Ali Eyüboğlu

Ali Eyüboğlu

aeyuboglu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Aysun Kayacı’nın, son günlerde hakkında çıkan haberlerden sonra medya mensuplarına gönderdiği şu e-posta’ya bakar mısınız?
“Geldim. Aç gözlü patronlar yüzünden canlar karanlıklara gömülüyor, sokaklar harp alanı gibi, genç kızların cinsellikleri televizyonlarda suistimal ediliyor. Reyting uğruna ve aynı reyting uğruna bu toplumun ihtiyacı olan örnek insanlar canlı yayınlarda sınanıp madara edilmeye çalışılıyor. Ne tür insanlar magazin muhabiri yapılıyor bilmiyorum ama onlar da şunu bilmiyor; eğitim dili aynı olduğu sürece akademik

KAYACI BUNLARI HAK ETTİ (Mİ)
dünyada herkes, her yerde eğer kabul görürse istediği dersi alabilir. Bilim doğası gereği paylaşılır. Bu ‘Harvard’ etiketini gözlerinde fazla büyüttüler ve beni çileden çıkarttılar. Önemli olan nerede öğrendiğin değil, ne öğrendiğindir. Ders programım ‘Sibel Can’ın diyet listesi’ne döndü. Boston’da magazin basının karanlık gölgesi olmadan Osmanlıca, İngilizce ve klasik dönem Osmanlı tarihi bilgim biraz cilalanıyor o kadar. Beni rahat bırakın da okulum bittiğinde insanlarıma faydalı olmak için hevesim ve enerjim kalsın.”
Kayacı’nın ‘manifesto’su gerçekten ne denli ‘çileden çıktı’ğının belgesidir.
Her insan gibi Kayacı’nın da haksızlığa uğrayınca isyan etmesini anlarım. Şimdiye kadar bu tür mağduriyet yaşayanlara elimden geldiğince destek verdim, bundan sonra da vermeye devam edeceğim.
Ancak bir insanın, ilgi alanına girmeyen konularda ahkam kesmesine, kendi kendini ‘kanaat önderi’ ilan etmesine ve medyaya ‘ahlak dersi’ vermesine tahammülüm yok. Hakkında biri veya birileri yalan, yanlış haber mi yaptı?
Kayacı, elbette ki onlara karşı gerekeni yapmalı. Bir veya birkaç kişi ‘yanlış yaptı’ diye Kayacı, herkese saldırmamalı.
Hakkında ‘yalan haber’ yapanlar, sana ‘iftira atan’lar varsa, onları teşhir et, onları çalıştıkları kuruma şikayet et, yine gereği yapılmadı mı, o zaman git haklarında dava aç! Bunlar senin en doğal hakkın. Ama bununla yetinmeyip, ‘iyi’ ile ‘kötü‘yü ayırt etmeden herkesi bir kefeye koyarsan o zaman ben de sana ‘one munite’ derim.
Türkiye’de kimleri ‘örnek insan’ olarak alacağımızı, hangi televizyoncuların ‘kötü’, hangi patronların ‘aç gözlü’ olduğunu senden öğrenecek değiliz.


‘YILIN OYUNU’ MENTEŞ’TEN
KAYACI BUNLARI HAK ETTİ (Mİ)

Hayli zamandır hiçbir oyunda bu denli gülmemiştim. Yalçın Menteş Tiyatrosu’nun sahnelediği ‘Yiyoz, İçiyoz, Ödeyemiyoz’ oyununda bir ara gözüm yaşardı gülmekten.
Yalçın Menteş, Fatma Murat, Erman Okay, Ebru Kural, Serkan Budak, Kaan Taşaner, Duygu Paracıkoğlu ile Uğraş Güneş’in sahnelediği oyun, iki genç yeteneğin eseri. Kredi kartı gerçeğini mizahi bir dille anlatırken çoğunlukla güldüren, bazen düşündüren oyunu Uğraş Güneş yazdı, Serkan Budak yönetti.
Yalçın Menteş, ‘Yiyoz, İçiyoz, Ödeyemiyoz’ için ‘Yılın oyunu olacak’ dedi. Ben de aynı görüşteyim.
Oyunu bu denli beğenmemin elbette nedenleri vardı.
Oyun şöyle başladı. Kredi kartı kullanmaya tövbe etmiş adam (Erman Okay), kendini parka atmış, bankta gazete okuyor. Ona kredi kartı satmaya çalışan bankacılar başına üşüşmüş, ama o aldırmıyor. Çünkü Milliyet CADDE’yi okuyor. Oyun daha ilk dakikasında gönlümü fethetti!
Oyunun konusu çok kitlesel ve güncel:
Cebimizdeki ‘şeytan’ kredi kartları ve yarattığı mağdurlar! Oyunun dili sivri, ama bir o kadar da esprili. Yaratılan tipler müthiş. Oyunda özellikle Menteş’in canlandırdığı karakterlerden biri olan ‘Falcı İfrazat’, Uğraş Güneş’in oynadığı pijama giymiş ‘Recep İvedik’ ile Kaan Taşaner’in canlandırdığı ‘Ümit’ tiplemesini çok beğendim.
Tavsiye ederim; gidip, izleyin ve doya doya gülün.



KAYACI BUNLARI HAK ETTİ (Mİ)
AJDA’NIN FALINDA YİNE FARE ÇIKTI!

‘Falcı İfrazat’ın Ajda Pekkan falı da ‘Süperstar’ gibi süperdi. Skecin yazılı hali, sahnedeki gibi şık ve komik durmayabilir, ama inanın oyunda öyleydi.
‘Falcı’ rolündeki Yalçın Menteş ile fal baktırmaya gelen müşterileri arasındaki diyalog ise şöyleydi:
Falcı: Kusura bakmayın geç kaldım. Arka odada 3G’den Ajda Pekkan’ın falına bakıyordum.
Müşteri: Hayırdır İfrazat Ana, ne çıktı Ajda’nın falında?
Falcı: Hatırlarsınız, 1999 yılında Ortaköy’de bir fare Ajda’yı ayağından ısırmıştı.
Müşteri: Eee?
Falcı: Ayrı fare, Allah uzun ömürler versin 2014’te Ajda’yı yine ısırıyor.
Müşteri: Neden?
Falcı: Fare, ‘eski kaşar’ı bulmuş, bitirmeden bırakır mı?