Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bu cumartesi güne çok kara bir haberle başladık. Sinema yazarı arkadaşımız Cüneyt Cebenoyan’ı lanet olası bir trafik kazasında kaybetmiştik. Onu tanıyan herkesi isyan ettiren bir haberdi bu. Seven demiyorum, tanıyan diyorum çünkü bence tanıyanlar arasında sevmeyen pek yoktur Cüneyt’i. 

Dünyanın en uyumlu, karşısındakinin suyuna giden, herkesle iyi geçinen adamı olduğu için değil. Aksine, daha ziyade uyumsuz ve huysuz sayılabilecek ama sonuna kadar hakkı olan bu özelliklerini dürüstlüğü ve samimiyeti, en önemlisi de yapmacık olmayan zarafetiyle birleştiren, nadir bir insandı Cüneyt Cebenoyan, tanıdığım ve daha yakınlarından dinlediğim kadarıyla. Nadir rastlanacak belalar da 59 yıllık hayatı boyunca onu buldu maalesef. İsyan ettiren haber demem bu yüzden. “Ama bu çok fazla”dan başka söz gelmiyor insanın aklına ilk anda.

Haberin Devamı

Dünden beri çok yazıldı çizildi, uzatmadan özetlersem; 1994 yılında ablası Yasemin Cebenoyan’ı PKK’nın The Marmara’ya düzenlediği bombalı saldırıda kaybetmişti Cüneyt. Eşi Ayşegül’le ölüme yaşamla cevap vermeye karar vermişler, oğulları Ali büyük bir tesadüf sonucu ablasının ölüm yıldönümü olan 30 Aralık’ta dünyaya gelmiş, Cebenoyan ailesini hayata bağlamıştı.

17 Ağustos depremi, kendini yeni yeni toparlamaya çalışan aileyi bir kez daha paramparça etti. Cüneyt, Yalova Yüksel Sitesi’ndeki yazlık evde minik oğulları Ali ile birlikte annesini ve babasını da kaybetti.

KADER Mİ DENİR ŞİMDİ BUNA

Bizim tanıdığımız Cüneyt o Cüneyt’ti. Daha sonra dünyaya gelen kızları Elif’in sevgisiyle hayata bir kez daha tutunmayı başarmış ama gülüşü hep biraz yarım. Bir tekini yaşayanın “Neden ben?” diye isyan edeceği kayıplardan defalarca geçmiş. Sevgisi de öfkesi de riyasız. Herhalde insanın yalana dolana vakti olmadığını iyi bildiğinden.

Artık şanssızlık kotasını doldurduğundan emin olduğumuz bir noktada hayattan bir çalım daha yemesini hazmetmek hepimiz için zor olacak. Bu dünyanın bir adaleti olduğuna bir gıdım inancımız kaldıysa onu da yok etti Cüneyt’in kaybı.

Öte yandan, 45 yıllık arkadaşı Hayri Kozanoğlu’nun BirGün’e yaptığı açıklamada dediği gibi, Cüneyt’i “bir kadersizlik abidesi” olarak hatırlamak da haksızlık. “Tüm bu kahredici koşullara rağmen yazılarını aksatmayan çok değerli bir sinema eleştirmeni, bir direniş, sabır ve kararlılık numunesi” olarak hatırlamalıyız onu. (Bütün Çocuklar Bizim Derneği’nin kurmaya karar verdiği “Cüneyt Cebenoyan Çocuk ve Sinema Fonu”na bağışta bulunmak da çok sevdiği iki şeyi birleştirerek onun adını yaşatmaya katkıda bulunmamızı sağlayacaktır.)   

Haberin Devamı

Bir de şunu iyi düşünmeliyiz tabii: Cüneyt Cebenoyan Türkiye’de değil başka bir ülkede dünyaya gelmiş olsa nasıl bir hayatı olurdu? Yıllar önce başına gelen felaketler hakkında verdiği bir röportajda “lanetli değil şanssızım” diyordu. Eşi Ayşegül Cebenoyan ise “Türkiye’de yaşamanın bedelini ödedik” demeyi tercih etmişti.

Bir kadın doğum günü hediyesini almak için arkadaşıyla bir kafede buluştuğunda yandaki masada bomba patlıyorsa bu onun kaderi midir? Bir ülkede deprem oluyor ve iki yanındaki bloklar ayakta dururken ortadaki site tuzla buz oluyorsa bunu o blokta yaşayanların şanssızlığına mı bağlayacağız? Bir ülke insanlarını kaç farklı şekilde öldürebilir?