Naim Dilmener

Naim Dilmener

ndilmener@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

“Masada boş bardaklar, kirlenmiş tabaklar, çoğalıyor önümde, bitmesin sabaha kadar... Uykusuz her gece, bu soğuk kahvede...”
Fikret Şeneş bu sözleri 1983 yılında yazmış; bırakın “cafe-kahve” patlamasını, daha doğru dürüst sokağa çıkamıyoruz bile.
“Kadın”ın, bırakın bir cafe-kahvede garsonluk ya da bulaşıkçılık yapmasını, herhangi bir alanda çalışmasına bile “iyi göz”le bakılmıyor henüz.
Ve böyle bir ortamda, Fikret Şeneş çıkıyor; “kapı açık, arkanı dön ve çık, istenmiyorsun artık” demesinin üzerinden fazla geçmemişken, “herifi kapının önüne koyup bağımsızlığını ilan eden kadın”a tekrar “el” veriyor, herkesin dediklerini-diyeceklerini umursamayarak “iş”e koyuyor-koşuyor.
Evet; iş dediğiniz de bir başka “esaret”, bir başka “patron”un ağız kokusu, şu bu ama, Fikret Şeneş’in hayal ettiği kadın budur işte! Bağımsız, tek başına yetebilen, tek başına hayatı sürdürebilen biri.
“Vitrin”i de Ajda Pekkan’dır Fikret Hanım’ın; memleketin en Batılı yüzü, memleketin en en güzel kadını, en en en olağanüstü yorumcusu.
Fikirleriniz hem sağlam hem insani, dile getireniniz de bu kadar iyi ve inandırıcıyken de, “şarkılarınız söylendiği yerde” kalmayacak, “ezen”e olmasa da, “ezilen”e bir umut olacaktır.
Birileri, bu şarkılara-dizelere tutunacak ve “Hass...” demenin gücünü, kendisinde bulabilecektir.

Yolumuz size doğru
Abartıyor olabilir miyiz?
Bir şarkının, hele hele “bugün dinle-yarın unut” olarak etiketlenegelmiş bir pop şarkısının, bütün bunlara yol açabilmesi mümkün mü?
Mümkün;gayet mümkün.
Başta pazartesi olmak üzere, çok sayıda dergi ya da gazetede, bunun “aynen böyle olduğu” üzerine, o kadar çok hikaye-yazı okuduk ki... Başta Perihan Mağden ve Ayşe Düzkan olmak üzere, sözüne güvenilir o kadar çok yazardan, o kadar etkileyici hikaye dinledik ki...
O kadar olurdu.
Ve bu da bizi, pop dediğimiz şeyin, o kadar da kolay çekip gitmediği sonucuna getirip bıraktı.
Geçip gideni vardı, fazlasıyla vardı. Ama kalanı da vardı.
Tam da Fikret Şeneş’in (bu sefer başka bir şarkıda, “Son Yolcu”da) dediği gibi: “Biri yaşamca kalır ya...”
Bütün bu felsefe/sosyoloji “tefsir”lerimizin nedeni ise, Fikret Şeneş-Ajda Pekkan işbirliğinin tavana vurduğu albüm olan “Superstar ‘83”ün, 25. yıl şerefine yeniden basılmış olması.

Sihirli albüm
Pekkan’a (elbette hak ettiği; hem de nasıl hak ettiği) “süperstar” payesini getiren ilk iki  albümü Philips yayınlamıştı.
83 ve 87 yıllarında yayınlanan diğer ikisi ise Balet damgalıydı.
Philips’in Türkiye (en azından Pekkan’ın bu iki albümünün) hakları, başında Dani Grünberg’in bulunduğu Odeon’a ait. Genç Grünberg de, bu arşiv-katalog konusunda son derece aydınlık kafalıdır. Bu işlerin önemini bilir ve kulak arkası etmez.
Ama Balet’in başında bulunan ve şimdiden efsane katına çıkmış Yeşil Giresunlu’nun, Grünberg’e nazaran daha seri ya da hızlı “silah” çektiğini de söylemek mümkün.
Giresunlu, 1983 yılında yayınlanan ve tamamı Fikret Şeneş’in yazdığı şarkılardan oluşan “Ajda Superstar ‘83” albümünü, albümün 25. yılını kutlama vesilesi yaparak, yeniden yayınladı.
On şarkının onunun da hit olduğu bir albüm bu.
Egemen Bostancı’nın (aslında 82 yazında sahnelenen ve büyük bir başarı kazanan “Büyük Kabare”nin) katkılarıyla, bu albüm Şan’daki aynı adlı müzikalle (ya da zenginleştirilmiş-uzatılmış konserlerle) desteklenmiş ve bu da, hemen hemen her şarkının iyi bilinmesine-tanınmasına yol açmıştı.
“Son Yolcu” ve “Bir Günah Gibi” ise, başlığa çıkardığımız şarkıyı dahi yaya bırakmıştı bir aralar.
Balet ve Yeşil Giresunlu’ya, dışarda çok yaygın, bizde ise hiç örneğine rastlanmamış “25. Yıl Baskısı” gibi bir geleneği başlattıkları için teşekkür ederiz.
Giresunlu’ya, bunu yapma konusunda telkinlerde bulunan, gerekli enerjiyi veren Hakan Eren’e de teşekkürlerimiz sonsuz.
Ama teşekkürlerin en büyüğü (Ajda Pekkan’la birlikte) Fikret Şeneş’in.
Ömrünüze bereket Fikret Hanım. Saçma sapan sözlerin yazıldığı bir dönem ya da devirmiş sizinki; ama bir Fransız Yeni Dalga yönetmeni gibi parlamışsınız popüler müziğimizin üstünde.
Ömrünüze bin bereket.