Cumartesi "Çoğunlukla şeffaf gözlük ve kep takıyorlar"

"Çoğunlukla şeffaf gözlük ve kep takıyorlar"

24.01.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Çoğunlukla şeffaf gözlük ve kep takıyorlar"

Çoğunlukla şeffaf gözlük ve kep takıyorlar






Kulüpler ve clubber'lar sonunda bir belgesel filme de konu oldular. Ayşegül Epengin'in yönettiği "Club Scene in İstanbul" adlı 38 dakikalık filmde, İstanbul'un ünlü kulüplerinden görüntüler eşliğinde bu işin Türkiye'deki en ünlü isimleri sayılabilecek Ceylan Çaplı'dan Murat Uncuoğlu'na, Ömer Ahunbay'dan U.F.U.K.'a kadar mekan sahipleri ve DJ'lerle yapılmış röportajlara yer veriliyor.
Ayşegül Epengin 30 yaşında ve Marmara Üniversitesi Sinema-Televizyon Bölümü mezunu. Oyunculuk eğitimi de gören Epengin okul bittikten sonra Yeni Zelanda'ya gidip dil öğreniyor. Ardından da Malezya, Tayland ve Kamboçya'ya gidiyor. Keşif yolculuklarının sonraki durakları ise Avrupa ülkeleri... Türkiye'de olduğu ve yeniden yola çıkmak için hazırlık yaptığı dönemlerde çeşitli reklam filmlerinde oyunculuk, yönetmen asistanlığı yaparak hayatını kazanıyor. Genç yönetmenin yurtdışında yolculuk edebilmek için yaptığı işler arasında part-time garsonluk da var. Hatta "Club Scene in İstanbul"u da garsonluktan kazandığı parayla bitirmiş.
Epengin'in yeni hedefi uzun metrajlı bir film çekmek. İçinde kulüpler yine olacak. Senaryosu gibi adı da hazır: "Burası Türkiye". "Bu filmi ne zaman çekeceksiniz?" diye sorduğumda "Yani bana ne zaman para bulacağımı soruyorsun" diyor.
"Club Scene in İstanbul" bu perşembe gecesi saat 22.00'de Republic adlı kulüpte gösterilecek. Girişin 15 milyon lira olduğu gecede belgeselin ruhuna uygun olarak birer saat arayla Türkiye'nin ünlü DJ'leri çalacak.

"Gece eve dönmek için borç aldığım oldu"

Yaklaşık bir yıl önce yine bir restoranda garson olarak çalışırken, Alman bir müşteriyle sinema-televizyon mezunu olmam üzerine konuşuyorduk. Sonra aynen filmlerdeki gibi bana kartını verdi ve onu aramamı söyledi. O yaz sonunda Avrupa'ya gitmiştim. Hiç umudum yoktu ama aradım. Benden Türkiye'de kulüp müziği yapan DJ'lerin örneklerini toplamamı istedi. Yaptığı iş, müzik örneklerini toplayıp televizyon şirketlerine satmak. Sonra da bana "Bunlarla ilgili bir de film yap. Biz de bunu promosyon amaçlı kullanırız" dedi.


Satmak ya da kulüplerde göstermek istemiyorum. Bu film bir arşiv çalışması. Yurtdışında bir televizyon kanalında gösterimini yaparsam ne mutlu bana. Belki bir-iki festivalde de gösterilebilir. Dediğin gibi şu an çok güncel ama bir 10 yıl sonra çok daha iyi olacak her şey. O zaman izlediğimizde şu an 80'lere nasıl bakıyorsak öyle bakacağız. Hangi DJ'leri dinlediğimizi ve nerelerde dans ettiğimizi göreceğiz.


Mayısta başladık. O günlerde büyük partiler düzenleniyor, çok iyi isimler Türkiye'ye geliyordu. Millet yazlıklara gitmeden bitirmekti amacım ama çekimler uzadı. Bunun en büyük sebebi maddi imkansızlık, ikincisi de insanlara ulaşamamamdı.


Mesela Tangun'a ulaşamadım. Çünkü beni tanımıyordu, ne yapmak istediğimi bilmiyordu. Sonra röportaj yaptım ama. Yakuza'ya ulaşmam zaman aldı. Ceylan Çaplı'yı ikna etmem başlı başına bir olaydı zaten. Biraz şüpheyle yaklaştı.


Evet, insanlar sabah evlerine dönüyorlar. Ben de çalışma saatlerine ayak uydurdum, onların uyuduğu zamanlarda ben de uyudum. Kalktıkları saatte yaptım görüşmeleri.


En zor olan, malzemeyi bir araya getirmekti. Bir el kamerasıyla da çekilebilirdi bu film ama Canon XL'de ısrar ettim. Paran az olunca çok zor oluyor. Gece eve dönmek için kameraman arkadaşımdan borç aldığım oldu. Çok sabırla oluştu bu film. Herkes ücretsiz çalıştı ve gecelerini verdi.


Bir röportajdan dönüyorduk. Sahilde otururken, belgeselin sunuculuğunu üstlenen James Barron'a "Hadi bir açılış konuşması yap, bakalım nasıl olacak?" dedim. "Ben buraya bir günlüğüne gelmiştim ama beş yıldır buradayım. Gelin size buranın gece hayatını göstereyim" diye bir konuşma yaptı.


Soho, 2C, eski Jukebox, şimdiki adıyla Republic, Switch, Crystal, Godet, Uniq... En çok hangisini sevdin dersen bence hepsinin ayrı tadı ve konsepti var.


Ceylan Çaplı'dır bence. Açtığı 20 kulüp underground müzik için önemli bir adımdı.

"Elektronik müzik hiçbir şekilde ölmeyecek"

Kesinlikle. Röportajları yaparken herkes bana "Ceylan Çaplı'yla mutlaka konuşmalısın" dedi. Hep listemin başındaydı ama ulaşmak çok zamanımı aldı. Konuştuğum DJ'ler de kimin iyi olduğunu, özellikle kimle konuşmam gerektiğini söylüyordu. Kulüplere gittiğimde de insanlara kaçamak sorular soruyordum, "Hangi DJ'leri çok seviyorsunuz?" diye.


Popüler isimler arasında başı çeken Murat Uncuoğlu. Arkasından U.F.U.K., Tangun, Cureshot -ki kendisi ulaşamadığım kişilerden biri- , Cervus, Tarkan benim ve insanların beğendiği isimler arasında.


Hayır. Bir kere kulüp sahibinden izinli oluyorduk. Ayrıca kimsenin burnuna kamera sokmadım. Kulüp özel bir yer ve insanların eğlenirken görüntülenmesinin ahlaki olarak doğru bulmuyorum.


Bence bitmeyecek. Elektronik müzik hiçbir şekilde ölmeyecek, bu bir gerçek. Yön değiştirebilir, elektronik ve canlı müzik birbirine karıştırılabilir. Ömer Ahunbay filmde "Bence işin başındayız. Aslında her şey yeni başlıyor" diyordu. Bence de öyle. İnsanlar büyük partilere doydukları için bir küçülme olduğu da doğru ama.


Hayır değilim. Bu müziği seviyorum. Ama bu işten önce kulüplere gitmezdim. Daha çok reggae, new age, caz, klasik müzik dinlerdim. Ama "Ay, bu nasıl müzik? Dayanamıyorum" olmadım. Yakalıyorsun bir süre sonra.


Bence böyle bir sınıflandırma gerekmiyor. Bunun içine çok çeşitli insanlar giriyor. Adam önce Müslüm Gürses ardından da gidip kulüp müziği dinleyebiliyor. Biraz da trend olduğu için insanlar denemek istiyor.


Rengarenk giyinmeleri dışında fark görmedim. Çoğunlukla şeffaf gözlük ve kep takıyorlardı. Ama onları günlük hayatlarında böyle göremezsin. Kulübe gelirken öyle giyiniyor. Bu, sosyologların araştırması gereken bir şey. Gençlerin yaşaması gereken bir dönem olarak görüyorum.


Almanya ve Hollanda'da. Küçültmek gerekirse Berlin ve Amsterdam'da.