Cumartesi Çellonun dört yapraklı yoncası

Çellonun dört yapraklı yoncası

03.12.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

Dört kadın viyolonsel sanatçısından oluşan Cellissima, film müziklerinden Sting'e uzanan bir repertuvara sahip. "Klasik müzik ancak böyle sevdirilebilir" diyorlar

Çellonun dört yapraklı yoncası

Cellissima'nın dört üyesi Gülyar Balcı, Jülide Canca, Mine Cangal ve Pınar Duruk'un provalarına konuk olduk. Çalışma mekanları Jülide Canca'nın Tarlabaşı'ndaki restore edilmiş üç katlı eviydi. Herhalde görüp görebileceğimiz en bol kahkahalı provaydı. Dört kadın bir araya gelince "kapris ve kıskançlık" değil, "neşe ve cıvıltı" çıkıyormuş ortaya, onlar da bunu keşfetmekten çok memnunlar. Yaşları 25 ile 34 arasında değişen dört genç kadın... Ortak tutkuları viyolonsel, diğer adıyla çello. Her biri ayrı orkestralarda çalıyor ama sadece kadınlardan oluşan bir grup fikrini cazip bularak bir araya gelmiş, Cellissima olmuşlar. İsimlerini "cello" ile İtalyancada "güzel" anlamına gelen "bellissima" sözcüklerini birleştirerek bulmuşlar. En büyük sıkıntıları beste bulmak. Onlar için beste yapıp armağan edecek birilerini bekliyorlar dört gözle. Ayrıca tamamen kendi zevklerine göre giyiniyorlar şimdi. Sahne kostümleri jean ve üzerine şık bluzlardan oluşuyor. Bir stil yaratmak için fikirlere açıklar.Grup, Fazıl Say'ın eski eşi olan Gülyar Balcı'nın fikriyle kurulmuş. Üç erkek viyolonselciyle Çellistanbul grubunda çalıyormuş ama, kadınlardan oluşan bir grupta daha rahat edeceğini düşünmüş. Dördüncü eleman, Didem Erken'miş aslında. Ama o Ankara'ya taşınınca Pınar Duruk katılmış aralarına. Didem'e de her zaman beşinci eleman olarak kapıları açık.Önümüzdeki günlerde bir albüm yapacaklar. Aslında Süha Yavuz'un şirketi Yay Müzik'ten çıkaracaklarmış, ama Yay Müzik projeyi "yayınca" vazgeçmişler. Şimdi görüştükleri birkaç şirket var. Rock cover'ları, türküler, hatta Dede Efendi de içeren karışık bir albüm olacak muhtemelen. Albüme almak istedikleri parçalardan biri Şebnem Ferah'tan "Ben Şarkımı Söylerken". Süha Yavuz'un şirketinden çıksa herhalde bu şarkının adı bile anılamazdı... Kostüm için öneri bekliyorlar "Egolarımız çok güçlü değil" Jülide Canca: Ben aslında başta "Eyvah, dört hatun bir araya geliyoruz, ne olacak?" diye düşünüyordum. Ama müthiş güzel bir denge oldu aramızda. Ortak özelliğimiz herkesin sükunetini her durumda koruması. Tabii her zaman al gülüm ver gülüm geçmiyor vakit ama bir tatsızlık oluyorsa prova bittiği anda unutuluyor. Çayımızı, kahvemizi, sigaramızı elimize aldık mı bitti, yine kakara kikirimizi yapıyoruz. Gülyar Balcı: Müzisyenliğin haricinde de kadın grubu olmaktan çok memnunuz. Makyaj malzemelerinden konuşuyoruz, alışveriş yapıyoruz, özel hayatlarımızı konuşuyoruz. En yakın arkadaşları olduk birbirimizin. Bir kadın grubu olmak kolay mı? Gülyar B.: Hiçbirimizin egosu o kadar kuvvetli değil. Mine Cangal: Olaya bakışımız çok profesyonelce olduğu için karıştırmıyoruz bazı şeyleri. Jülide C.: Bazen beğenmiyoruz kendi çaldığımızı, diğerleri moral veriyor. Ego çatışması olsa, ezersin birbirini. Egolar sahnede. Sahnede biraz ego lazım; pasif değil aktif, güvenli, gösterişli olmak gerekiyor. Pınar Duruk: Yaptığımız iş maalesef biraz da gösteriye ve göz zevkine de hitap eden bir iş olduğu için hem güvenli çalmaya çalışıyoruz hem de güzel görünmeye. Ego çatışması olmuyor anlaşılan aranızda... Gülyar B.: Biz Jazz Cafe'de bir konser verdik, kapasitenin üç misli insan geldi. Eminim çoğu klasik müzik konserine gitmeyen insanlardı. Bence böyle şeyleri herkes yapmalı. İnsanlara klasik müzik böyle sevdirilebilir. Klasik müzik eğitimiyle çalıyoruz, hiçbirimiz alaylı değiliz. Sizin repertuvarınızda popüler parçalar var. Klasik müzikçiler popüler müziğe prim vermezler pek... Mine C.: Çok istiyoruz. İstemek yeterli bence. Gülyar B.: Bugün mesela beş saat prova yaptık. Çok zevkliydi. Ben hayatımı öyle geçirebilirim. O yüzden uzun ömürlü olması nedir? CD yaparız, satılır, satılmaz, öyle bir şey yok, biz dördümüz mutlu olduğumuz sürece devam edecektir bu. Kısa süreli bir şöhretin peşinde değiliz. Grubunuz uzun ömürlü olacak mı sizce? Jülide C.: Klasik müzik, caz, elektronik, Türk sanat müziği de seviyorum ruh halime göre.Gülyar B.: Ben de Jülide gibiyim. Çok uzun bir dönemimi sırf viyolonsel dinleyerek geçirdim. Çok yanlış bir şeymiş, şimdi her şeyi dinliyorum. Türk sanat müziğinde kendim söyleyince bile ağladığım şarkılar var. Çaykovski çalarken de zevk alıyorum, türkü dinlerken de. İçten, tüyleri diken diken eden her müziği seviyorum. Ama kesinlikle dinlemediğimiz, televizyonda görünce bile değiştirdiğimiz insanlar da var. Pınar D.: Kesinlikle, para kazanmaya yönelik, basit işlere karşıyız. Neler dinliyorsunuz? "İşin şov yanı da önemli" Gülyar B.: Ben söyleyeceğim belki. Bir parçada birimiz zil çalıyor, bazen viyolonselleri perküsyon gibi kullanıyoruz. Vokal de olsun istiyoruz bazen. Hatta dans da etmek istiyoruz. Belki eğitimini alıp konserde tango yapabilir birimiz. Tan Sağtürk'le bir şey yaptık mesela beraber. Aranızda şarkı söyleyen var mı? Jülide C.: Evet biraz şova yönelik de olsun istiyoruz. O arada çaktırmadan iyi müzik dinleteceğiz insanlara. Amaç müziğe hizmet etmek sonuçta. Buna ihtiyaç var. Ben burada çok iyi müzik yapıyorum, anlayan gelsin dinlesin deyip oturmanın pek de bir anlamı yok. Körler sağırlar birbirini ağırlar, birbirimizi dinliyoruz o zaman. İşin şov tarafı da önemli sizin için... Dördü de Ankaralı. Jülide Bilkent mezunu, diğer üçü Hacettepe Devlet Konservatuvarı'ndan. Pınar ve Mine 11 yaşından beri tanışıyorlar, konservatuvarda karşılıklı odalarda çalışırlarmış. Mine'nin annesi ve babası da viyolonselci, hatta babası Prof. Doğan Cangal Hacettepe'den üçünün de hocası. Dayısı ise Gürer Aykal. Bu "aileden müzisyenlik" durumu hepsi için geçerli. Pınar'ın babası viyolonselci, Jülide'nin annesi keman çalıyor. Gülyar'ın babası ise TRT'nin Türk sanat müziği programlarının prodüktörü, kızını müziğe yönlendiren de o olmuş. Cellissima dışında Jülide Akbank Oda Orkestrası'nda, Gülyar Borusan'da, Mine İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası ve Borusan'da, Pınar da İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'nda çalıyor. Cellissima tangolardan, film müziklerinden, türkülerden, kısacası her telden eserlerden oluşan repertuvarıyla 7 Aralık'ta Jazz Cafe'de olacak. Hepsi aileden müzisyen "Çello kadına yakışıyor" Mine C.: Biz bu işe başladığımızda 11 yaşındaydık, bilmiyorduk böyle şeyleri. Ama bir yandan da hoşumuza gidiyor çok estetik bir enstrüman olması. Kadına çok yakışan bir enstrüman. Hepimizin kadın olması, iyi çalmamızın yanında olayı görsel açıdan çok güzelleştiriyor. Gülyar B.: Bu imaj bizi rahatsız etmiyor. Bu enstrümanı çalarken estetik olduğunu bilmek güzel bir şey. Çello için "Arkasındaki çıplak kadından tanınan müzik aleti" diye bir tanım var ekşisözlük'te... Gülyar B.: Ben keman istiyordum. Viyolonsel çalacağımı öğrendiğimde çok üzülmüştüm, "o ne öyle, kocaman" diye. Sonra viyolonsel hocamı gördüm, Nuray Eşen, çok hoş bir bayandı ve çok da güzel giyinmişti. Onu görmek beni çok özendirmişti. Kaba saba bir adam görseydim belki kabul etmeyecektim... Jülide C.: Ben de anneme özenip kemana başladım, nefret ettim. Sonra konservatuvara girip biraz annemin tercihiyle viyolonsele başladım ve başlar başlamaz çok sevdim. Hatta kabuslar görüyordum tekrar keman çalıyormuşum diye ve uyanıp seviniyordum viyolonseli görünce. Viyolonseli nasıl seçtiniz?