Mehmet Soysal

Mehmet Soysal

mehmet.soysal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İran istihbaratı açıklıyor:
- Darbeyi Amerika, Rusya, Birleşik Arap Emirlikleri, S. Arabistan biliyordu!
Dışişleri’nin de İran’a şu soruyu sorması gerekiyor;
- Bu ülkelerin darbeyi bildiğini bildiğinize göre, demek ki İran’da biliyordu! O halde İran olarak neden haber vermediniz?
İran da bu fırsattan istifade Türkiye’ye dost ülke kalmadığını bir kez daha hatırlatıyor ve düşmanlarının sayısını daha da artırmayı körükleyerek yalnızlığa itiyor!
***
Yaşanan böyle bir katliama bile sessiz kalan Amerika’daki generallerin ve yetkililerin açıklamalarına dikkat edilirse asla masum olmadıklarını da itiraf etmiş oluyorlar...
“İyi anlaşıyorduk” sözleri ise içerideki yapıya hâlâ üstü kapalı, “Arkanızdayız” diyerek açık mesaj gönderiyor.
Bin yıldan beri bu coğrafyada üzerimize hep aynı oyun oynanıyor.
Ve her defasında biz de aynı oyuna yenik düşüyoruz.
Bilmeliyiz artık.
Ve hiç unutmamalıyız ki:
- Su uyuyor, düşman asla uyumuyor!
***
Merhum Yılmaz Öztuna’nın Bir Darbenin Anatomisi adlı eserini okuyanlar Sultan Abdülaziz Han’a nasıl bir darbe planlandığını, kimlerin nasıl kullanıldığını, asıl planlayıcıların perde arkasında nasıl gizlendiğini ve Batılı efendilerin nasıl içimizdekileri satın alarak olayları organize ettiğine dair rollerini görebilir.
Ve 15 Temmuz’daki darbe girişimiyle ne kadar benzerlik taşıdığını da.
Lakin, bizde darbeler, teşebbüsler gidiyor ve hikâyeleri kalıyor...
Okullarda sürüngenleri ve Taş Devri’ni öğretenler, darbeleri ve kendi tarihini bu nesillere öğretmedi.
Haliyle, sürekli analize muhtaç bir büyük kalabalık arasında yaşamaya çalışıyoruz.
***
Dışarıdakiler bulunmadığı müddetçe içeridekilere ulaşmak zor!
Dış bağlantıyı kesebilmek için de seferberlik ilan edilmeli.
İplerin ucundaki puştlar bulunmadıkça içerideki işbirlikçiler bulunsa da meseleyi kökünden çözebilmiş olmuyoruz.
Ve artık devlet, ülkedeki tüm vakıf, dernek ve camialara da büyük mesafe koymalı ve olağanüstü denetleme yapmalı.
Sınırlarını da çok keskin çizmeli...
Dini hizmet yapan her organizasyon para, güç ve denetim kontrollerinden uzak tutulmamalı.
Osmanlı ve diğer bütün yıkılan devletlerin tarihine baktığımızda buna benzer sayısız örnek çıkartabiliriz. “Bir yerde maddiyat varsa maneviyat, maneviyat var ise maddiyat yok demektir” ölçüsünü artık her oluşumun birinci kuralı haline getirilmeli.
Devlet; dini eğitimi samimi, sapıtmayan, saptırmayan grupların, sahih âlimlerin bilgileri ışığında verecek eğitim modeli geliştirmeli ve ülkesine, milletine, bayrağına ölesiye bağlı nesiller yetiştirmeli.
En azından dinini öğrenenler sabahtan akşama kadar müşteri çeken şeyh, âlim, dergâh, hizmet diye büyük yalanların peşine düşmez...