Cumartesi "Acaaip keyifli bir muabbet yaptık"

"Acaaip keyifli bir muabbet yaptık"

01.06.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Acaaip keyifli bir muabbet yaptık

7DEN 77YE OKUL DIŞI BİLGİLER Şok olmadım dersem, yalan söylemiş olurum. Son yıllarda televizyon sunucularının, spor adamlarının, özellikle de manken ve sanatçı "ailesi"nin ağızlarından düşürmedikleri, hatta dillerine pelesenk (sakız, reçine) ettikleri iki sözcük var: Biri muhabbet, biri de keyf ya da keyif. Bu iki sözcük de Arapça kökenli ve geniş açılımları olan sözcükler. Keyif için Türk Dil Kurumu Sözlüğünde, "Alkollü içki ve başka uyuşturucu maddeler kullanıldığında insanda görülen durum," diyor. Evliya Çelebi, "Seyahatname"sinin bir yerinde şöyle yazar: "Yüz yirmiye yakın keyif verici otun adını bilirdim." Anadoluda çok sık kullanılan bir deyim vardır; eğer birine, "Çok keyiflisin!" derseniz, size hemen şu yanıtı yapıştırıverir: "Estağfurullah, keyif eşekte olur." Eşeğin neşelenip yerde yuvarlanmasına da "keyif" denir. "Keyfi yerine gelmek," neşesini bulmak; "keyfi kaçmak", neşesi bozulmak; "keyfine bakmak," dilediğince, gönlünce, kimseye aldırmadan yaşamak; "keyfini çıkarmak," bir şeyden zevk alarak, tat alarak, ondan sonuna kadar yararlanmak; "keyif sürmek," rahat yaşamak; "keyif çatmak," eğlenceli zaman geçirmek; "keyif vermek," neşe vermek, sarhoş etmek... Bu "keyif" sözcüğünün çok geniş bir kullanım alanı var. Belki de bu yüzden herkes dilediği gibi kullanıyor. Ama neredeyse dilimizden çıkmak üzereyken, yeniden günlük yaşamımızda "zirveye oturması" bence güzel değil. Aklı başında insanlar bile, güzel bir tartışmanın ardından, "Keyifli bir söyleşi oldu," deyiveriyorlar. Oysa biz okulda çocuklarla söyleşmiş, tartışmış, birbirimize bazı kitapları salık vermiş, bazı sorunları çözmek için önerilerde bulunmuş, gülmüş- güldürmüş, fıkralar anlatmış ve eğlenmiştik: "Keyiflenmedik, keyif çatmadık" ama söyleştik, sorguladık ve zamanımızı iyi değerlendirdik. Bir de "muhabbet" sözcüğü var. O da Arapça kökenli. Hepiniz çok iyi bilirsiniz; eşine çok düşkün olan, sürekli gaga gagaya öpüşen bir kuş vardır. İşte bu yüzden ona "muhabbet kuşu" denir. Aslında bunları size yazmayı hiç istemezdim, ama mademki bu sözcükleri kullanıyorsunuz, o yüzden bunların açılımlarını bilmek zorundasınız. Belki günlük yaşamınızda kullanmaz ve dilinizden ayıklarsınız. "Muhabbet tellalı," kadın ve erkek arasında yolsuz ilişkilere aracılık eden kimse (kavat, p...): Türk Dil Kurumu Sözlüğünde size yazdığım gibi yazıyor. "Muhabbetname," aşk mektubu; "muhabbet beslemek," sevgi duymak. Oysa konuşmak, söyleşmek, tartışmak, önermek, arkadaş olmak, dost olmak, eğlenmek, neşelenmek, içtenlikli davranmak, gönlünce eğlenmek gibi pek çok söyleyiş biçimi varken; "muhabbet" ve "keyif" sözcüklerinin içine sıkışıp kalmak anlatım özürlü olmaktan başka hiçbir şey değil. Ünlü bir Fransız düşünür ve yazarı Jean Paul Sartre bir kitabında şöyle söyler: "Yazarın görevi küreğe, kürek demektir. Diller de hastalanırlar ve yanlış anlamlarda kullanılırlar. Yazarın görevi de bu hastalıkları gidermektir." Şimdi size başka bir örnek daha vereyim: Yıllar önce "Çapa Marka" adıyla bir un satılırdı. Adı Çapa Markaydı, ama paketin üzerindeki amblem "çıpa" resmiydi. "Çıpa," gemilerin burnunda bulunan, denize onları demirlemek için atılan demir. "Çapa"yı, ağzı yarım ay gibi bir tür eğilmiş kürek olarak düşünebilirsiniz; bitkilerin dibini havalandırmak için kullanılan bir bahçe, tarla aleti. Şimdi yıllardır insanların "çıpa"ya "çapa" dediğini biliyor musunuz? Onun için dilinizdeki sözcük hastalıklarını düzeltmelisiniz. yural@milliyet.com.tr Geçtiğimiz ay gittiğim okul söyleşilerinden birinde çocuklar beni kapıdan uğurlarken, içlerinden biri yanıma yaklaşıp, "Yalvaç Abi, geldiğin için çok teşekkür ederiz. Bugün acaaip keyifli bir muabbet yaptık di mi?.." dedi.

Yazarlar