Cumartesi “Albümdeki Münir Nurettin şarkısını hayranları bile bilmez”

“Albümdeki Münir Nurettin şarkısını hayranları bile bilmez”

02.01.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

Münir Nurettin Selçuk’un torunu, Timur Selçuk’un kızı Hazal Selçuk “Su Yeşili” adlı ilk albümünü piyasaya çıkardı. Albümde tiyatrocu babaannesi Şehime Erton’un sözlerini yazıp, dedesi Münir Nurettin Selçuk’un bestelediği “Sesin Bir Işık Bana” da var

“Albümdeki Münir Nurettin şarkısını hayranları bile bilmez”

Tıpkı ailedeki diğer fertler gibi Hazal Selçuk da sanatçı. Avusturya Lisesi’nden mezun olduktan sonra Viyana’ya gidip bir yıl Viyana Devlet Konservatuarı’nda müzikal eğitimi aldı. Daha sonra burslu olarak Amerika’ya gidip eğitimini Boston Üniversitesi Konservatuarı Müzikal ve Tiyatro Bölümü’nde tamamladı. Kısa süre önce de “Su Yeşili” adlı ilk albümünü çıkardı.
Albümde babası Timur Selçuk’un besteleri var ama en önemlisi, dedesi büyük üstat Münir Nurettin Selçuk’un “Sesin Bir Işık Bana”sı.... Bu eserin sözlerini ise Münir hocaya eşi Şehime Erton yazmış, ona olan aşkını anlatmış. Hazal Selçuk sözleri babaannesine, bestesi dedesine ait bir şarkıyı torun olarak seslendirmenin çok heyecan verici olduğunu söylerken, Timur hoca “Babamın şarkısı ilk defa torunu tarafından halka sunulacak. Babam bunu banda kaydetmemiş. Bu, Münir Nurettin hayranlarının bile bilmediği bir şarkıdır”
diyor biraz da duygulanarak.


Albümün adı neden “Su Yeşili”?
Hazal Selçuk: Aysel Gürel’in “Gözlerin Su Yeşili” şarkısından geliyor bu isim. Ben bu şarkıyı söylemeyi çok seviyorum. Bir de bu çok duru bir isim. Temiz ve güzelliği çağrıştırıyor su ve yeşil renk. Bir anda aklıma geldi, çok düşünmedim üzerinde.

Albümde neler var?
Hazal S.: Çoksesli yöntemi kullanarak ve Türk Sanat Müziği ile Türk Halk Müziği’nden beslenerek yaptık bu albümü. Ancak etnik değil, evrensel bir albüm oldu. Tarzına biz “hafif müzik” diyorduk ama “alternatif” de deniyormuş.
Timur Selçuk: Besteler bana ait, bir tanesi de Münir babaya. Hazal’ın tiyatro oyunları için bestelediğim müzikler de var. Karışık bir albüm.

Baba-kız nasıl çalıştınız?
Timur S.: Çok keyifli. Hazal yurtdışındaydı, gidip geldi.

Siz çok mükemmelliyetçisiniz. Hiç tartıştığınız oldu mu?
Timur S.: Hayır, kavga gürültü hiç olmadı. Hazal da çok titiz.

Sizin “Hayır” dediğiniz bir şey için kızınız tutturdu mu mesela?
Timur S.: Kızımın istediği bir şeye “Hayır” diyemem. Bir baba duygusallığıyla çalıştım. Kızlarım söz konusu olduğunda yufka yürekliyimdir. En sert davranmadığım öğrencim oldu. Çok şey talep ederim kendisinden ama taşıyacağını bildiğim için.
Hazal S.: “Babam beni deli gibi çalıştırıyor” gibi bir şey hissetmedim. Ben zaten hep koşturan bir insanımdır. Ben de babam gibi detaycıyımdır, titizimdir. Bu nedenle uyumlu çalıştık. Kendisine zaten ben teklif ettim besteleri yapmayı. “Safinaz” şarkısında mesela gözlerimiz dolmuştu.

“Safinaz” nasıl bir şarkı?
Hazal S.: Safinaz kedimdi. 11 yıl bizimle yaşadı, ailenin bir parçasıydı. Çok hastalandı, ölmek üzereydi. Ben de onun için bir şiir yazdım. Babam da bestesini yaptı. Ölmeden bir gün önce kedime bu şarkıyı söyledim, ertesi gün öldü.

“Dedemin çok özel bir şarkısını seslendirmek benim için çok önemli”

Münir Nurettin Selçuk ile eşi Şehime Erton’un yazıp besteledikleri şarkı da sizin için çok özel olmalı... Münir Nurettin şarkıları zordur. Hiç “Ya beceremezsem, layıkıyla söyleyemezsem” gibi korkularınız oldu mu?
Hazal S.: Hayır. Ama duygusunu doğru verebilmek, şarkıyı doğru iletmek için çabaladım. Bu şarkının üzerine daha çok eğildik. Bu bir sorumluluktu çünkü.

Herhangi bir dedenin şarkısı değil ne de olsa...
Timur S.: Evet. Münir baba, Noel Baba değil. Hem babaannenin hem de dedenin sorumluluğunu hissettik.
Hazal S.: Bu şarkı ikisinin yaptığı bir şarkı olduğu için işin içinde bir de duygusallık vardı. “Beceremem” korkusuyla değil, “Daha iyi nasıl olabilir?” diye üzerinde çok çalıştık.
Timur S.: Şarkı çok alaturka da değil. Münir baba Türk müziğini batıyla yakın tutan bir insandı.

“Endülüs’te Raks” gibi...
Timur S.: Evet. Dolayısıyla bu şarkıyı seslendirebilmek için çok fazla Türk müziği eğitimi almaya gerek yok.
Hazal S.: Sözleri çok güzel. Yoğun bir aşkı anlatıyor. Tek boyutlu bir aşk değil, bu aşk onu Tanrı aşkına da götürüyor.

Aklınızda kalan, Münir hocayla yaşadığınız bir anınız var mı?
Timur S.: Müzik ve konserlerle ilgili “Keşke şunu şöyle yapsaydın” gibi önerilerde bulunurdu. Bunun ötesinde ketumdu, övgülerinde tutumluydu. Büyük övgüsünü hatırlamam. Bizi Çamlıca’ya çıkarırdı annem ve kardeşimle. Bestecilik yönümü hep geliştirmemi isterdi. Fen derslerim çok iyiydi ama kendimi bildim bileli sanatçı olmak istedim.
Hazal S.: Ben 6-7 yaşındaydım dedem vefat ettiğinde. Ayva tatlısını sevdiğini ve çok sık balkonda oturup şarkı mırıldandığını hatırlıyorum.

Onun şarkılarından oluşan bir albüm yapmak var mı aklınızda?
Hazal S.: Evet, çok istiyorum. Bunun için Türk müziği ve tambur dersleri alıyorum. Dedemin, kadın sesine yakışan şarkılarını seslendirmek istiyorum.


“Dolmuşta bağıra bağıra babamın şarkılarını söylerdim, annem sustururdu”
Eskiden beri müzikle ilgilenir miydiniz?
Hazal S.: Evet, şarkı söylemeyi çok severdim. Babamın şarkılarını tekrarlardım sürekli. Dolmuşta, otobüste bile bağıra bağıra söylermişim, annem beni sustururmuş. Babamın şarkılarını ezberlerdim. Ama sanatçı olmaya 16 yaşından sonra karar verdim. 1989 yılında “Bana Bana” şarkısıyla Eurovision şarkı yarışmasına katılmıştık. Orada sahneye çıktım ve kendimi çok mutlu hissettim. Babam da bunu gördü ve beni destekledi. Sanatçı olmasaydım doktor olmak isterdim.

Bu sahneye ilk çıkışınız mıydı?
Hazal S.: Hayır. 13 yaşında babamın bir konserinde vokal yapmıştım dizlerim titreyerek.
Timur S.: Bu çok zor bir meslek. Bunu bana babam da söylerdi. Sevmeden yapılmaz. Sadece işin tekniği değil, duygusal katkı da önemli. Bu, her an sizi terk edebilir. Hüzün de bir duygu ama onun bir sanat eserinde herkesin paylaşabileceği bir hale gelmesi ahlak ve çalışma disiplini gerektiriyor. Sahneye çıktığınızda üstünüzdeki sıkıntıyı atmalısınız. Bu nedenle çok zahmetli bir iş.

Timur bey nasıl bir baba?
Hazal S.: Bana çok destek olan, işini çok seven, bana örnek olan bir baba. İnsanı sıkan, aşırı kontrol eden bir baba değildir ama arkamda olduğunu hissettirir.

Kızınızı nasıl tarif edersiniz?
Timur S.: Kişilik ve insan olarak doğru bir yerde görüyorum. Ölçülüdür. Komik anılarımız çok. Birlikte şarkı söylediğimiz zaman ben şarkı sözlerini unutayım diye ne gerekiyorsa yapar. Bana baktığını hissederim.
Hazal S.: Unuttuğu zaman da karşısına geçer gülerim.


“Çalışırken ‘Kalk çay içelim’ demiyorum; çalışmak daha zevkli”
Boş zamanlarınızda ne yaparsınız? Birlikte nerelere gidersiniz? Sinema, tiyatro, konser...
Timur S.: Sinemayı hiç sevmem nedense. Nadiren birlikte yemeğe gideriz. Boş zamanlarımda uzanıp düşünürüm, yürüyüş yaparım. İstanbul dışına, doğaya çıkarım. Kitap okurum. Yıllardır yüzüyorum. Haftada bir-iki kez yüzerim. Çalışırken kızıma “Hadi kalk bir çay içelim” demem mesela. Çünkü çalışmak çay içmekten daha güzel.
Hazal S.: Doğayla, yalnız, hayvanlarla ya da bir-iki arkadaşımla vakit geçirmeyi çok severim. Kalabalıktan çok hoşlanmam, seyahat etmeyi, değişik ülkelere gitmeyi çok severim.

“Galatasaray’ı TV’den bile izlemiyorum artık”

Galatasaraylısınız. Maçlara gitmez misiniz?
Timur S.: Liseden beri gitmiyorum. Maçları televizyondan izlerdim, artık onu da yapmıyorum. Çünkü spor ticarete ve şiddete dönüştü. Beni rahatsız ediyor. Takımın şu anki durumunu da bilmiyorum. Eskiden Galatasaray’ın gençlik takımında yüzüyordum. İstanbul şampiyonluğumuz var. Kulüp üyesiyim ama artık toplantılara da katılıyorum, oy da vermiyorum. Bu işin sporluk bir tarafı kalmadı çünkü.

Sizi Fenerbahçeli yapalım o zaman...
Babam Fenerbahçeliydi.


“Münir hoca haddinden fazla titizdi; ona çekmişiz”
Bu kadar önemli sanatkarların olduğu bir aileden gelmek zaman zaman baskı altında olduğunuzu hissettiriyor mu size?
Hazal S.: Hayır. Bazılarına para pul kalır miras olarak. Bana da sanat eserleri ve bu önemli isimler kaldı. Dedem de babam da yaptıkları işi onurla taşımış insanlar. Bu benim için çok güzel bir örnek ama büyük de bir sorumluluk. Ancak bu sorumluluk bana ağır gelmiyor. Aksine benim için bir destek bu. Sorumlulukların altında ezilen insanlardan değilim. “Dedem kadar iyi olmalıyım” gibi yarış içerisinde değilim. Yaptığım işi iyi yapmaya çalışıyorum. Eksiklik duygusuyla büyüdüyseniz kendinizi sürekli başkalarıyla kıyaslarsınız. İnsan kendisi olmaya başlarsa bu duygu gider. Dolayısıyla dedemin ya da babamın adı benim kimliğimin önüne geçmiyor. Tek başıma “Hazal Selçuk” olduğumu hissediyorum. Ayrıca “Münir hocanın torunu” denmesinden de rahatsız olmuyorum.
Timur S.: Hazal kendisiyle çok barışık. Kendinle barışı yakalayabilirsen bu sorumluluğu taşıyabilirsin. Ama kendisiyle barışamadan, bir birey olamadan, “Onun bunun yeğeni” olarak gidenler de var. Ben de mesela “Münir Nurettin’in oğlu” lafından hiç rahatsız olmadım. “Öyle bir şey yapayım ki onun oğlu olduğumu söyleme fırsatım olsun” derdim hep. Sözü döndürüp dolandırıp “Ben Münir hocanın oğluyum”a getirirdim. Hiç bunun sıkıntısını yaşamadım.

Münir Nurettin Selçuk da sizin gibi titiz miydi?
Timur S.: Hem de haddinden fazla. Hepimiz ona çekmişiz herhalde. Ama o bir kadeh viskisiyle, rakısıyla Boğaz’da oturup dostlarıyla keyif yapardı. Ben bu hediyeleri de kendime vermedim. Hâlâ da pazar günleri dahil çalışıyorum.
Hazal S.: Eskiden İstanbul da daha keyifliymiş. Daha keyifli çalışılıyormuş.