Nihat Ali Özcan

Nihat Ali Özcan

naozcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye geçmişte tecrübe ettiği terör sorunlarının yeni bir versiyonuyla karşı karşıya. Bunun iyi bir haber olmadığının farkındayız. Son iki yüz yıllık terör tarihinin her safhasında ve karakter değişiminde bu toprakların hedefte olduğuna tanıklık ediyoruz. Geçmişte çok sayıda kurban verdik ve acılar çektik. Ancak ders alıp almadığımız tartışmalı.
Bir süreden beri tarihin terör kervanına DAEŞ de katılmış durumda. Tetiklediği terör dalgasının etkilerini daha yeni yeni hissediyoruz. En büyük risk ise devam eden PKK terörü ile yeni dalganın üst üste oturmuş olması. Bu nedenle DAEŞ terörü bazı örgütsel avantajlara sahip. Ciddiye alınması gereken, öncekilerden farklılıklar gösteren ağır çıktıları olabilecek bir sorun.
DAEŞ’i avantajlı kılan, Türkiye için zorluk teşkil eden bir dizi neden saymak mümkün. Jeopolitik nedenler, teröristler için hedef bolluğu, tarihi miras olarak sosyal, ideolojik ağlar. Yetersiz psikolojik hazırlık ve DAEŞ’in terör taktikleri gibi.
Jeopolitik konum, Türkiye’ye bir dizi zorluk çıkarırken, DAEŞ için göz ardı edilemeyecek çekiciliğe sahip. Sadece Suriye ve Irak’la sınırdaş olmaktan öte, Türkiye’nin Avrupa’nın kapısı ve Kafkasların sınırdaşı olması bile bunun için yeterli bir neden. Irak ve Suriye’de devletlerin çökmüş olması, kurumların yokluğu ve önceliklerinin farklılığı da işin başka bir boyutu.
DAEŞ’in hiçbir ahlaki ve ilkesel ayrım yapmadan her türlü hedefe saldırması ise Türkiye’nin işini zorlaştıran bir diğer husus. Hedef seçiminin kolaylığı ve zenginliği Türkiye için ciddi bir korunma zafiyeti yaratıyor.
DAEŞ’ı avantajlı konuma getiren bir diğer husus, geniş bir sosyal “ağ” kurma imkânı yakalamış olmasıdır. Suriye/Irak merkezli bu ağlar, sadece Türk vatandaşları arasında değil, Avrupa, Balkanlar, Kafkasya ve Orta Asya’ya kadar geniş bir coğrafyada canlı. Türkiye’de yaşayan üç milyon Suriyeli de sisteme dahil edildiğinde sorun daha da karmaşık hale gelirken, sınır aşan karakteriyle farklı bir boyut kazanıyor.
DAEŞ’in ideolojik söylemi, “dini referansları”, sorunun en karmaşık ve hassas yönünü oluşturuyor. Bireylerin, toplum ve devlet kurumlarının büyük eksikliği, örgütün ideolojik tezlerine karşı yeni argümanlar üretememesi ve “psikolojik” hazırlıklarının eksik olmasıdır.
İslam adına hareket ettiği iddiasındaki örgütün, söylemleri ve referansları ile İslam’ı hayatının rehberi edinenlerin referansları arasındaki ince, belirsiz ve hassas çizgi tereddütler yaratıyor. Bu nedenle, DAEŞ’in tipik bir terör örgütü olduğu konusundaki “kabul” ve bunun sonucu olarak oluşacak toplumsal, siyasi ve bürokratik “reflekslerin” henüz yeterince hızlı olgunlaşmadığı görülüyor. Bu tablo nedeniyle kaygılarımız artıyor.