malatya, Şanlıurfa, Karaman, Mardin, Trabzon ve Sivas’tan 40 okulda uygulanmış proje. Anaokulu da var, ortaokul da, lisede de. Öğrencilerle görüşmeler yapılıp sorunlar saptanmış, eğitimcilere sertifika programları düzenlenmiş, ders kitapları taranıp cinsiyetçi kalıp yargılarını güçlendiren ifadeler tespit edilerek sınıfta tartışılmış. En çok da o okumayı ilk öğrendiğimiz, pek masum görünümlü, basit cümlecikler üzerinde durulmuş: Ali topu at, Ayşe topu tut, Ali ekmek al, Ayşe sofrayı kur. Bizim zamanımızda baba odun keser, anne turşu kurardı bir de. Gazete okuyan baba, örgü ören anneydi hep.
ETCEP’in videolarında görülüyor ki öğretmenler de şaşkın, daha önce üzerine düşünmedikleri o minik fişlerdeki gizli güçten. Nasıl fark etmeden Ali’ler gole koşarken Ayşe’leri ömür boyu top toplayıcılığına mahkûm ettiklerini görmekten.
Şimdi bir kamu spotu hazırlanmış, yenidenyazıyoruz etiketiyle paylaşılıyor. Ayşe’nin basket oynayıp büyüyünce kalp cerrahı olmak istediği, Ali’nin çocuğun altını değiştirip salata yapabildiği bir dünyanın okuma fişleri. Öğrencilere de neler öğrendikleri sorulmuş proje sonunda: “Erkeklerin de bir duygusu olduğunu öğrendim” diyen var düşünün; “Kadınların da icat yapabileceğini öğrendim”... “Erkeklerin yemek yapabileceğini, çocuğa bakabileceğini öğrendim”... “Kadın erkek eşitliğini, birlikte oynamanın faydalarını öğrendim” ve daha neler neler. Birini bile öğrendilerse umut verici değil mi? Bu projenin bütün ülkeye yayılması ve kalıcı hale getirilmesi gerekiyor, acil olarak. “Ali Ayşe’ye tekme atma” fişleri yazmak zorunda kalmamız an meselesi çünkü.

Leyleklerin ölüm yolu
Bu yılın kaçıncı leylek vakası bu? Daha temmuz ayında kuşbilimciler tarafından Macaristan’dan üzerine verici takılarak serbest bırakılan Garam adlı leylek, Macaristan, Slovakya, Romanya, Bulgaristan, Yunanistan, Suriye, Mısır, Lübnan, Filistin, İsrail, Sudan, Kenya ve Etiyopya semalarında uçmuş, toplam 10 bin kilometre yol kat etmiş ve bilin bakalım nerede telef olmuştu?

Tabii ki insanlar kadar hayvanlara da ideal yaşam koşulları sunan cennet vatanımızda. Sakarya’da pek çok türdaşı gibi elektrik tellerine çarparak. Yolları Türkiye’den geçen leyleklerin doğal seleksiyon yöntemi bu.
Doğaseverlerin ve kuşbilimcilerin de ezeli mücadele konusu. Diyorlar ki “Göç yolu üzerindeki elektrik hatları yer altına alınmalı”. Bu konuda Balıkesir, Bursa, Çanakkale ve Yalova’nın elektrik dağıtımını üstlenen UEDAŞ’ın önemli bir adımı da oldu, haklarını teslim etmek lazım. Göçmen kuşların güzergâhında bulunan elektrik hatlarını yalıtkan malzemeyle kapladılar, 2016’dan sonra yapılacak bütün enerji nakil hatlarına askı tipi izolatör zorunluluğu getirdiler, direk ve trafoların üzerine de yuva platformları kurdular. Fakat ne yazık ki bu ancak kazaları önleyebiliyor, cinayetleri değil. Önceki gün, Slovakya’dan üzerine takip cihazı takılarak serbest bırakılan leylek, toplam 2 bin 600 kilometrelik uçuşun ardından geldiği Mersin’de vurularak öldürüldü.Böyle bir ülke bizimki. Araştırma için yola çıkarılan kuş dünyayı dolaşır, bizde vurulur. Barış mesajı vermek için gelinlikle Milano’dan yola çıkan Pippa Bacca Slovenya, Hırvatistan, Bosna, Bulgaristan’ı geçer, bizde tecavüze uğrayıp katledilir. Nesli tükenen Caretta caretta’nın kafası kesilir, Akdeniz foku taşlanır, yavru yunus kurşunlanır.
Yani deneyi hangi değişkenlerle tekrarlarsan tekrarla, ortam Türkiye ise sonuç değişmez: Karada, denizde, havada başına her şey gelebilir.