Nihat Ali Özcan

Nihat Ali Özcan

naozcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

DAEŞ’in Suriye’de askeri olarak yenildiğinin ilanın hemen ardından ABD başkanı Trump Suriye’den askerlerini çekme kararını ilan etti. Bu ilan, hemen herkesi hazırlıksız yakaladı. Sadece Suriye ile ilgili ülkelerin/aktörlerin değil ABD’nin kendi kurumlarının da ikinci bir planının olmadığı kısa sürede anlaşıldı. Türkiye hızla bu kararın önemli ve yeni gelişmeler için bir fırsat olabileceğini gördü. 

Trump’ın kararına en fazla itiraz ABD’nin Orta doğudan sorumlu ve Suriye operasyonun yürüten “Merkezi Kuvvetler Komutanlığından” geldi. Askerler, Başkanın “baskın tarzı” kararının kendi planlarına etkisini azaltacak girişimlere başladılar. Bir yandan karara uygun çıkış stratejisi için kamuoyu oluştururken bir yandan da Suriye’de ABD’nin nüfuzunu sürdürecek düzen inşasına hız verdiler. Bunun için ihtiyaç duydukları zamanı kazandıracak hamlelere giriştiler.

Haberin Devamı

Olası çekilme sonrası geride bırakılacak SDG/PYD/PKK’nın askeri, ekonomik, sosyal ve siyasi kapasitesini arttıracak düzenleme ve destekleri vermeye giriştiler. Türkiye’yi bölgeden uzak tutacak diplomasi turları bu vesile ile başladı. İşin başına da Büyükelçi James Jeffry getirildi.    

ABD tarafı öncelikle, Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yönelik askeri operasyonuna nasıl mani olabileceğini keşfe çıktı. Sonunda SDG’nin Türkiye sınırından belirli bir mesafeye kadar güneye çekilebileceği, Kandil’in ikna edilebileceği kabul gördü. Böylece Türkiye’nin “güvenlik kaygıları” Suriye-Türkiye sınırı özelinde giderilecekti. Dahası, mümkün olursa şeridin güneyine, üçüncü ülke askerleri konuşlandırılacak ve sıcak bir çatışma ihtimali ortadan kaldırılacaktı. Bu arayışa Fransa yarım ağızla evet derken, İngiltere fazla gürültü çıkarmadan öneriye sıcak baktığını ama gelişmeleri izleyeceğini belirtti. Almanya ise bu konuda rol üstlenmeyeceğini ilan etti.

Her ne kadar bu süreç kamuoyu önünde sadece Türkiye ile ABD arasında yürütülüyor gibi görünse de aslında adı konmamış muhatabın SDG, kapalı kapılar ardında PKK, olduğu da aşikâr. ABD tarafı, SDG ile PKK’nın ayrı olduğunu “resmi” açıklamalarda iddia etse de, Suriye sınırından güneye çekilme kararını SDG’nın değil, Kandil’in vereceğini bilmektedir. İşin zorluğu şudur: Kandil, Suriye’deki varlığını tarihsel bir fırsat, bedeli ağır ödenmiş bir gelişme ve Öcalan olmadan kazanılmış bir başarı öyküsü olarak görmektedir. Bu nedenle geri adım atmak istememekte, kazanımlarına meşruiyet arayışını sürdürmektedir.  

Haberin Devamı

Geldiğimiz aşamada, ABD’nin sadece Türkiye’yi değil, Kandil’i de ikna etmekte başarısız olduğu görülmektedir. Nitekim Kandil sadece Türkiye’nin Suriye planına “ayak diretmekte” kalmamış, aynı zamanda ABD’nin masaya getirdiği hususlarda da “dik başlı” davranmaya, otonom hareket etmeye devam etmiştir. Bunun en temel göstergesi ise, örgütünün Erbil’de gerçekleştirdiği terör saldırısıdır. Son olay ABD’nin ara yol bulmakta “başarısız” olduğunu, Türkiye’nin tek taraflı harekete geçebilme ihtimalini arttırmış görünüyor. 

Türkiye bütün bunları olası bir Suriye harekâtı için “yeşil ışık” olarak algılayabilir. Ancak, Orta Doğu’nun istikrarsızlığı, Suriye sorunun karmaşıklığı ve Trump’ın lider olarak öngörülemez olması dikkate alındığında, yeşil ışık her an farklı bir renge de bürünebilir.