Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Londra’dan trenle tam 4 saatte gidiyorum Amsterdam’a.

4 saat içinde 4 farklı şehirdeyim.

Önce Paris’te, sonra Brüksel ve Rotterdam’da duruyor tren, son durak ise Amsterdam.

Amsterdam’a ne için gittiğimi yarın Milliyet Pazar’da okuyacaksınız.

Bugün ise konumuz Amsterdam’a kadar gitmişken kaçırmamanız gerekenler.

Tabii kanallarda tekne turu yapmaktan, şehirde bisikletle gezintiye çıkmaktan ve sonsuz yeme-içme seçeneğinden vakit bulabilirseniz.

Amsterdam’a kadar gelmişken mutlaka görülmesi gereken 3 müze var: Van Gogh Müzesi, Rijksmuseum ve Stedelijk Müzesi.

Haberin Devamı

Van Gogh hayranları için Van Gogh Müzesi, klasiklere düşkünler için Rijkmuseum, modern sanat ve tasarım meraklıları içinse Stedelijk Müzesi doğru adres.

Tabii bunların yanı sıra Banksy eserlerinin yer aldığı Moca Müzesi de gezilebilir.

Hemen yanında pırlanta müzesi ve daha ileride çanta ve cüzdan müzesi bile var.

Şaşırıyor muyuz?

Hayır.

Amsterdam’da müze çok, Van Gogh’dan Rembrandt’a birçok sanatçının evi aynı zamanda, birçok sanat akımının doğduğu yer.

En çok ilgimi çeken Stedelijk oluyor.

Peki ama neden?

Koleksiyonda 1880’den günümüze sonsuz eser var.

Peki ama hangi sanatçılar?

Kazimir Malevich, Piet Mondrian, Gerrit Rietveld, Nola Hatterman, Charley Toorop, Barnett Newman, Yves Klein, Roy Lichtenstein, Ed van der Elsken, Yayoi Kusama, Sheila Hicks, Barbara Kruger, Jeff Koons, Anselm Kiefer, Maarten Baas, Nan Goldin, Marlene Dumas...

Özellikle Barbara Kruger’in eserleri önünde herkes birer profesyonel fotoğrafçı edasıyla çekimde.

Ana serginin tasarımı ve kürasyonu düşündürmek üzerine kurulmuş, sadece entelektüellere değil, aynı zamanda 7 gün 24 saat Instagram’da yaşayan Y ve Z kuşaklarına da hitap ediyor.

Zaten günümüzde her müzenin yapması gereken tam da bu.

Amsterdam’da mutlaka görülmesi gerekenler

Amsterdam’da en sevdiğimiz 5 restoran

Duchess: Daha önce tarihi bir banka binasının yerinde olan W otelin içinde. Baronowitz Kronenberg imzalı iç tasarımıyla dikkat çekiyor. Şef Jeffrey Graff ilk Michelin yıldızını aldığında kutlama törenine katılmak yerine restoranının mutfağında olmasıyla kendinden söz ettiriyor.

Haberin Devamı

Mr. Porter: W otelin içinde. Hem lüks bir steakhouse hem de kokteylleriyle ünlü teras barı. Steakhouse olmasına rağmen sebze seçenekleri çok başarılı.

Cecconi’s: İstanbullu üyelerin şehirdeki buluşma noktası Soho House. Üye olmayanlar ise girişindeki İtalyan restoranı Cecconi’s’i tercih ediyor.

Jansz: Pulitzer otelin içinde bir bistro. Mutfakta ise şef Cassidy Hallman var.

De Kas: Bahçeden mutfağa akımının canlı örneği. Sabah bahçeden toplanan organik ürünlerle yapılıyor yemekler ve seradaki masalarda servis ediliyor. Özellikle öğle yemekleri için iyi bir seçenek.