Cumartesi Bisikletli Japonya turunu yazdı

Bisikletli Japonya turunu yazdı

28.02.2008 - 00:00 | Son Güncellenme:

Bisikletiyle Japonya'yı güney ucundan kuzey ucuna kateden Caner Gürellier yolculuğu boyunca 1000 nazar boncuğunu ve 1000 Türk bayrağını Japonlara dağıttı

Bisikletli Japonya turunu yazdı

axcum021.jpg Japonca Rehberlik Bölümü mezunu, 32 yaşındaki Gürellier 2003'ü Japonya'nın "Türk Yılı" ilan etmesinin, Türkiye'nin tanıtımı açısından önemli bir fırsat olduğunu düşündü ve "Güneş İmparatorluğu'nda Güneyden Kuzeye 1000 Bayrak 1000 Boncuk" projesi için pedal çevirmeye başladı. Japonya'da tuttuğu yol günlüklerini harmanlayarak "Pedalımın Altında Japonya" kitabını Truva Yayınları'ndan çıkardı. Caner Gürellier dünyayı yelkenlileriyle turlayan Atasoy çiftinden, teknesiyle okyanusları aşan Sadun Boro'dan ve İpek Yolu'nu develerle geçen Arif Aşçı'dan aldığı ilhamla 2003 Nisan'ında Japonya'nın yolunu tuttu. Bisikleti Tosun 2 ile Japonya'nın en güneyinden en kuzeyine 2 bin 200 kilometrelik yolu 46 günde katetti. Amacım Türkiye'yi Japonya'da tanıtmaktı. Türk basınında yer almakla ilgilenmedim. Ama Japon basınının yoğun ilgisini gördüm. Bu kitabı da Türkiye'den Japonya'ya gitmek isteyenler için bir rehber kitap olarak hazırladım. Sizi 2003 yılında bu projeyi tamamladığınızda basında çok fazla görmedik. Bunun nedeni neydi? Abimle ben çocukken televizyonda yayımlanan origami programlarını ve bir samuray dizisini izlerdik. Bruce Lee'nin karate filmlerine giderdik. Sinemadan çıkınca abim hep üzerimde o karate figürlerini uygulardı. Daha sonra üniversitede turizm rehberliği bölümünde okumaya başladım. Dil olarak da Japoncayı seçtim. Japon kültürüne olan ilginiz ne zaman başladı? "Boncuk verdim, yiyecek ikram ettiler" Bir turist rehberi olarak, yazın sıcağında Anadolu'yu bisikletiyle geçmeye çabalayan birçok yabancı turist görüyordum. Onlara hayrandım. Ayrıca bisiklete binmeyi de çok severdim. 2003 yılının Japonya'da "Türk Yılı" olacağını duymuştum. O zaman 2003'te bisikletle Japonya'yı geçme projesi kafamda şekillendi. Bisikletle Japonya'yı geçme fikri nasıl aklınıza geldi? İki sene sponsor aradım. İlgili makamlara projeyi anlattım. Amacımın ülkemi tanıtmak olduğunu, hiçbir maddi çıkarım olmayacağını söyledim. Japonya ile iş yapan ihracatçılar benim bu küçük bütçeli projeme sponsor olmayı kabul etmediler. Devlet sahip çıktı projeme. Dışişleri Bakanlığı sponsor oldu. Proje nasıl gelişti? Destek gördünüz mü? Sonuçta bir ülkeyi en iyi tanıtan öğe bayrağı. Kültürel simge olarak da nazar boncuğunu düşündüm. Çünkü Türkiye'yi ziyaret eden Japonlar çok sever nazar boncuğunu. Neden bayrak ve boncuk dağıttınız? Kendi ülkelerine 10 bin kilometre uzaktan bir Türk gelmiş, Türkiye'yi hevesle anlatıyor. O kadar etkilendiler ki... Mesela ben onlara küçücük bir nazar boncuğu verince onlar bana yiyecek, içecek ikram ediyor, evlerine davet ediyorlardı. O küçük kırsal kesimde Japon ve Türk kültürlerinin birbirine çok benzediğini fark ettim. Çok misafirperverler. Mesela kayboldum diyerek birinin kapısını çalın. Önce biraz korkarlar ama sonra çok yardımcı olurlar. Japonların tepkileri nasıldı? Türk yemeklerini özledim. Japonya'da hep deniz ürünleri, çiğ ürünler yeniyor. Ekmek fazla yok. Bazen çok yorulduğumda bir kuru fasulye, cacık olsa da yesem diye düşünüyordum. Japonya'da en çok neye alışmakta zorlandınız? "Damadı Türk olan rahip bana mükellef bir sofra hazırladı" Adanın birinde bir köyde tapınakta kalıyorum. Mutfakta kendi yemeğimi yapıyorum. Tapınağın rahibi geldi. Nereli olduğumu sordu. "Türkiye'den geldim" dedim. O da "Benim damadım da Türk" dedi. Orada onlar bana aileden biriymiş gibi davrandılar, mükellef bir sofra hazırladılar. Japonya'nın en kuzeyindeyken adamın biri geldi, "Çok dikkat et, yollar çok yokuş ve virajlı" dedi. 30 kilometre yolum vardı, zar zor gittim. Çadırımı kurup şehrin girişinde yatacağım sırada bir baktım ki bana nasihat veren amca benden önce arabasıyla şehrin girişine beni almaya gelmiş. Bu adamın adı Sato'ydu. Sato Japoncada şeker demek. Şeker gibi bir amcaydı hakikaten. Orada başınızdan geçen en ilginç olay neydi? Orada "onsen" denen Japon hamamları var, oraya mutlaka gitsinler. Suşi yesinler, suşilerin pişmişleri de var, Türk damak tadına daha uygun olan. Büyük bir otel yerine aile pansiyonunda kalsınlar, oradaki misafirperverliği görsünler. Son olarak, Japonya'ya seyahat etmek isteyenlere, orada yapmadan dönmemeleri gerekenler hakkında birkaç ipucu verebilir misiniz?