Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Halep’ten ateşkesle çıkartılan silahlı muhalif grupların yeni adresi İdlib oldu. Yani Hatay’ın öte yakasında bir savaşçı yığılması söz konusu. Bunların çoğunluğu ÖSO’nun çatısı altındaki gruplar ama kentteki bazı bölgelerde El Nusra’nın (Fetih El Şam Cephesi) adamları da var. Dolayısıyla, gözler bundan sonra atılacak adımlar ve olacaklarda. Çünkü 300 bini merkezde, 700 bini de derme çatma 400 çadırkentte olmak üzere bir milyondan fazla insanın yaşadığı İdlib her an ikinci bir Halep olabilir. Nitekim bu riski BM Suriye Özel Temsilcisi Mistura da dile getirdi. Yani Halep’i ele geçiren Esad, gücünü toparladıktan sonra kendisi için tehdit unsuru olan muhalifleri hazır bir yerde toplanmışken hepten yok etmek sevdasıyla savaşa devam diyebilir...
Ya da Rusya, Türkiye ve İran’ın Moskova Toplantısı’yla Halep’te hayata geçirilen ateşkes ülke geneline yayılır, kalıcı bir siyasi çözüm üretilir, böylece de Türkiye’nin El Bab’da olduğu gibi hem sahada hem de masada yoğun çaba sarf ettiği barış sürecinin önü açılabilir. Üstelik de koalisyon güçlerinin takoz olmalarına rağmen...
Peki, hangisi daha ağır basıyor? Bu soruya dün konuştuğum eski Genelkurmay İstihbarat Dairesi Başkanı Em. Korg. İsmail Hakkı Pekin’in yanıtı siyasi çözümden yanaydı. Gerekçeleri de şuydu:
“İdlib’de savaşın devam etmesi Rusya’nın desteğine bağlı, Rusya evet demediği sürece Suriye rejimi orada bir şey yapamaz. İdlib’e ilave güç gönderemez, zaten gücü de çok yok. Suriye ordusu küçük gruplar halinde ve belli yerlerde üstünlük sağlıyor. Onun için orada siyasi çözümle halledip Rakka’ya ve oradan Fırat’ın doğusuna doğru gitmesi daha doğru ve akıllı bence. Çünkü oralarda da birlikleri var.”
YPG ne olacak?
Varsayalım ki gelişmeler bu yönde oldu. Bu durumda PYD/YPG’nin konumu ve kontrol altında bulundurduğu bölge ne olacak? Pekin’in bu konudaki öngörüsü de şöyleydi:
“O bölgede kanton ya da böyle bir koridor istemiyorlar. Savaşın başlangıcında YPG’yi o bölgede desteklediler ama bunun nedeni o bölgeye güç ayıramamaktan kaynaklanıyordu. Oranın
savunmasını onlara bıraktılar ancak PYD/YPG ABD’lilerle
birlik olup orayı Suriye’den
koparmaya çalışınca
durum değişti.
Afrin bölgesinde de sadece YPG değil başka Kürt grupları da var. ABD’nin kucağına düşmesin, Suriye’den ayrılmasın diye o gruplarla da hem Rusya hem rejim ilgileniyor ve kendilerini savunmaları için yardım ediyorlar. Suriye’nin böyle bir politikası var. Herkes menfaat neyi gerektiriyorsa onu yapıyor. ABD, PYD’yi PKK’yla birlikte kara gücü olarak kullanıyor. Suriye PYD ile görüşmelerine devam ediyor onların Suriye içinde kalmalarını ve ayrı bir bölge kurmalarını önlemeye
çalışıyor. Aynı şey Rusya
ve İran için de geçerli...”
Ya savaşa devam olasılığı?
“Savaşa devam riski her zaman var. Siyasi çözümü istemeyenler ya da Suriye’nin parçalanmasını isteyenler her zaman böyle bir yolu açabilirler. Provokasyon yapabilirler ve çatışma başlayabilir. Bu, Türkiye’yi de zor durumda bırakır, Suriye’nin de parçalanmasına neden olur. ABD’nin b, c planları devreye girer. Yani Suriye bölgelere ayrılır, PYD’nin kantonlarıyla bir Kürt devleti ve Rakka ile Musul arasında IŞİD kafasında bir Sünni devletin kurulması gibi bir durum çıkar ortaya...”
Özetle; Suriye’deki siyasi çözüm, dolayısıyla da Ortadoğu’nun geleceği konusunda yeni yılın ilk ayındaki gelişmeler son derece kritik. Hem Türkiye ve Rusya’nın mutabık kaldığı kalıcı barışa dönük girişimlerden çıkacak sonuçlar, hem de ABD’nin yeni başkanı Trump’ın izleyeceği Suriye politikası açısından. Çünkü çözülüyor gibi görünen denklem bir anda yeniden karmaşıklaşabilir...